“Ya Ömer, Sen Belanın Kapısı, Kilitisin!”

0
1095

Bir gün salatu selam Efendimiz Ashab’ına sohbet ederken, Hz. Ömer (r.a.) geldi meclise, selam verdi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hiç yapmadığı bir şey yaptı; “Ya Ömer, sen belanın kapısı, kilidi gibisin” dedi, üç sefer tekrarladı, Ashab’ının hepsi bu laftan hiçbir şey anlamadı, Peygamber salat selam Efendimize, “Ya Resullulah, bu ne demektir?” diye de hayâsından soramadı. Fakat hepsinin kafalarında kaldı; “Bu ne demek acaba diye”?

Ömer ki adaleti ile bilinen bir zât, Ömer’e; “Belanın kapısı, kilidisin.” 3 kere Peygamber Aleyhisselam söyledi.

Fakat bu arada Kur’ân, peyderpey Hz. Cebrail Aleyhisselam tarafından indirilirken, Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin bir katibi vardı Mervan adında. Ona gelen ayetleri yazdırıyordu. Mervan, Kur’ân’a hile kattı, eksiltmeler ilaveler kendi işine gelir şekilde yaptı, Peygamberin (s.a.v.)’in yanında benlik yaptı.

Cebrail Aleyhisselam, Peygambere haber verdi; “Bu kötü biridir, Kur’ân’dan falan ayetleri tahrif etti, gerekeni yap” dedi.

Peygamberde (s.a.v.) onu bir günlük yola sürgün etti. Peygamber salatu selam Efendimiz 23 yılını doldurdu, bu dünyadan göç etti. Yerine Hz. Ebu Bekir Sıddık geldi. Kendine göre bir devlet düzeni kurdu “Sünnettir” dedi, Mervan’ı bir günlük yola da o sürgün etti. Bir günlük yolda sürgünken, bir günlükte o sürgün etti iki günlük yola Mervan sürgüne gitti, bir günlüktü; iki oldu.

Zaman içinde o mübarek bu dünyadan göç etti. Yerine hilafete Hz. Ömer (r.a.) geldi. Hz. Ömer bir devlet düzeni kurdu kendine göre, “Sünnettir” dedi, Mervan’ı bir günlük yola da o sürgün etti. Müslümanlardan uzaklaştırdı ve günler, yıllar birbirini kovaladı. O da şehit edildi, biliyorsunuz!

Hilafet Hz. Osman’a geldi, Hz. Osman (r.a.) için Peygamberimiz “Zinnureyn” derdi. Bu “Nur üzerine Nur” demektir çünkü Hz. Osman’ın hayatı Kur’ân’dır, onun için Nur’du yani. Peygamberimizin yıllar önce söylediği söz, burada zahir oluyor. Ne demişti Ömer’e?

“Ya Ömer, sen belanın kapısı kilidisin!” Ömer öldü, ne oldu? Belanın kapısı kilidi kırıldı. Ömer gitti, geldi Hz. Osman kendine göre bir devlet düzeni kurdu, içtihat etti, Mervan’ı geri getirdi, kendine katip yaptı.

Halife yani içtihat hakkını kullandı, Mervan’ı getirdi katip yaptı. İçtihatta günah yok, Kur’ân’ın bazı kısımları, Kıyamet sabahına kadar içtihata açıktır, içtihata kapalı konular vardır; namaz gibi, oruç gibi, zekât gibi, hac gibi… Allâhu Teâlâ’nın kesin koyduğu kurallardır, kesinlikle içtihata kapalıdır.

Kur’ân’dan çok konu vardır, içtihat ilmin varsa Kıyamet sabahına kadar, içtihada açık olanlar vardır. Hz. Osman’da bu içtihat hakkını kullandı, Mervan’ı getirdi kendine katip yaptı. Peki neden yaptı? “Kötüyü cezalandırmaktan ziyade, ıslah etmek hayırlıdır!” dedi ve Mervan’ı getirdi, kendine katip etti.

Ama Peygamberimiz salatu selam Efendimiz söylediği ne olacak? Zahir olacak, belanın kilidi kırıldı, Ömer gitti ve Hz. Osman kendine göre bir devlet düzeni kurdu. Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdullah’ı taa Emir olarak Horasan taraflarına yolladı. Yani bugünün valisi diyelim, gönderdi oraya. Hala Arap ülkelerinde, valilere “emir” denilir.

Sonra Horasan halkı biat etmedi, Abdullah’a dediler ki; “Ya Abdullah, sen doğrulardansın, doğru sözlülerdensin ama halifeden bir ferman getirecektin. ‘Bu görevle gönderilmiştir’ diye, biz bunu istiyoruz halifeden. Madem 2 atlı yollayın halifeden bir ferman alsın gelsin!” zor bir şey değil yani ve 2 atlı salındı. Medine’ye atlılar geldi; “Ya Hz. Osman Emir’ül müminin halk sizden Abdullah için ferman istiyor!”

Hz. Osman (r.a.) dedi ki Mervan’a; “Ya Mervan, bir ferman yaz, getir mühürleyeyim” dedi.

Arapça’da “Men kabele” “Bu adama itaat edin” anlamına gelirken, Mervan kötü insan ya, hemen “Men katele” yazdı. Yani “Bunu derhal katledin!” yazdı. Kelimeler birbirine çok yakın. Hz. Osman’ın, dalgın bir anına getirdi mühürletti, kapattı verdi. Belalar gelecek artık! Çünkü burada içtihat tutmadı yani.

O gün de olacak ya Abdullah bir arkadaşıyla ava çıkmış, atlıları görünce; “Verin bakalım fermanı!” diyor, bir açıyor; “Bu adamı derhal katledin. İdam edin” yazıyor.

Abdullah, “Osman, ben senden emirlik mi istedim, sen Allah için dedin, ben de kabul ettim, şimdi benim kellemi istiyorsun. Ben sana bunu bırakır mıyım?” diyor. Atlıyor o gece arkadaşıyla ata, fermanı da kimseye göstermeden gidiyor. Medine’ye gece gidiyor… Hz. Ali Efendimizde kapanmış zikre, tabi makamları çok yüksek, başını kaldırıyor, Peygamberimizin torunlarına; “Hasan ve Hüseyin oğullarım, Osman tehlikede onu koruyun” diyor.

Onlarda geldiler, Hz. Osman’ın evinin önünde nöbet tuttular. Abdullah ve arkadaşı geldi, baktı ki evin önünde Hz. Ali Efendimiz gibi bir bahadırın çocukları, Hz. Hasan ve Hüseyin var. Dedi ki:

“Bunlar aşılmaz.”

Arkadan geliyorlar, pencereden giriyorlar. Hz. Osman, namazı kılmış, Kur’ân okuyor. Kur’ân’da, “Men Katele” ayeti var. Tam “Men Katele” ayeti ağzından çıkarken kılıcı indiriyor Abdullah, şehit ediyor Hz. Osman’ı… Ve girdiği gibi de oradan çıkıp, basıp gidiyor.

Bela başladı. Ne demişti yıllar önce (s.a.v.) Efendimiz; “Ya Ömer, sen belanın kilidisin!” Kilit kırıldı çünkü…

Bu sefer Hz. Ali Efendimize hilafet geliyor. Hz. Ali Efendimizde kendine göre bir devlet düzeni kurdu.  Bu sefer Peygamberimizin, kayınçosu Muaviye Hazretleri vardı. Şam’ın emiriydi. Dedi ki; “Ya Ali, Hz. Osman’ın katillerini bulmadan, ben sana biat etmem.”

Bakın şimdi, Peygamberimizin kayınçosudur Muaviye Hazretleri, Peygamberimiz defalarca onun dizine başını koyup yatmıştır- öyle bir zât.

Dedi; “Ya Ali, ben sana Osman’ın katillerini bulmadan biat etmem.” 

Hz. Ali Efendimizde, “Bu adaletin işi, devlet elbette bir gün yakalayıp cezalandıracak, o senin bana şart koşacağın şey değildir, kesinlikle bana biat edeceksin.”

“Ederim”, “etmem” iki taraf ordular hazırlamaya başladı. Hz. Muaviye Şam’dan 300 bin kişilik orduyla, Hz. Ali Efendimiz Medine’den 80 bin kişilik orduyla validelerimizden de biri Peygamberlerimizin hanımlarından, büyük bir orduyla Mekke’den hareket etti.

Fakat Hz. Peygamberimiz salatu selam Efendimiz o hatununa bir gün demişti ki:

“Ya hatun, sen bir gün tarihi bir hata yapacaksın! Mekke’den çıkarken, bütün köpekler peşine gelir, ulumaya başlar”.

Validemizinde niyeti iki ordunun arasına girip savaşı önlemek, sadece iyi niyet, onlar da kötü niyet zaten olmaz.

Şehirden ayrılınca yüzlerce köpek, peşinden ulumaya başladı. Validemiz dedi ki:

“Resullulah bunu bana söylemişti, şimdi ben tarihi bir hatanın eşiğindeyim,‘Hata yapacaksın’ dedi. İyi de benim hatalı işim yok ki; ben, Müslüman Müslüman’ı kırmasın diye, bu ordu ile aralarına gireceğim, savaştırmayacağım yani.”  Fakat validemiz yola çıktığı zaman, çoktan iki ordu kapıştı. Validemiz içtihat edip Hz. Ali tarafına geçeceğine, hak hukuk Hz. Ali’den yanayken, Hz. Muaviye tarafına geçti. Peygamberimizin dediği de açığa çıktı.

Hz. Ali Efendimiz, malum zülfikar gibi bir kılıcın sahibi, ordusu da öyle, baktı ki karşı taraf ekin biçer gibi biçilip, gidiliyor… O dönemin büyük alimlerinden Amr bin Asr, Muaviye’nin arkadaşlarından:

“Ali sizi silip süpürecek sana bir hile öğreteyim, kendinizi kurtarın!”

“Nedir?” dedi.

“Askerler mızrakların ucuna Kur’ân taksın, onlar Kur’ân’a kılıç kaldırmaz!” dedi.

Hemen mızrakların ucuna Kur’ân geçirip taktılar ve Muaviye ordusu bunu tatbik etti.

Hz. Ali Efendimiz o zaman dedi ki ordusuna; “Kılıçlarınızı kınınıza sokun, bizim Allah kelamına kaldıracak kılıcımız yoktur!” dedi ve bu şekilde yüz binlerce şehit!

Şimdi iki tarafta Müslüman. Allah şehitliği murad ettiği zaman Müslümanla Müslüman çarpışır, iki tarafta şehit olur. Ama şahsi bir kavgaysa iş değişir, insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kargaşa başladı çünkü; Peygamberimiz (s.a.v.) bunu zamanında söylemişti. Ömer’den sonra belanın geleceğini, “Sen belanın kapısı, kilidisin!” demişti.

Ve bu dönemde üç kafadar çıktılar. Biri İbni Mülcem’dir ve iki arkadaşı daha kılıçları, hançerlerini zehirledi. Üçü de yemin etti. Biri Muaviye’yi öldürecek, biri Amr Bin Asr’ı öldürecek, biri de Hz. Ali Efendimizi öldürecek. “Bu fitne böyle kalkar ortadan!” dedi.

Biri Hz. Muaviye’nin yolunu bekledi. Sabah namazına giderken onu yaraladı. Kılıcının zehirli olduğunu anladı Muaviye Hazretleri, zehirli kesicinin yerini ateşle dağladı.

İkincisi Amr Bin Asır’ın yolunu bekledi. Amr Bin Asır o gün hastaydı, yerine başkası gitti sabah namazını kıldırmaya, onu öldürüyor şehit ediyor.

Üçüncü de İbni Mülcem, Hz. Ali Efendimizin arkasında, sabah namazına safa durdu. Hz. Ali Efendimiz sabah namazı kıldırmaya evden çıktığı zaman kazları vardı, kümesin kapısını kırıp, çıktılar. Hz. Ali’nin paçalarına yapışıyorlar, sürüklüyorlar Hz. Ali Efendimize; “Gitme!” diyorlar onlar. O da onları okşuyor diyor ki; “Ya mübarekler, takdiri ilahi bu, siz niye bu kadar telaşlanıyorsunuz? Ne var ki bunda?” diyor kazları teskin ediyor.

Sabah namazına, zammı sûresinden sonra İbni Mülcem, Hz. Ali Efendimize kılıçla vurunca arkadan, kılıç önden iki karış çıktı. Namazda elini bağlama ondan evvel yoktu. Bağırsakları dışarıya akmasın diye elini bağladı. Ve Tahiyat’ta oturdu, 3 sefer “Allahummağfirli ya Gafur” dedi, sağa-sola selam verdi ve cemaate dedi ki; “Bu namazı kaza etmeyin, namazınız tamamdır, namazı kaza etmeyin!” dedi.

İbni Mülcem kaçamadı. Bir hasır vardı, ona sarıldı, kendini gizledi fakat kaçamadı. Hz. Ali “Getirin!” dedi:

“Ya Mülcem, benden bir kötülük gördün mü?”

“Görmedim!”

“İyilik gördün mü?”

“Gördüm!”

“Peki niye bu kılıcı zehire buladın?” dedi.

“İnsanların en şerlisini öldürmek için!” dedi.

“O zaman o kılıçla sen öleceksin, insanların en şerlisi olarak sen öleceksin” dedi.

Sonra Hz. Ali Efendimiz; “Beni yıkayın, tabutlayın ama gömmeyin. Yüzü peçeli bir Arap gelir deve ile benim tabutumu ona verin, o beni yerime götürür” dedi.

Hz. Ali Efendimizi yıkadılar, pakladılar, kefenlediler tabutuna koydular, yüzü peçeli bir Arap geldi; “Emaneti almaya geldim” dedi, deveye sardı, çekip gitti, giderken akrabaları, oğulları; “Ya, bu bizim babamız, nereye götürüyor ki? Tamam, vasiyet etti ama biz yine de bunu alalım” dediler. Devecinin yüzündeki peçeyi kaldırdılar ki Hz. Ali. Tabutu kaldırdılar, tabuttaki Hz. Ali, şaşırıp kaldılar. Hz. Ali Efendimizin gidişi o gidiş, yüzlerce yıl, bak mezarı dahi bulunamadı. Bundan 15 yıl önce bulundu Küfe’de. Medine neresi, Küfe neresi!

Biliyorsunuz, okullarda Emeviler dönemi, Abbasi dönemi, şu dönemi, bu dönemi konuşuluyor. Hz. Ali Efendimizin şehit edilişi ile “Emevilik” dönemi başladı.

 

—————————————————–

NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.

#HzAli #belanınkilitsin #Hzömer #dinisohbet #emevilik #mervan #HzMuaviye #menkatele 

CEVAP VER

Yorumunuzu yazınız
İsminizi yazınız