Tam olmamış Veli, müritleriyle başka bir şehre gidiyor. Orda da merkezi bir camiye yerleşmişler. Koca bir Veli gelmiş, herkesin ilgisi çekiyor. Abdest aldığı ibriği, bir talebesiyle kalaycıya yolluyor. Kalaycı da gelen talebeye:
“Senin Şeyh’in gibi sırf dışını mı kalaylayım? Yoksa içini, dışını mı kalaylayayım?” diyor.
Yani; “Senin Şeyh’inin içi kalaylı değil” diyor. Senin Şeyh’in gibi sırf dışını mı kalaylayım, yoksa içi dışı mı kalaylanacak. Derviş de çok itaatkar, düşünüyor:
“Efendim, sorayım” diyor.
Gidiyor Şeyh’ine, diyor:
“Efendim kalaycı böyle dedi” deyince, kızıyor olmamış Veli.
“İçini, dışını kalaylasın!” diyor.
“Yahu, o bir şeyde anlamaz zaten” diyor, kalaycı için.
“Onun müritleri abdest almasını bile bilmiyor” diyor.
“O içini mi, dışını mı kalaylayayım mı, sorayım” diye dönen derviş, olmamış Veli’ye gidince, kalaycı da kendi müritlerine diyor ki:
“Gidin, onların camisinde yalan yanlış abdest alın” diyor
Olmamış Veli’de; “Ya, bırak şunu. Onun müritleri abdest almasını bile beceremiyor” diyor.
Geliyor mürit; “Efendim, içini dışını kalaylayacakmışsınız” diyor.
İçini dışını kalaylıyor, veriyor. Sonra tantanayla, yüz, iki yüz dervişle gelmiş adam onlara, büyük büyük havası var, camide vaaz ediyor. Kalaycı da geliyor, karşısına oturuyor. Cami hınca hınç dolu. Anlatırken aynı Muhyiddin Arabi’ninki gibi.
Olmamış Veli’de, Besmele’de yok. Alıyor Kur’ân’ı, “Kur’ân’dan bir şeyler okuyayım bari” diye. Buram buram terliyor. Bir açıyor;
“Elif, Elif, Elif, Elif, Elif, Elif.”
Sayfayı çeviriyor; “Elif, Elif, Elif, Elif”. Baştan sona çeviriyor; “Elif, Elif, Elif” böyle kalıyor. Olmamış Veli. “Bilmiyorum ki nereden başlasam!” diyor. Elif’ten başka bir şey yok.
Kalaycı da uzaktan diyor; “Elif’ten başla, Elif’ten.”
Ondan sonra, hemen atlıyor, geliyor kalaycının eline yapışıyor:
“Affet, sultanım!”
“Affetmem” diyor.
“Nefis atına bindin!”
Ayda Ramazan, herkesin oruçlu olduğu.
“Affet!”
“Etmem!” diyor.
“Bir tek şartla affederim, şimdi alcan bir somun, bu cemaat dağılırken kapıda ekmek yiyecen” diyor.
Bunu kabul ediyor. Ondan sonra çıkan; “Tuu, Allah seni kahretsin, bir de vaaz etmeye kalktın!”
Elinde bir somun ekmek yiyor. Niçin? O şekil, olmamış Veli’nin nefsini ezdiriyor, nefsini yerin dibine soktu. Ondan sonra Veli, Veli oluyor. Yoksa, o imtihandan geçmeseydi tam Veli olamayacaktı, dışı kalaylı kalacaktı. Olmamış Veli nerden başladı? Elif’ten başladı. Elif’ten başlıyor. Ya kalaycı! Hakir gördüğü kalaycı Gavs’tı! Hor görmeyeceksin kimseyi, göremezsin.
Gavslar öyle tantanalıların içinden çok nadir çıkıyor. Öyle köşede, kıyıda kayık kuyuk, işte şöyle böyle yapanlardan çıkıyor, genelde. Bir de onun üzerinde; Sırrul Zaman var ya, Gavs bile bilmiyor onun kim olduğunu. Adam Cebrail’le bile görüşüyor. İnsanlık, insanlık, insanlık büyük bir meslek ama çok zor bir meslek, çok zor. Dünya zor bir yer. Zor bir yerde, zor bir mesleğin olursa, ne kadar işin zor olur, düşün.
————————————————-
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#mürit #mürşid #mursid #veli #horgörme #horgorme #nefsiezme
Allah razı olsun.