Nefisteki Dört Unsur Nedir? Mürşid’e Gidince Kazanılan Yedi Furkan Nedir? Nefis Makamlarında Nur’lar Nasıl Kazanılır?
Nefis tezkiyesine girmemiş insanda hırs, dedikodu… Dikkat et, konuştuğunun %70’i, %80’i dedikodudur. İşte bunlar nefisteki afetler ki apaçık görülüyor. Ancak, ne yapıyorsun bunu nefis tezkiyesi ile zikir ile terbiye ediyorsun, tefekkür ile o nefisteki afetlerden arınıyorsun.
Nefsi Emmare’de dört ayrı makam var; toprak, ateş, hava, su -âlemdeki dört unsur.
Kelime-i Tevhid zikriyle başlayan zakir, ne yapar? “La ilahe illallah” diye, diye toprak tabakasından kurtulur. Nereye gelir, biliyor musun? Ateş tabakasına gelir. Kendini beğenmeye başlar orada, ateş her şeyi yakıp kül eder, güçtür, yani kendini beğenmek de farkına varmadan olur, kıyaslama yapar. “Ben, şundan güzel namaz kılıyorum, camide şu kadar insan var zikir etmiyor ama ben zikir ediyorum” gibi duygulara kapılır. Bir alttaki tabakadan daha kötü duruma düşer, benlik devreye girdi.
Hz. Mevlana; “Benlikten çık!” diye tembih ediyor. Hadi çık hadi, “Benim evim, benim arabam, benim tarlam, benim koyunum, hep benim…” Ya bunların hangisi benim? Benim hangisi biliyor musun? Verdiğim, tasadduk ettiğim benim. Bir deftere yazılıyor bunların hepsi. Hangisi benim? Ben bırakıp gideceğim, sonra sorgulanacağım ben? Benim değil.
Yunus diyor ki; “Mülk senindir, kerem kânı kimsenin olmaz Allah’ım.”
Cenab-ı Allah kaç tane ayette; “Yerlerin ve göklerin mülkiyeti Ben’imdir!” diyor, “Bize aittir!” diyor. Sen; sadece ve sadece kısa bir süre Allah’ın misafir ettiğisin, paraya, mala, mülke, ona, buna bekçilik edersin, senin değil… Senin olsa götürürdün. Götüremiyorsun, öyleyse senin değil. İşte Mevlana’nın “Benlikten çık” dediği bu.
Mülk Allah’ın.
Benim olan tasadduk ettiğim. Eğer bir fakire, bir yoksula, bir yetime verdiysem, işte o benim… Niçin yazıldı, nereye yazıldı?
Amel defterine yazıldı. Ve Allah onu büyütüyor, nasıl bir fidan ektiğin zaman yılların içinde büyür ve o fidan, meyve verir hale geliyorsa, Allah’ta senin hayırlı amelini büyütüyor.
Allâhu Teâlâ yalnız insanı; üç canı bir arada yarattı ve onun için:
“Esteizü billah”; “Lekad halaknal insane fi ahseni takvim.” “Ahsen” sıfatıyla yarattığı tek varlık; insandır. Onu kendine muhatap etti. Bak! Kur’ân gönderilen, Peygamber gönderilen tek varlık!
İşte insanlara dört tane büyük kitap, yüz küsur tanede “Suhuf” yolladı (küçük kitap). İnsanlar dört bilir; yüz dörttür. Öbürleri cüzdür. Allah insana öyle değer verdi ki, değer vermeseydi muhatap almazdı. Hazreti Cebrail’i peygamberlere yolladı, peygamberlere kitap yolladı, peygamberler “İrşad İlmi” ile uğraştı, insanlara “Tevhid Dini”ni yaydı. Ha buna her ümmetten uyan oldu, uyumayan oldu, kafiri oldu, münafığı oldu. Çünkü cehennemde dolacak, cennette… Cennetler dolmazda çünkü herkesin payı var, yeri var…
Bakın, o kadar bariz ve açık ki; insan nefsinde afetlerin olduğu, Allâhu Teâlâ’nın “ahsen” sıfatında yarattığı insan, nefis tezkiyesine girmezse, dünyaya geldiği gibi hayatını devam ettirirse, hemen beşinci ayet devreye giriyor.
“Sümme redednahü esfeli safiliyn”, ne oluyor “aşağılıkların aşağısı…”, “Esfeli safiliyn” zümresinden oluyorsun. “Esfeli safiliyn”nden cehennemlerden altı tanesi, her gün yetmiş bin defa Allah’a sığınır! Cehennemken o, “Esfeli safiliyn” cehenneminden yetmiş bin kez Allah’a sığınır. Nefis sadece kötülüğe açık değildir, 19 afetle geldi. Sen arınmadın!
Allah diyor ki:
“Sana çok büyük bir nimet hazırladım cennette, ama nefis tezkiyesini yap, bununla uğraş, bunu arındır, gel işte cennetime…”
Böyle olmasa salatu selam Efendimiz hadis-i şeriflerinde; “Hakiki mücahit, nefsinle mücadele edendir” der miydi? Demek ki, nefiste neler var? Eksikler var ki, biz onunla mücadele ediyoruz.
Bir derviş bir Mürşit’e gittiği vakit:
Mürşit’e gidebilmesi için bir kere nasibinde olacak bir. İkincisi, mutlaka Allâhu Teâlâ’ya mülâki olmayı düşünmüştür, bilerek veya bilmeyerek… O yana özlem duymuştur. O hal olmadan Allah sana Mürşid’i nasip etmez. O hal sende zuhur olduğu zaman Allah seni Mürşit’e yollar…
Sen nereye gidiyorsun? Sen Peygamber Efendimizin hadis-i şerifte beyan ettiği yoldasın. Yolun neydi, ne diyordu Peygamberimiz; “Hakiki mücahit; nefsinle mücadele eden.”
Bir düşmanla mücadele etmek kolay yenersin, yenilirsin ya ölürsün ya öldürürsün biter, ama nefis öyle değil, nefis ömür boyu… En büyük Veli’ler, nefisten “El aman!” diyorlar.
İşte, bu halde Allâhu Teâlâ seni bir Mürşit’e yollar. Mürşit’e gittiğin an, sana yedi tane “Furkan” verilir. Birkaçını sayayım:
Birincisi, “sırât-ı müstakîm”i verir sana. İkinci, “İhlas”ı verir sana verir, takvayı verir sana. Bunları daha hak etmemişken! Kul hakkının, dışındaki geçmiş günahların siler.
Anadan doğma gibi yeni bir defter açar sana, dört. Beşincisi; artık sana hiçbir cin zarar veremez ve arkasından da hiçbir büyü seni tutmaz. Niçin? Allâhu Teâlâ’nın:
“Onlar, Ben’im has kullarımdır!” dediği kulların grubuna girdin. Allah’ın güzel himayesine girdin. Ne cin sana zarar verir ne de seni tutacak bir büyü vardır. Yedi tane Furkan verir, Cenab-ı Hak o kadar cömert ki gider gitmez verir.
Ne yaptın Nefsi Emmare’de?
“Toprak” tabakasından zikirle, “ateş” tabakasına geldin. Sende, “ucûb” başladı. Çok tehlikeli bir şey… Şeytanı, şeytan yapan şeye geldi, zikirle geldi. Niçin Mürşit lazım? Ha sen orada yardım görmeden bak nasıl yukarı gidiyorsun? Geçersin(!!!) Orada, sen var ya döner durursun, döner durursun. Bir gün de dine, imana söverek, kalkar gidersin. Daha tehlikeli… Burada toprak gibiydin sen, tembel… Yiyordun, içiyordun yani bir hayvan gibi yaşıyordun ama oradan oynadın. Böbrekteki taş yerinden oynadı, artık acı verir. Ateş tabakasına geldi, ucûb başladı. Orada işte, Mürşit’in himmeti gerekir! Mürşit seni, himmetle oradan kurtarıyor. Oradan sonra nereye geliyorsun? “Münafıklık Makamı”na geliyorsun. “Su”ya geliyorsun. Âlemdeki dört unsurdan üçüncüsü…
Ne dedik? Toprak, ateş, su, hava.
Suya geliyorsun. “Su”; münafıklık makamıdır. Su hangi şişeye girerse, onun şeklini alır. O kişi çok güzel münafıktır. Orada yine, Mürşit’in himmeti gerekir. Oradan da bir kademe daha atlarsın, “hava” tabakasına. Burada kişi, kendini acayip beğenmeye başlar. Bakın! Bir tek Nefsi Emmare’de oluyor bunlar. Mürşit’in seni oralardan aşırıncaya kadar neler çektiğini bir bilsen var ya…
Geldin “hava” tabakasına. Garanti bir havalara girersin. “Lâ ilâhe illallâh” diye, diye tevhid tokmağı ile vura, vura, vura… Mürşit’te yardım eder sana. (Birkaç yerde, yardım şarttır. “Hu” Esma’sı da öyledir. “Hu” Esma’sından kayan gider. Mürşit’lerinde, müritte en dikkat ettiği yer, “Hu” Esma’sıdır. Oradan bir kaydı mı çünkü; bir adım sonrası cennet, bir adım gerisi cehennemdir. Sırat Köprüsü’dür burası.)
Ne yaptı, ondan da geçti, yavaşyavaş boyunduruk iz çıkardı, “Ha öyle değilmiş ya” demeye başlar. Bismillah ders geçer. Nereye geçer; “lafza-i Celâl’e”.
“Nefsi Levvame”ye geçer. Şimdi, bakın bu Kelime-i Tevhid’ten, “Lafza-i Celal”e geçmede; “7 tane afet” silinir nefisten.
Her derste, nefisten yedi tane afet silinir. %98 afet vardır her nefiste. Hepimizde, %2 Nur vardır doğuştan. O, %2 Nur olmasa, asla dünyada hiç kimse, secde edemez. Nefis, ruhun gücünde olur. Ruh, nefisten 2 derece üstündür.
Onun için, zar zor avam namaz kılar. Gelir, arada sünnetini terk eder işte şu olur, kazaya kalır kılar, falan, filan, o nefisteki %2 eksik afettendir.
Ruh %100 Nur dolu iken, nefis %98 afetle doludur. Emmare’den, Levvame’ye geçtin; 7 tanesi gitti afetlerin, 91 tane kaldı.
İkinci derse geçtin; orada “Allah, Allah Ya Allah”.
Üçüncü Esma’ya, “Hu” Esma’sına geçersin; 7 daha gider. 14 tane eksildi ikinci derste. “Hu” Esma’sından, “Hakk” Esma’sına atlarsın; 7 tane daha gider.
Birincisi seyri sülüğü tamamladığın zaman; 7 Esma’dır bu, “Kahhar” Esma’sına kadar … 7×7 = 49; kazanılan Nur’lar, 2’de yaradılıştan gelen Nur var, 51; yarıyı geçtin.
Bak, birinci seyri sülüğü tamamlayan “zakir”; büyük Veli’lerdendir ve hâlâ %48 afet vardır, keşfi açılmıştır, keramet gösterecek hale gelmiştir ama, nefis daha arınmadı bak!
Salatu selam Efendimiz ne diyor; “Hakiki mücahit, nefsinle mücadele edendir.” Kolay değil, çok zor… Birinci seyri sülüğü “hakiki” olarak geçen, fevkalade büyük Veli’lerdendir. Fakat hala nefiste afetler vardır.
İşte, ondan sonra, “Fenâfillah”, 7 daha gelir Nur’lardan.
“Bekâbillah”, 7 daha gelir.
“Zühd Makamı”, 7 daha gelir.
“Muhsinler”, 7 daha gelir. Nefis nakavt! Nefis, ruh kadar berrak olur. İşte o zaman, kişi; huşu içinde namaz kılmaya başlar.
“Allahu ekber” dediği zaman, o elini bağladığı anda kıble tarafından Cenab-ı Hakk’ın tecelli ettiğini gözüyle görmüş kadar iyi bilir, her zerresinde O’nu hisseder.
Namaz, Nefsi Emmare’yle başladı. “Salat-ı nefs” deriz, Emmare namazına.
“Salat-ı cisim” e geçtin. “Zühd Makamı”na geldiğin vakit, “Salat-u ruh”.
Salatu ruh nedir biliyor musunuz? Namaza “Allahu ekber” der durur, gerisini bilmez. Ne okuduğunu bilir, ne kaç rekat kıldığını bilir ama hiç eksiksiz kılar. Okuduğu da doğrudur, kıldığı da. El bağlama ile bütün melekeleriyle yedinci kat semavata kadar çıkar, Arş’ın etrafını tavaf eder, eder, son selam ile geri gelir.
Sonra, “Ulûlelbab Makamı”na gelir…
Allâhu Teâlâ’nın izniyle hepimiz bu yolun yolcusuyuz. Kimimiz yarı yoldayız. Kimimiz yarıyı geçti. Kimimiz baştan hareket ettik. Bu yol güzel bir yoldur. Allâhu Teâlâ bir insanın ağzını zikir ile süslemişse, Kendini zikir ettiriyorsa, bu her türlü nimete ermiştir. Onun ermediği hiçbir nimet kalmamıştır. Ha dünyada, üç gün zorluk çekebilir, yoklukta çekebilir, bunların önemi yok ki, bunlar gelip geçici şeyler. Gün; iyi de olsa, kötü de olsa, akıp gidiyor, durmuyor, zaman akıp gidiyor.
Zamanın Dürülmesi
Zaman şeridi kâinatın büyütülmesidir. Şu zamanda bu yaratılıyor, şu zamanda şu yaratılıyor ve zaman akıyor kâinatla birlikte. Bu geri dönülmeye başladığı an, hangi zamana geldiyse, o zamandaki insan diriliyor. Ölüm; fizik bedende, bu çok önemli bir şey değil. İnsandaki birçok hal fizik bedende değil zaten; fizik bedende olmuş olsa mezarda çürüdüğü an ilmin, bilimin hepsi çürür, yarın Mahkeme-i Kübra’da verecek cevabın olmaz. Berzah hayatı da ha keza öyle.
Peygamber salatu selam Efendimiz; “Yeryüzünde cennet bahçeleri vardır rastlarsanız oradan faydalanın” diyor.
Yeryüzündeki, cennet bahçeleri zikir meclisleridir. Bu ibadetlerin ruhu, ibadetlerin canı… Elhamdülillah, bunları bize Allah nasip etmiş ve ne kadar şükür etsek az! Onun için tekerrür eder yani dersler… Hepimizde aynı şey olur, hepimiz aynı şeyi yaşıyoruz. Mutlaka eksiklerimiz var. Allâhu Teâlâ’nın rahmetidir, lütfudur.
Geçtiğimiz dersler tekrarlar, tekrarlar; o arınır ve temizlenir, yerine gelir o arınır, ötekine gelir, o arınır temizlenir. Zaten böyle olmasa biz üç ay, beş ay sonra zikir çekemeyiz, gücümüz yetmez, eksik var. Yani virüs giren beden gibi olur. Bunlar Allâhu Teâlâ’nın yardımı… Tereyağından kıl çekilir gibi, can çıkar gider, yani tebessüm halindedir, yüzü aydınlanır öyle gider. Allah öyle gidenlerden etsin, yoksa dünyaya neleri gelmiş geçmiş Peygamberimize kalmamış, sana, bana mı kalacak?
Ancak Müminler Kardeştir
Onun için; hırsı, tamahı, kıskançlığı, haseti, riyayı, kibiri, dedikoduyu, zinayı, içkiyi, bilmem neyi… Yani bunlardan uzak durmak lazım. Bir insan kendisi için arzu ettiği her şeyi bütün müminler için istemiyorsa kendisi için istemediği şeyi, yine onlar için de istemiyorsa, o kamil iman sahibi olmaz, mümkün ve kabil değil.
Hazreti Mevlana’nın deyişi; “Sen Bensin işte, Ben Senim işte!” diyor.
“Biz o bademler gibiyiz; sayıda çokuz ama asılda bir.”
Kır tane bademin içi aynı şeydir, insan budur.
Fasıktır, kafirdir, münafıktır, tamam ona sözüm yok ama müminse, onu öz kardeşin bileceksin. “Ancak müminler kardeştir!” diyor Cenab-ı Hak… Kardeşsek; birbirimize, kardeş gibi davranacağız, el gibi durmayacağız.
Nasıl ananın doğurduğu bir mümin kardeşini seviyorsan, aynı ölçüde mümin kardeşini de sevmek zorundasın.
Nefis Allâhu Teâlâ’ya Kalûbela’da; “Sen sensin, bende benim!” dediği gibi davranmayacağız. Eğer, bir mümini düşünmüyorsan, o nefsin huyu vardır bizde daha… Nefis ne dedi Allâhu Teâlâ’ya; “Sen sensin, ben benim.” Onun için, mümin kardeşlerimize böyle davranıyorsak, nefsin çok büyük hükmü var üzerimizde.
İşte, kemâlat, kemâlat, kemâlat. Nefsin afetlerinden arınma, kemâlat, “İnsan-ı Kamil Makamı”na götürdüğü zaman, bunların hepsi zaten biter.
“Hz. Ebu Bekir” Deyince Düşün
Hz. Ebu Bekir (r.a.) ne diyor; “Ya Rabbim, bütün müminleri cennetine koy, benim vücudumu o kadar büyüt ki bütün cehennemleri benim vücudumla doldur.” Tüm dualarında böyle diyordu, yoksa “sıddık” olmak kolay mı? Peygamberimizin en yakın arkadaşı, dostuydu, ilk iman eden şeksiz, şüphesiz…
Peygamberimizin avucunda, “Sübhanallah” zikrini yapan çakıl taşları, Ebu Bekir’in avucunda da yapıyor. Ebu Bekir dediğin vakit düşünecen yani. Ama Ehlibeyt’in Nur’u çok yüce tabi. Ondan yarattı Cenab-ı Hak her şeyi…
———————————————–
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#LafsaiCelâl #nefs #mursit #mürşit #mürsid #nefsteki4unsur #toprak #ateş #hava #su #toprakateshavasu #nefisafetleri #insan-ikamil #insanikamil #aydınlanma #furkan #suhuf #fenafillah #bekabillah #sıratelmüstakim #nur #ahsen #nefsiemmare #nefsilevvame #nefsimülhime #nefsimutmain #nefisterbiyesi #nefismertebeleri #nefsmertebeleri #nefsitezkiye #nefistezkiyesi #zikir #kelimeitevhit #salatıruh #salatıcisim #zikirçekme