İnsanın Kullanma Klavuzu Nedir? – Benliği Sorgulamak Lazım! – Kemalât Kazanmanın Sırrı Nedir?

0
1222

Allâhu Teâlâ’nın indirdiği kitap. İlk ayette ne diyor; “Ya Habib’im, oku!” Nasıl oku? “Rabb’inin adıyla oku.”  Oku, yani; kullanma kılavuzunu oku.

İnsan, Kur’ân’ın atmosferinde yaşarsa hem dünyada hem ahirette mutlu olur. Yani, Allah’ın ebedi saadetine gider. Kesinlikle insanın uyması gereken insanın kullanma kılavuzudur ama bugün için bu rafta kalmıştır. Yani Kur’ân’ın büyük bir bölümünü terk ettik biz. Yani, kullanma kılavuzdan uzak kaldık ki, insan o kadar dejenere olmuş ki aklın alamayacağı kadar. Yani harammış, helalmiş, sözmüş bunların hiç ehemmiyeti yok. Niçin? Kullanma kılavuzunu terk ettik.

Allâhu Teâlâ’nın, “Al, bununla amel et.” Senin her türlü halin, nereden başlayıp, nereye gideceksin…

Esteizübillah”;“Tûlicul leyle fîn nehâri ve tûlicunnehâra fîlleyl, ve tuhricül Hayye minel meyyiti ve tuhricul meyyite minel Hayy ve terzuku men teşâu bigayri hisâb.”

Yani, beşikten mezara, ölüden diriye, diriden ölüye kadar, Allâhu Teâlâ bir yol haritası çizmiş bize… Ama uyan kim? Yok! Niçin? Bu kullanma kılavuzuna uymadığımız zaman benlik oluyor bizde.

Benliği Sorgulamak Lazım

Hz. Mevlana’nın dediği benlik. Diyor ki; “Benlikten çık, uzak dur. Benlik puttur.” Kolay mı benlikten çıkmak? “Benim pantolonum, benim saatim, benim kazağım, benim evim, benim karım, benim çocuğum…” Vallahi, benim değil bunların hiçbiri…

Yunus diyor ki; “Mülk senindir. Kerem kânı kimsenin olmaz Allah’ım.” Öyleyse, niye götüremiyorum? Kimse bir şey götüremiyor.

Allâhu Teâlâ, bu kullanma kılavuzunda yüzlerce yerde diyor:

“Yerlerin ve göklerin mülkü; Allah’ındır.”

Ya sen, Allah’ın misafirisin bu dünyada. Senin olan bir şey yok, sadece senin tasarrufuna kısacık bir zaman için verilmiş ama biz bunu görmüyoruz, Allah’ın malına sahip çıkıyoruz.

Mevlana “Benlikten çık!” diyor.

Kolay mı çıkmak? Böyle bir toplumda, böyle bir atmosferde, böyle bir toplumda, hadi çık bakayım benlikten de göreyim seni! Her şeye, “benim” diyoruz. “Ben kazandım, ben şöyle yaptım, ben böyle yaptım, ben böyle attım, ben böyle tuttum… Ben… Ben… Ben…” Hadi çık, bakalım benlikten… Çıkamıyorsun!

Kim ki, benliğini sorgulamadan ölürse ötede hiç şansı yok… Benliğini sorgulayacaksın bir kere. İşte, bu benliği sorgulamaya başladığın an, sana kemalat ulaşır. Onu sorgulamadıkça kemalat yolu bekleme!

Kur’ân’a bakıyoruz kılavuza, “Benim deme!” diyor, “Tasadduk et, hayır yap, ver şu yoksula, kula!” diyor.   

Peygamberimiz; “Çok fakirsen, bir hurma dahi olsa tasadduk et” diyor. Edemiyoruz. Niçin? Benlik devrede. “Para benim, tarla benim, şu benim, bu benim, tapa benim, halı benim, kilim benim, her şey benim…”

Bugün, Allah dostlarına soruyoruz nasılsın? “İyiyim” demiyor kardeşim. “Kötüyüm” de demiyor, “Allâhu Teâlâ’nın ilmiyle evrilip, çevriliyoruz” diyor, “Nasıl dilerse, öyle olur” diyor. He işte bu, benliği sorgulamaktır. Ama biz benliğimizi sorgulayamıyoruz, sorgulamak lazım. Allâhu Teâlâ’nın bize gönderdiği kullanma kılavuzu… Şimdi, bütün âlem isyan etse, hiçbir kaybı yok, neden? Eksik sıfatlardan münezzeh. Bütün dünya başını secdeden kaldırmasa; Allah’ın kazancı yok.

Allâhu Teâlâ sadece yasalar koymuş, “Bunlara uyarsanız rahmetime, uymazsanız, zahmetime gelirsiniz!” diyor. Bu kadar açık ve net. Bu kullanma kılavuzda, insana bunları dönedöne tembihlenmiş; ama, biz bundan uzaklaşmışız, benliğimize köle olmuşuz, esir olmuşuz, put yapmışız. “Ben, ben, ben, ben…” Bırak “ben”i ya!

Baktığını görmek lazım, her zaman söylerim. Kimi insan bakar, detayı görmez.

Adama soruyorlar, “Kaç çocuğun var?” diye, “Üç” diyor. “Yanında ki?” diyor, “Dörtte kızım var!” diyor. Adam kızları evlattan saymıyor.

Düşünebiliyor musun? Senin ümmeti olduğun Peygamberinin dört tane kızı vardı. Sen neden kız çocuğundan utanıyorsun veya o hale geliyorsun? Senin ümmeti olduğun Peygamber dört kız babası idi.

İnsanlar Kur’ân’ı terk etti işte, bu hale geldi. O Peygamber ki, şüphemiz mi var? Birçok mucize getirdi ki, Allâhu Teâlâ’nın Kur’ân’da saydığı peygamberlerin hiçbirinde görünmeyen.

Bir konuyu gündeme getirelim.

Efendimiz bir gün, seçkin Ashap ile otururken bir bedevi geldi. “Ya Muhammed, sen ‘Ben Peygamberim’ demişsin.”

“Evet, dedim!” dedi.

“Sen Peygamber misin?”

“Evet!” dedi Peygamberimiz.

“Öyleyse bana bir mucize göster!” dedi. Bu kafir bir putperest. O âlemlere rahmet gönderilen Peygamberimiz o bedevinin yüzüne baktı, baktı… Etrafa baktı.

“Kardeş şuradaki ağacı görüyor musun?”

“Görüyorum, ya Muhammed” dedi.

“Git, o ağaca de ki; ‘Allah’ın Peygamberi seni çağırıyor’ de!” dedi. Bedevi pek inanmayarak gitti.

“Nasılsa ben bunu mahcup ederim, nasıl olsa gelmeyecek!” diyerek yüksek sesle:

“Ey ağaç, seni Allah’ın Nebi’si, Resul’ü çağırıyor!” dedi.

Ağaç bir öne zorladı arka kütüğünü söktü, bir arkaya zorladı, ön kütüğünü söktü, bir sağa zorladı, sol kökünü söktü, bir sola zorladı, sağ kökünü söktü, toprağı yarayara geldi, Peygamberimizin önüne geldi, durdu… Herkesin gözü yumruk gibi… Bedevinin gözleri böyle olmuş kocaman, olacak bir şey mi?  Bedevinin yüzüne bir daha baktı Peygamberimiz:

“Ya Bedevi, ağaca de ki; ‘Resullulah, sana yerine dön diyor’ de” dedi.

Bedevi; “Ya ağaç, duydun peygamberi dön yerine”.

Ağaç yine toprağı yara yara geldi, köklerini yerleştirdi dibi kapandı, düzeldi durdu. Bu kalabalık bir cemaatin önünde yaşanan bir sahne. Ve bedevi geldi, Peygamberimizin eline yapıştı. Dedi ki:

“Ya Resullulah, izin ver, sana secde edeyim.”

Kafir yani, kime secde edeceğini bilmiyor ki. Bu söz, yanlış bir olay değil hani olağanüstü bir şey gördü bu cahil bedevi. Secde edecekti, Peygamberimiz tuttu kaldırdı.

“Haşa, bir kulun bir kula secde etmesi söz konusu değildir ancak secde âlemlerin Rabbi Allah’a yapılır. Eğer, kulun kula secde etmesini Allah emretseydi, mutlaka kadınlar kocalarına secde ederlerdi ki, bu dahi söz konusu değildir!” dedi.

Peygamberimizin buradaki mesajı… Şimdi, bunun gibi yüzlerce binlerce mucizeyi herkesin gözü önünde… Ha tövbe bir şeyi unuttum.

Ağaç yara yara Peygamberin önüne gelince, “La ilahe illallah Muhammeden Resullulah” diye feryat etti. Ağaçtan böyle bir ses yükseldi. Ondan sonra bedevi dedi, “Yerine dön!” diye…

Kardeşlerim, biz böyle bir Peygamberin ümmetiyiz. Yani; Peygambere yaraşır gibi yaşamanız gerekir. Elhamdülillah, zikir kardeşlerimizden bir sıkıntımız yok, Allah hepsinden razı olsun.

Peygamberimiz bir hadisinde diyor ki:

“Siz bir siyah öküzün üzerindeki küçücük beyaz bir ben kadarsınız.”  Bunu haber veriyor. İnsanlığı siyah öküzün üzerindeki tüyler kabul et yani; misal olarak veriyor. “Siz, onun üzerindeki bir küçük ben kadarsınız” diyor.

Kim bunlar? Hakiki müminler. Yani, bu kadar azsınız. Bu neye benziyor? Milyarlarca kömürden, bir avuç elmasın daha değerli olması gibi… Yani, bugün insanların hepsini böyle kabul edersen, Allâhu Teâlâ’nın ipine sarılmış, gönlünü O’na çevirmiş insanlar, işte; o bir avuç elmastır.

Bugün Allâhu Teâlâ’yı zikir edenler, aynı Peygamberimizin Ashabı gibidir. Aynı Hazreti İsa’nın Havari’leri gibidir. Yani; bu öyle bir devlettir ki, bunu şimdi, şu yaşadığımız dünyada anlamanız mümkün değildir. Bunu ancak; insan ölüm dediğimiz -dünya hayatı derin uykudur- bundan uyandığımız zaman anlayacağız.

Burada konu neydi? Konu benlikti. Benlikten çıkmak lazım, en azından sorgulamak lazım. “Ya benim!” diyoruz ama benim biraz param var. Kalp krizinden gidiyorum. Hani benim idi bu para. Benimdi, benim olmaktan çıktı. Televizyon benimdi, dolap benimdi, kapı benimdi… Nerede benim, neden götüremiyorum? Yani; bunlar Cenab-ı Hakk’ın tasarrufudur. Bunu bilmemiz lazım. Malın, mülkün sadece bize emanet olduğunu bilmemiz lazım. Bunu bildiğimiz zaman, zaten benliği sorgulamaya başlamışızdır. Bu sorgulama zaten kendiliğinden gelişir. Allâhu Teâlâ önünü açar gider.

Kemalat Kazanmanın Sırrı Nedir?

İnsan aklının biliyorsunuz, dehâların dahi %7’si, %8’i çalışır, gerisi uyuşuk ve uyku halindedir. Müteharrik bir düşünce, müteharrik bir akla sahip olmanın bir reçetesi var. Secdede uzun kalmak. Peki secdede uzun kalmakla aklın ne ilgisi var?

Allâhu Teâlâ bir ayette diyor ki; “Kökü sabit dalları göğe doğru uzanan bir ağaç” anlatıyor. Kökü sabit kolları göğe doğru uzanan bir ağaç. Peki bu nedir? Bunu düşünmekle asla bulamazsın. Bunu aramak için evvela küre-i arzın merkezine inmemiz gerekiyor. Dünyanın merkezinde…

Dünya biliyorsunuz yuvarlak, tam yuvarlak da değil, biliyorsunuz yumurta gibi. Dünyanın tam merkezinde, çelikten milyonlarca defa sert bir kütle vardır, yuvarlak. Merkezde.

Bunun üzerinde 600 km. kalınlıkta 6000° harareti olan bir lav tabakası vardır. 6000 km. hızla bu çekirdeğin üzerinde döner. Bunların üzerinde, dünyada milyarlar verdiğimiz bir yüzük,  elmas var ya, bunun dağları var. Yoksa her şey erir, kurur. Elmas dağları ile o lav dışarıdan çevrilir. O, elmas dağlarında antenler gibi üst katmanlara uzanan kollar var.

İşte; bu lav elektromanyetik dalgaların başlangıcıdır. Allâhu Teâlâ’nın “Kökü sabit” dediği ağaç, elektromanyetik dalgalanmalar oradan başlar. Ve bu elektromanyetik dalgalar, aynı ağaç gibi yukarı doğru uzanır, gider.

Allah bunları yaratmasaydı, dünya üzerindeki, her metrekare toprağa, her dakikada, 6 bin şimşek düşüyor yani, Kıyamet dahi bunun yanında küçük kalacak kadar dehşetli bir hal alıyor. Bu elektromanyetik dalgalar, o lavın dönüşü ile elmas dağlarından, aynı ağacın dalları gibi ozon tabakasını delerek geçerek gider.

Allâhu Teâlâ’nın  ayet-i kerimede; “Kökü sabit, göğe doğru uzanan ağaç” dediği budur. Bu Kur’ân’ın batın kısmıdır. Bir zahir, bir batın kısmı vardır. İşte; bu elektromanyetik dalgaları insan ayaklarından yukarı, bunları devamlı alır. Her varlık alır. Bu dalgalar olmasa, hayat olmaz zaten.

Ne bitki, ne ağaç, ne fotosentez… Güneş yeterli değildir fotosenteze. Allah’ın gizli nimetleri vardır böyle.

İşte; insan alnını secdeye koyduğu zaman, genellikle ikinci, üçüncü, beşinci kat olmamak kaydıyla, genellikle, toprağa yakın yerlerde alından bunu alıyor. Bunu aldığı zaman, direk beyninin %4’ünü, %5’ini, %5,5 -6’ ya milim milim yüzdeleri yükseltiyor.

Neden Allah dostları bir secdeye kapanıyor? Peygamberimizi bile validelerimiz diyor; “Biz öldü sandık. O kadar uzun kaldı ki secde de…” Neden duruyordu Peygamber secde de? İşte, Allah’ın nimetini alıyordu. Çünkü; Peygamberimizin ilmi, dünyadaki Hz. Adem’den bu yana gelen bütün alimler, bütün peygamberlerin, hepsinin ilmini toplasan, Peygamberimizin ilminin yanında çok küçük kalıyordu. Bütün insanların, imanın Hz. Ebu Bekir’in imanı, yanında küçük kaldığı gibi.

İşte bakıyoruz, Allah dostları secdeye kapandığı zaman uzun kalıyor. Bunun gayesi, o dalgalarla aklın sınırlarını genişletmek değil. Bu sadece secde edip, secde de kalan Allâhu Teâlâ’nın ikramıdır. Veli’nin gayesi, elektromanyetik dalgalar değil. Onu aklına bile getirmiyor. O, Yaradan’ına secde ediyor, uzun kalıyor. Uzun kaldığı içinde Allâhu Teâlâ ona ikramda bulunuyor. Hiç farkında olmadan, biz böyle Allâhu Teâlâ’nın böyle ikramlarını görürüz, hiç ruhumuz bile duymaz.

Onun için Allâhu Teâlâ’nın hakkı asla ödenmez. Allâhu Teâlâ’nın o kadar çok hakkı vardır ki üzerimizde görmediğimiz, bilmediğimiz… Daha bunun gibi niceleri vardır. Ama biz bu hallerden bihaberiz.

Halbuki; sufi, Allah’ı zikreden insan, asla aptal insan değildir. Böyle bir şey söz konusu bile değildir.Sufi; akıllı, zeki, imanın tadını almış, Allah’ına, Peygamberine saygılı, sevgili, örnek bir insandır. Ve böylede olmamız lazım.Bununda birinci derecedeki şartı, benliği sorgulamaktır.

Hz. Mevlana; “Benlikten uzak dur!” diyor.

Yani; dünyada sunulan her nimetin geçici olduğunu, sadece onun tasarrufunu Allâhu Teâlâ’nın bize verdiğinin bilincinde olacağız.

Yani yapışıpta; “Benim arkadaş, kimseye zırnık koklatmam, beni ne ilgilendirir, çalışsaydı, etseydi…” falan filan gibi haller bize yakışmaz.

 

               ——————————————————–

NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.

#secde #benlik #dinisohbet #kemalatkazanmak #Allahınlütfu #Kur’an

CEVAP VER

Yorumunuzu yazınız
İsminizi yazınız