Şimdi Peygamber salatu selam Efendimizin sünnetidir evlenmek.
Ashap’tan bir zâtın karısı, kendisinden 15 dakika evvel vefat etti.15 dakikada, “Çabuk, bana bir hatun bulun, nikah yapın, ben Allah’ın huzuruna bekar gitmekten hayâ ederim!” dedi. Ama bu, o gündü. Bugün değildi.
Bugün birçok evlilikten, bekarlık çok daha iyidir eğer, saliha bir hatun bulunursa evlilik Peygamberimizin sünnetidir. Çünkü Peygamberimiz:
“Ben, ümmetimin çokluğu ile övünürüm” diyor.
Şimdi, mutlaka insanlar evlenecek. Bu çok hassas bir konu…
Nur Sûresi’nin (3. Ayeti)’nde Allâhu Teâlâ der ki:
“Zina yapan erkek, zina yapan bir kadınla veya müşrik kadınla evlenebilir, asla mümin bir kadınla evlenemez” der. Yasak koyar.
“Zina eden kadında ancak zina yapan bir erkekle, ya da müşrik bir erkekle evlenebilir. Mümin bir erkekle evlenemez.” Allah’ın kesin koyduğu bir hükümdür. Açın Nur Sûresi 3. Ayet’e bakın, noktası virgülüne kadar aynıdır.
Şimdi soruyorum hepimize, acaba hangi erkek evlenmeden evvel zina yapmıyor? Şimdi, evlilik temelde başlarken birtakım yanlışlar üzerine inşa ediliyor İslam’a göre. Şimdi, bu kesin Allah’ın koyduğu bir kural… Buna şu şekil, bu şekil vs. bahaneler uydurma imkanı yoktur.
Bu çok güzel bir konu. Bu konuyu tam anlayalım, tam mütalaa edelim, sonra konumuza devam edelim …
Şimdi, Nur Sûresi’nin 3. Ayet’inde ne diyor Allâhu Teâlâ:
“Zina eden bir erkeğe, zina eden bir kadın veya müşrik bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadında, zina eden bir erkek veya müşrik bir erkekle evlenebilir. Bunun dışında, müminlere bu haram edilmiştir” diyor. Hüküm bu…
Şimdi, kendimizi ele alalım…
Şu Türk Milleti’nde, “Müslümanım!” diyen milyonlarca erkek şu oluyor, bu oluyor, evlenme çağına kadar, bu defalarca başından geçiyor ve sonra temiz bir kız bulup evleniyor, bu ayetten haberi yok, hiç haberi yok, o böyle Allah’ın yasak ettiği bir iş yaptığının farkında bile değil. Bu nadiren kız, kadın içinde oluyor, erkeklerde bu daha yoğun bir halde var.
Şimdi, Türkiye’de diyelim 30-40 milyon insan namaz kılıyor, hiçbirinin bu ayetten haberi yok. Başlarken hayata Allah’ın kesin yasak ettiği, haram kıldığı Allah’ın kesin hükmüne karşı gelerek evliliğe başlıyor. Ondan sonrada diyor ki; “Geçinemiyorum, karı dırdır ediyor…” bir ton elim azap. Birçoğu boşanma ile bitiriyor. Neden?
Bir kere evlilikte, Allah’ın rızası söz bu konusu değil!
Şimdi, bu ayete bir kere… Kur’ân’dan bir nokta eksiltemezsin, bir noktada ekleyemezsin. Bu bid’at ehli olur. “Bid’at ehli de cehennem köpeğidir”.
Allah, ne diyor? Mühim olan budur. Bu, müminin anayasası gibidir, ona göre yaşayacaksın. Ama habersiz adam… Burada günahta kasıt yok, günah var, kasıt yok. Eğer birçoğunun ayetten haberi olsaydı, belki bunu yapmayacaktı. Yapmayacak ama haberi yok. Haberi olmaması mübah mıdır? Yine değil.
Senin dünyada yemeye, içmeye, kazanmaya, gezmeye, tozmaya, uyumaya, film seyretmeye, maça gitmeye, pikniğe, balığa gitmeye… Say da say; arabayla gezmeye, alışverişe gitmeye, her şeye vaktin var! Ama Allah’ın kesin koyduğu hükümleri öğrenmeye vaktin yok! Bak, buna hafifletici sebepler bulamayız. Çünkü; ilim öğrenmeyi o kadar şiddetle tavsiye ediyor ki Cenab-ı Peygamberimiz.
Farz kendi arasında ikiye ayrılır; “farz-ı ayn”, “farz-ı kifaye”.
İlim öğrenmek kesinlikle farz-ı kifayedir yani; farzdır. Hafife alınacak bir olay değildir. Bu millet şundan, bundan, birçok sebepten dinini öğrenemiyor ve birçok günahla evliliğin eşiğine geliyor. Allah’ın haram kıldığı bir evlilik yapıyor. Sonrada birçoğu, evlilikte huzur bulamıyor. Evlilikte huzur bulan insanlarda var. Bunlar, yaptığı hayırla, hasenatla, sadakayla, Allah’ın ipine sıkı sarılmayla, şunlan, bunlan Allah’ın affına, hoşgörüsüne uğruyor. Nadirende evlilikte tesanütü bulanlar var.
Bu devrin en yaygın hastalığı bak, birçok insanın evliliği boşanma ile bitiyor. Hani, “Saliha bir kadın bulursam evlenirim, bulamazsam böylesi daha iyi!” diyor. İşte bunun kökenindeki hastalık, Allah’ın hükmüne uymamaktan kaynaklanıyor…
Eğer; bugün şu cemaatteki bir genç evlenecekse, geçmişinde muhakkak günahlar vardır, Allâhu Teâlâ’ya sıtk-ı sadakatle tövbe edecek; “Ya Rabbi, ben bunu bilmiyordum?” Bilmemekte suçtur.
“Onun içinde tövbe ediyorum, bunu bugüne kadar öğrenemediğim içinde sana tövbe ediyorum, yaptığım günaha da tövbe ediyorum, bu hükümden benim haberim yoktu!” Ve bunun için hem tövbe edecek hem de bir miktar sadaka verecek.
Sadaka; birçok belanın dahi hükmünü ortadan kaldıran bir ibadet. Ondan sonra, kafasına uygun bir evlilik yapabilir. Çünkü kasıt yoktu, haberi yoktu.
Bunları yapmadan da lambur lumbur evlenirsin. Birçoğu mutluluğu bulamıyor, niçin? Hükme uygun bir evlilik yapmıyor, tövbe edecek! Bu ayeti bilmediği içinde tövbe edecek. Ondan sonra, kafasına uygun, tabi ki bir derviş mutlaka ancak, mutlaka imanlı, Allah’a yönelen, namazını kılan, orucunu tutan… Yani; kendi kafasına uygun birini arayacak, bulacak! Bu devirde evlenirken çok iyi düşünmek lazımdır.
Hayat yalnız geçmeyebilir, geçedebilir. Yani çok önemli bir olay değil. Ama bir genç için bu yaşta evlenmemek diye bir şey olamaz.
Peygamberimize ümmet lazımdır, hayırlı evlat yetiştirmek lazımdır. Muhakkak gereklidir ama evvela bunun altyapısı lazım. Allah’a tövbe edecek, “Ben bunu bilmiyordum!” diyecek, bilmemekte hatadır. Tövbe edip, bir miktar sadaka verecek, ondan sonra evlilik düşünecek.
“Evli insanın bir namazı, bekar insanın 40 namazına eşittir” diyor Peygamberimiz (s.a.v.).
Denizde kılınan namazların, karada kılınan namazlara göre de üstünlüğü var. “Deniz; kudreti ilahidir. Denize bakmak dahi ibadettir!” diyor Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte.
Bir şeyin temelini buzdan atmayacaksın, yazın buz erir, o bina çöker buzdan olursa, evlilikte böyle bir şey. Evvela, tövbe edeceğiz, samimi olarak tövbe edeceğiz. Mutlaka, herkesin geçmişinde bu tür günah vardır çünkü.
Abdulkadir Geylani Hz. -ki evliyanın en büyük makamlarına sahip bir zât:
“Allâhu Teâlâ beni bir oda dolusu altın ile imtihan etsin, imtihanı kazanırım ama beni bin mil uzaktaki bir kadının başörtüsü ile imtihan etse, kaybederim” diyor.
Erkek, kadına karşı zayıftır. Erkekte 1 nefis vardır, kadında 9. O 9 nefse sahip olur, erkek 1 nefse sahip olamaz. O yönde iradesi yeterli gelmez, kapılır. Her şeyi biliyoruz ama Kur’ân’dan habersiz yaşıyoruz!
40 tane film seyrediyoruz. Üç sene sonra görünen, bilmem ne filminin detayına kadar anlatabiliyoruz ama Allâhu Teâlâ’nın gönderdiği anayasadan haberimiz yok. Bu yanlış, haberimiz olacaktı! Ama Allâhu Teâlâ tövbe kapısını hep açık tutar, müminlere de şefkatlidir, merhametlidir. Hem bilmediği için hem yaptığı hatalar için tövbe edecek, bir miktar sadaka verecek. Hayırlı bir niyetle bu işe adım atabilir.
Kur’ân’dan haberli yaşamamız lazım. Kur’ân Nur’dur, Kur’ân zikirdir, Kur’ân; Allâhu Teâlâ ile konuşmaktır.
Biz, bir başbakanın huzuruna kabul edilirsek 10 yılda bir kere, kalan ömrümüzde bunu büyük bir şerefle anlatırız…
“Filan adam, başbakan iken ben onun makamına gittim, şöyle konuştum, şunu…” dedim. Allah ki, âlemlerin sahibidir. O’ndan yüce bir varlık yoktur. Bizi her gün 5 sefer huzuruna kabul eder. Öyle bir lütuftur ki, huzura kabul edilmek! O namaz ile 5 sefer huzura kabul edilirken, O’nun gönderdiği yasadan haberimiz yok!
Yani ne kadar olgun müminiz? Ne kadar o konuda başarılıyız? Bunu da herkesin kendi vicdanına bırakmak lazım. Her şeye zaman buluyoruz ama Kur’ân öğrenmeye zaman bulamıyoruz. Bence bu çok büyük bir gaflet. Kur’ân’ı iyi bilirsen, attığın her adımın muhasebesini yapabilirsin.
Allâhu Teâlâ beni nerede serbest bırakmış, nerede yasaklamış, nerede ne yapmam lazım? Eve hangi ayakla girilir? Evden hangi ayakla çıkılır? Camiye hangi ayakla girilir? Tuvalete hangi ayakla girilir? Buna kadar, hadis-i şerifler bize her şeyi açıklamıştır. Böyle yaşarsak, dünyada ve ahirette mutlu oluruz. Ama bu kuralları benimseyemiyoruz, yaşayamıyoruz, hal edemiyoruz… Tıraş olmayı, para kazanmayı, saçımız yağlanmışsa yıkayıp millete güzel görünmeyi, bu hallerin önünde tutuyoruz. Burada, o kadar yanlış, eksik var ki… Halbuki ben yarın tıraş olsamda olur, saçımı yarın yıkasamda olur, dişimi bir gün sonra fırçalasamda olur…
Şeriatın 8 hükmü vardır:
Farz, vacip, sünnet, mütehap, mübah, haram, mekruh ve müfsid. 8 temel.
Benimsememişiz, o kadar rahatız ki, yapsak ne olur, yapmasak ne olur, düşünsek ne olur, düşünmezsek ne olur, kaale alsak ne olur, almazsak ne olur, “Adam sen de olmuşuz…” Halbuki diğer hallerimiz “Adam sende…” olup, bunlara riayet etmemiz gerekir.
Biz kaftan yapmışız dünyayı. Ahiretin olduğu yere dünyayı, dünyanın olduğu yere de ahireti koymuşuz. Rahatız yani… Ne olacak yani? Cennetin tapusu nasılsa bizde! Şimdi, dervişler için cehennem pek söz konusu olmaz ama Allâhu Teâlâ’nın Yüceler Yücesi, (Allâhu Teâlâ ki hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğizde) huzuruna bin bir eksikle gitmek birçok mahcubiyet getirir bize. Dünyada yaptığımız birçok hal, birçok mahcubiyet getirir ve onlar sırtımıza yüklenir. Onun için mümkün mertebe Allâhu Teâlâ’nın huzuruna çıkmaya bir miktar da olsa yüzümüz olmalı ki, bu da bu dünyada kazanılır.
Haberiniz yok birçok şeyden… Namaz kılıyor muyuz? Kılıyoruz.
Haccacı Zalim niye huzuruna gelen kimseyi kelleyle çıkarmadı? Adam hepsinin kellesini vurdu. Adam kelleden kale yaptı. Horasan’da, insan kellesi kalesi. Adam zeytin satıyor, bir zeytinden çıkan yağı hesap ediyor.
“Namaz kılar mısın?”
“Kılarım.”
“Farzları nedir?”
“Bilmem.”
“Oruç tutar mısın?”
“Tutarım.”
“Farzları nedir?”
“Bilmem.”
“Zekât verir misin?”
“Veririm.”
“Farzları ne?”
“Bilmem!
“Şu yaptığın mesleği anlat!” desen, profesör adam! Zeytin şöyle tuzlanır, şöyle yağlanır, ağacı şöyle ekilir, şu şöyle zamanda şu kadar yağ verir, tek zeytinden çıkacak yağı biliyor. “Vurun!” diyor boynunu.
“Ne yapayım anne ne yapayım, bu kelle vurulmaz mı?” diyor.
Haccacı Zalim’in kelle kestiği adamlardan acaba bizim farkımız ne? Şimdi kıyaslayalım! Ben kendimi kıyaslıyorum, kardeşlerime sözüm yok! Elektriği bilirim, inşaatın her dalını da bilirim, tesisat bilirim, şunu bilirim, bunu bilirim, bir sürü bildiğim var. Allah’ın hükmünde bilmediğimi yazıp, ayağımın altına koysalar başım Arş’a değer. Ben nasıl Müslüman’ım ya?
Yahu, bu dünyada hep mi kalacam ki bu kadar şey öğrenmişim. Bu dünyada, ben yüz bin yıl mı yaşayacağım? Hayır. Bile bile nedir yani, bu gaflet, bu ne delalet!
Ben kendimle konuşurum bazı kimse yokken. Biri görse, “Çizdirmiş, uçurmuş!” der kafayı. Kendi kendime çok yerde cevap veremem. Dünyada kalacağın kadar dünyayı, ahiret için de o kadar orası için çalışmak lazım. Yapıyor muyuz? Hayır! Neden acaba?
Zulmet, yoğun bir zulmet. Nerden kaynaklanıyor? Cemiyetlerden! İşte, birçok Allah dostu kaçmıştır inzivaya, inzivaya, çare yok.
Kur’ân Şefaat Eder mi?
Kur’ân’da size defalarca anlattım muhkem ayetler, emirler var, yasaklar var, farzlar, haram, helal, müteşabih ayetler var. Geçmiş kavimlerden anlatılır.
“Ya Habib’im, bunlar olurken, sen bunların yanında değildin. Gaybdan sana sorarlar, Biz, sana bir miktar bilgi verdik” diyor Cenab-ı Hak.
Yani; Kur’ân 7 harf üzerine nazil oldu; 7 makamı vardır, 7 cephesi, 7 penceresi olan Kur’ân. İkincisi; temiz bir müminin ikiz kardeşidir.
Kur’ân’ı öbür âlemde birçok mümin, yaşlı adam gibi görür. O, şikayetçi olur, çıkar. Der ki; “Yarabbi, ben bundan şikayetçiyim.”
Adam bakar; “Ya ben, bunu hiç ömrümde görmedim. Bu adamdan bir hak almadım, bir kötülük etmedim niye bu benden şikayetçi?”
İşte o Kur’ân’dır. Birine de çıkar şefaat eder. “Ya Rabbi, ben buna şefaat ediyorum.” Yine bakar vatandaş, “Ya ben bu amcayı hiç görmedim, hiç tanımadım, hiç iyilik etmedim, bu bana niye şefaat ediyor?”
Kur’ân çok nurlu bir ihtiyar gibi gelir Mahşer’de… Kur’ân mahluktur yani!
———————————————-
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#Kuran #KuranıKerim #Nursuresi #evlilik #evlenme #zina #eşseçimi #karıkoca #geçimsizlik #evliliklerdegeçimsizlik #kader #niyet #zulmet #eşlerarasızulum #hangiayaklaevegirilir #hangiayaklacamiyegirilir #ibadet #farz #vacip #sünnet #haram #oruç #namaz #sadaka #dinisohbet