Ali İmran 26-27. Ayetlerin Şerhi – Allah’ın Rızasına Kavuşmak İki Adım
“Tûlicul leyle fîn nehâri ve tûlicun nehâra fîlleyl, ve tuhricül Hayye minel meyyiti ve tuhricul meyyite minel Hayy ve terzuku men teşâu bigayri hisâb.”
“Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” Ne anlam ifade ediyor? Önemle üzerinde durmamız gereken bir ayet. Biz, diriden ölüyü çıkartırız, ölüden diriyi çıkartırız. Peki, nedir bu diriden çıkan ölü?
İnsan vücudu, boyutları sıkıştırılmış bir kâinat, insan vücudunda her dakikada bölgesel bir kıyamet kopar, ama biz bunun hiç farkına varmayız.
İnsan vücudunda, her dakikada 30 milyon hücre ölür ve bunlar gözeneklerden dışarı atılır, 30 milyon hücre dirilir. Bir odanın içinde, bir kişi hiçbir yerden toz almayacak şekilde kapatılsın, orda yatsın kalksın, bir ay sonra raflar tozlanır, bu ölü hücredir vücuttan atılan.
Allâhu Teâlâ ne diyor; “Tuhricül Hayye minel meyyiti”, “Biz diriden ölüyü çıkartırız”. Neydi diriden çıkan ölü, vücutta bölgesel kıyamette, her dakikada 30 milyon hücre ölür, 1 dakika o hücreler için uzun bir ömür. İnsan vücudunda, her dakikada, 30 milyon hücre tekrar yaratılır. Bunların vücutta, kaburgaların altında üniversiteleri vardır, buralarda hücrelere 30’ar bin şifre öğretilir. Bunlar vücudu çok iyi biliyor, her şey öğretiliyor ve göreve başlıyor. Uzun bir ömür görev yapıyor, bir dakikada yaşlanıyor ve ölüyor, gözeneklerden atılıyor ve yerine yenisi yaratılıyor.
İnsanın cahili diriden, ölü çıkma anlamını çok farklı anlıyor, işte yiyor içiyor da bitkide can var, şunda can var, bunda can var, bunu yiyor içiyor ve dışkı olarak çıkarıyorlar gibi çok yanlış düşüncelere saplanıyor. Allâhu Teâlâ o kadar basit şeylere hitap etmez, O’nun şanı yücedir.
Allah’ın hitap ettiği şeyde, mutlak enteresan bir şey vardır. Fırının vitrininde ekmek görürüz; ölüdür bu. Kesilmiş tavuk görürüz; ölüdür bu, ıspanak yerinde diriydi ama kökünü kestik tezğaha koyduk, ölüdür bu.
Bir insan canlı canlı ne yiyor ya?
Hiç canlı canlı bir tavuğu bağırta bağırta yediğini gören var mı veya bir ineği tutup bir tarafından, bağırta bağırta yiyor muyuz? Hayır! Yediğimiz her şey ölü, ama senin vücudunda can oluyor, onlara bak ne oluyor, ölüden diri oluyor. Ölü diriye doğru yürüyor.
Esas, ölünün diriye doğru yürüdüğü yer mezar, vücut ölüyor ebedi hayat buluyor ya cennet için ya da cehennem için.
“Tûlicul leyle fîn nehâri ve tûlicun nehâra fîlleyl, ve tuhricül Hayye minel meyyiti ve tuhricul meyyite minel Hayy.”
Meyyitten de hayat çıkıyor, Allâhu Teâlâ’nın hitap ettiği meyyitten çıkan hayat ne?
Meyyit mezara iniyor, vücutta bölgesel kıyametten sonra genel kıyamet çıkıyor, genel kıyamet ölümdür, o meyyitten de ebedi hayat için ya cennet ya cehennem için bir hayat çıkıyor, uzanıyor gidiyor. Ölüden de diriyi çıkarıyor. Allâhu Teâlâ’nın hitap ettiği bu çok basit şeyleri, Allâhu Teâlâ’nın hitabına muhatap görmeyeceksin, bu çok büyük edepsizlik olur. Allâhu Teâlâ bir şeye hitap etmişse, bunun altında çok güzel, çok enteresan gerçekler vardır. Allâhu Teâlâ onlara dikkat çeker.
İnsan, vücudundaki bölgesel kıyametlerin hiç farkına varmaz. Her dakikada, 30 milyon hücre ölür ve ömürleri biter, vücuttan bunlar atılır, yerine 30 milyon hücre yaratılır. Bunlar üniversitelerde okutulur, 30’ar bin şifre öğretilir ve bunlar göreve başlar. Bu hücrelerin içinde DNA çubukları vardır, bunları birbirine eklediğin zaman Dünya’nın çevresini 72 bin defa dolanıyor. Allâhu Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de:
“İnsan, küçültülmüş birer kâinattır” diyor, ama insan kendini bilmiyor. Bütün evliyalar diyor ki, “Kim kendini bildi, Rabb’ini bildi, kim ki kendini bilmedi, Rabb’ini bilmedi.” Kendini bilmek, kendini terbiye etmekle, sınırlı değil, sende neler var neler…
Hücreler ne yapıyor, kromozom ne yapıyor, DNA ne yapıyor, kalp ne yapıyor, ciğer ne yapıyor, göz ne yapıyor, akıl ne yapıyor, gönül ne yapıyor? Varda var… Bunlara cevap aramak lazım.
Yunus’un Şeyh’i diyor ki; “Ey Yunus, senden içeri bir Yunus var ancak yolun ona uğrarsa, oradan Rabb’ine gidersin, senden içeri Yunus’a ulaşmadıkça çok yerlere ulaşamazsın.”
Allâhu Teâlâ bir şeyi boşa söyler mi? Haşa, kesinlikle söylemez. Ne diyor:
“Tûlicul leyle fîn nehâri ve tûlicun nehâra fîlleyl, ve tuhricül Hayye minel meyyiti ve tuhricul meyyite minel Hayy ve terzuku men teşâu bigayri hisâb.”
İnsanın mutlak ve mutlak kendisini hesaba çekmesi gerektiğini, yani bunlardan haberdar olması gerektiğini söylüyor, ha insan bunlardan haberdar olmazsa, nefsini mutmain edemez, nefsini mutmain etmeyen insanın cennete girmesi söz konusu değildir. Hepsi, birbirine zincirin halkaları gibi ilişkili şeyler.
“Biz, diriden ölüyü çıkarırız” ha nedir bunlar? 30 milyon hayatın bir anda bitişi fevkalade enteresan bir olaydır, ha hücrenin ölümü, ha bir insanın ölümü, hiçbir fark yok yani; ölüm, canlı olan her şey için aynı şeydir.
Tavuğun ölümü de, kırkayağın ölümü de, böceğin ölümü de aynıdır. Senin hayatın, sana ne kadar ehemmiyetli ise herkesin hayatı da, ona o kadar ehemmiyetlidir. Her dakikada, 30 milyon hücre ölür ve 30 milyon hücre yaratılır -bunlar bölgesel kıyamet. Vücut yaşlanır, ölür, bu genel kıyamettir, hayatı tamamen biter.
Ve arkadaki ikinci ayet, “Tuhricul meyyite minel Hayy” devreye girer hemen, meyyitten ebedi hayata uzanan bir hayat türü ortaya çıkar ya cennete, ya cehenneme.
Konuya dönersek, ölüdende diriyi çıkartırız ya ebedi azaba ya da ebedi mutluluğa uzanan bir hayat çıkacağını Cenab-ı Hak ifade ediyor. Şimdi, ayet ve hadisler üzerine tefekkür etmemiz gerekir, bunlar hikmetin kapılarıdır.
Bakın, bir insan dünya işine çok gayret eder, sürekli arı gibi uğraşır, dünya zulmettir, dünyasız ahiret olur mu? O da olmaz ama dengeli tutacaksın. İnsanın nizamı kendi içindedir, tartacak dünya ile kaç saat uğraştın! Hepimiz dünya ile kalktığımız andan itibaren uğraşıyoruz. Dünya ile bu kadar uğraşırken, ahiretle ne kadar uğraştık? Namaz saati gelir, “Biraz sonra yaparım, şunu da bitireyim…” diye diye… Ya etme eyleme, kerahat vakti gelir, lambur lumbur kıl namazı “Ben kıldım!”, sonra Allah paçavra gibi başına çalar. Ne kadar zaman ayırdın, ahirete çalışırken, beşer dakika lambur lumbur, hadi yatsıyı da evde kıldın, biraz daha zaman harcadın yarım saat.
Peki, dünyaya ne ayırdın 10 saat, Allah’a ne ayırdın yarım saat, ya senden, daha cimri kim olabilir? Cimri insan cennete giremez!
Hem Allah beyan ediyor hem de Efendimiz, cimrilik, sırf mal, mülkle sınırlı değildir. Oraya da zaman ayırmak gerekir, yoksa gönül hikmetle dolar mı? Ne gözümüz, ne gönül, ne akıl, ne kalp, hiçbir melekemiz hikmete ulaşmaz. İşte o zaman, Allah dünyayı da alıyor elinden. Diyor ki; “Eeeeyyy ehl-i dünya, al sana, orayı da zindan ediyorum. Bana tercih ettiğin şey buydu, hadi buyur bakalım” diyor.
Bakın, bugün güneşe sırtınızı dönün, gölgenizi yakalayamazsınız, her adımda gölge, bir adım ileri gider, dünyada da böyledir. Allah’a sırtını döndüğün an, Allah’ı yakalayamazsın ama yönünü güneşe dön, her adımında, gölgen seni takip eder, seninle gelir. Onun için, hallerimize, tavırlarımıza, en azından niyetimize dikkat edeceğiz.
Allâhu Teâlâ’ya zaman ayıracağız, ha işimiz buna uygun değil mi, o zaman Allâhu Teâlâ’yı aklımızdan silmeyeceğiz, zikredeceğiz, şükredeceğiz, hamd edeceğiz, bu da ibadettir. Ama gönlümüz başka yerlerde olursa işte, o zaman gaflette oluruz. O zaman, ikinci ayet senin için tehlikeye girer, diriden ölü çıkar ama neresi için çıkar, cennete mi cehenneme mi?
Dünya Hayatına Ahiret Hayatına Çalıştığımız Kadar Çalışsaydık, Ne Olurdu?
İşte, bu sorudan emin olabilmemiz için ki, kimse %100 emin olamaz. Burada ne yapacağız? Her hâlükârda elimiz karda da olsa dünya işinde, gönlümüz yarda olacak. O zaman kişi ibadet üzere olur, o zaman kişi kendini bilenlerden olur. O zaman kişi; sırât-ı müstakîmde yürüyenlerden olur. O zaman, kişiye ihlas sıvanır, ihlas bulanır, o zaman kişiye; hikmet kapıları açılır. Ama biz 24 saatin, 8-10 saatini uykuda geçiriyorsak, 8-10 saatini de işte güçte geçiriyorsak, kalan birkaç saati de televizyon başında geçiriyorsak, o aralarda da, beşer-onar dakika ahirete ayırıyorsak, bu yeterli mi, yoksa değil mi? Kendi mizanımıza koyup, tartacağız! Bu kadar çalışmayla, “Ben neyi hak ettim?” diyeceğiz.
“Biz dünya hayatında her gün, ahiret hayatına çalıştığımız kadar çalışsaydık, kuru ekmek bulabilir miyiz?” diye soracağız. Peki, bu dünyada ahiret için çalıştığımız kadar, çalıştığımızda kuru ekmek dahi bulamıyorsak, bu kadar az çalışmaya; ahiretten beklentimiz ne olur? Bunu kendimize soracağız. Çünkü her şey bir çalışmanın semeresidir.
Biz ebedi yaşayacağımız yer için çok küçük zamanlar ayırıyoruz ve kendimizi haklı çıkarmak için şöyle telkinlerde bulunuyoruz; “Allah, beni zengin etseydi, bende dünya için bu kadar zaman harcamazdım.” Ya Allah Allah, Yaradan’dan çok mu biliyorsun sen?
Allâhu Teâlâ diyor ki; “Kiminin imanını fakirlikle korurum, kimininkini zenginlikle, kiminin hastalıkla, kimininkini de sağlıkla korurum!” Allah ne yapıyorsa, en doğrusu bu, sen şimdi, Allah’ı mı sorguluyorsun?
Sen, “Abdiyet Makamını” yakalamaya bak, kul olmaya bak, her hâlükârda o zaman dersin ki; “Ya Rabbi, elimden bu kadar geldi.” Ama biz elimizden geleni yapmıyoruz. Sıkıntı şurada; insan kendini sorgularken, kendine yüz verir, işimize gelmez, şımartırız kendimizi, adam gibi sorgulamayız ama yapmamız lazım. İşte mizan, o zaman doğru tartar.
İşte ayette Allâhu Teâlâ diyor ki; “Biz ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkartırız”. Burada çok büyük bir ibret var. “Ey kulum, her dakikada senin vücudunda bölgesel kıyametler koparıyorum, sonra bir genel kıyamet kopacak, sonra o meyyitten bir hayat çıkacak, bu hayatı doğru yere yönlendir, cennete yönlendir” diyor. Ama bu meyyitten hayat çıktığı zaman cennete değilde, cehenneme yönlendirirsen ki, kendini sorgulamadın, sana yazıklar olsun!
Bunu bize apaçık söylüyor, yapıyor muyuz? Yapmamız lazım! Eğer; biz bu kemâlat yolunda, mübarek yolda, adım adım Rahman’ın rahmetine yürüyeceksek, bu soruları zamanı geldiğinde kendimize soracağız.
Hz. Ömer ne için diyordu; “Bugün, ben Allah için ne yaptım?” Her gün kendini sorguluyordu, yevmiye verip, peşinde adam gezdiriyordu, “Bende münafıklığın 72 maddesinden hangisi var? Bunu tahlil et, ben edemiyorum, sen takip et ve bana söyle!” diyordu, öyle sorguluyordu bu insanlar kendini. Ya biz, “Dünyada bizim, ahirette bizim!” havasındayız. Öyle yağma yok!
Kendimizi sorgulayacağız. “Nefsinizi mutmain edin” diyor Allâhu Teâlâ. Kendimizi hiç sorguya tabi tutmazsak, nefsimiz nasıl mutmain olur? Fenâ rüzgarına ver her şeyini. Malın, mülkün, evin, araban, çoluğun, çocuğun hepsi gitsin. Dik nefsini çırılçıplak Allah’a hesap vereceksin, ver bakalım hesabını! Eğer; verebiliyorsa adam o nefse, helal olsun. O adam, Allah’ın rahmetine gider ama kem küm ediyor veremiyorsa, iş tehlikeye girer.
Peki, kendimizi nerde sorgulayacağız?
Allâhu Teâlâ’nın ayetlerinin potasında sorgulayacağız. Allah, apaçık çok güzel şeyler söylüyor, her şeyi güzel Allâhu Teâlâ’nın söylediği. Biz hangi noktadayız? Bugün kendimizi sorgulama noktasındayız. Günde bu kadar az ayırdığımız zamanla, kazandığımızdan ne umuyor ne bekliyoruz? Bu bir kapıdır, bu kapıdan gireceğiz ve tefekkür edeceğiz. Hiç kimse, dünyaya ayırdığı zaman kadar ahirete zaman ayıramaz Veli’lerden gayrısı ama bununla, ben hiç olmazsa günde yarım saat ayırıyorsa bir saat ayırabilsin gayretindeyim.
Veli’ler “daimi zikre” ulaşır onlar; 24 saat ibadettedir, hepinizin geleceği nokta budur ha! O zaman, 24 saat Allâhu Teâlâ’nın huzurundasın çalışırken de, uyurken de, gezerken de, o kalp zikreder. Kalp zikirederkende vücut ibadettedir. Bu ayet, ahiretin kapısı gibidir, müminlerin dünyadaki yolculuğudur, bunun farkında olmak lazım. Ayet-i kerimede Allâhu Teâlâ, çok güzel şeylere dikkat çeker.
Allâhu Teâlâ’nın kurduğu sistemde, insan nefes aldığı zaman havadaki oksijen kana karışır, hücreler oksijeni taşıyıp, kromozomla müşterek çalışmayla onu yakıt haline getirir. Bir arabada, benzin nasıl enerji verir, bu arabayı hareket ettirirse, oksijen de insanda o hale çevrilir, enerji verir.
Yemeğe Üflemek Doğru Mudur?
Nefesi dışarı verirkende bir sürü yaramaz madde dışarı atılır, bu nedenle Peygamber Efendimiz; “Asla yiyeceğe üflemeyin” der, şiddetle yasak eder. Vücudun bir sürü emekle, zahmetle attığı malzemeyi, sen yemeğin içine atıp, yemiş oluyorsun. Bir de terle atılan bir sürü toksin var, bunlar diriyken deforme oluyor, ölüyor ve ter ile vücut onları dışarı atıyor
Allâhu Teâlâ’nın bu yüzden dikkat çektiği şeylerde bir kelimeye bakıp, bunun anlamı, “şudur” deyip, kestirip atamazsın, kulun sözü öyledir ama Allâhu Teâlâ’nın sözü öyle değildir. Ayet ve hadislerde zaten diğer sözlerden ayrılan bir özellik var, apayrı bir boyutta, apayrı bir haz verir, hemen fark edilir. İşte, bu ayetlerde böyle.
Dünyadaki ahirete doğru giden yolculuğumuz, daha sonra ölüden çıkan diri ya cennete ya cehenneme… Esas Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği ayetler:
“Kulillâhümme mâlikel mülki tû’til mulke men teşâu ve tenziul mülke mimmenteşâ’, ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’, biyedikel hayr, inneke alâ kullişey’in kadîr. Tûlicul leyle fîn nehâri ve tûlicun nehâra fîlleyl, ve tuhricul Hayya minel meyyiti ve tuhricul meyyite minel Hayy, ve terzuku men teşâu bigayri hisâb.”
Bu kısmı Peygamber Efendimiz tavsiye ediyor. Dünya hayatında da okunduğu zaman bir sürü yararı var. Müminlerin çok sık okuması gereken ayetler.
Allâhu Teâlâ; “Kur’ân mümine şifadır!” der. Kafire değil, onun azgınlığını artırır, küfür sebebidir. Nefiste, şeytanın yoldaşıdır, ulvi olan hiçbir şeyden hoşlanmaz.
Yıllardır söylüyorum, Allah’ın rızasına kavuşmak iki adımdır. Birinci adım; nefsinin kafasına bas, ikinci adım; Allah’ın rızası. Bütün mesele, onun tepesine basmak, bir türlü ona kıyamıyoruz… Bas korkma, o; şeytana dost, Yaradan’a değil!
#Allahrızası #Aliimran #Aliimran2627#ibadet #ölüdendiriyiçıkartmak #Allah #Kuran#Kuranıkerim #nimeteuflemek #nimet #hava #oksijen #kromozon #dna #hücre #ölü #diri #dinisohbet
Allah razı olsun
Allahuteala cümle müminlerden razı olsun inşaallah.