Nefsi Emmare, Nefsi Levvame, Nefsi Mülhime. Nefsi Mülhime’deki bir kişi dünyadaki bütün medreseleri bitirse dahi imanını kurtaracağına dair şek ve şüphe var. Buradan neyi anlıyoruz; gerçek güzel ahlak Nefsi Mutmain ile başlıyor. Bu nefis makamlarından kurtulacak ve dolayısıyla bu nefs makamlarına muhatap olan, hedef olan otuz bin tane karanlık perde vardır. Bunlara “hicap perdesi” denilir, Allâhu Teâlâ ile kul arasında otuz bin karanlık perde vardır.
Kesinlikle Allâhu Teâlâ’yı terennüm edemez bu karanlık perdeler Allâhu Teâlâ ile aranda dururken, bunları kaldıracaksın. 10 bini “Kelime-i Tevhid” ile gider, 10 bini “Lafza-i Celal” de gider, 10 bini “Hu” Esma’sında gider. Mutmain Makamı’na geçer. Zülmaniler bitti, bitti mi, hayır, 40 bin perde daha var. (70 bin perde var.) Ama Mutmain Makamı’na erdi, güzel ahlak sahibi oldu, nefisteki afetlerin büyük bir bölümünden kurtuldu.
Ondan sonra ki 40 bin hicap perdesi de nuranidir, zülmani değil. Zülmaniler bitti. Zülmani perdeleri bulunan hiçbir insan güzel ahlak sahibi olamaz, hiç mümkün ve kabil değil. Onda hırs, gadab, şehvet, tamah, ucub, riya, kibir gibi bir sürü afetler mevcuttur. Ne zaman zülmani perdeler kalktı, nurani perdeler geldi, bunların çoğundan kurtuldu. Ama hepsinden değil. Yine 40 bin nurani perde kalır kul ile Allâhu Teâlâ arasında.
Sonra Radiye, Mardiye, Safiye’de de 40 bin perde kalkar. “İndi ilahi” dediğimiz yerde ruh, Allâhu Teâlâ’ya mülaki noktasına gelir. İşte orada artık o kul, Kâbe’den büyüktür. O kul, Allâhu Teâlâ’nın insanlığa lütfudur artık. O kul aynı kandil gibi ışık saçmaya başlar. O kul aynı ay gibi, yıldız gibi parıldamaya başlar. O kul hiçbir kelime konuşmadan kendi evinde tefekkür halindedir, geniş bir alana tasarruf eder, birçoğunun nasipse imanının kurtulmasına vesile olur. Allâhu Teâlâ ne yaptı onu kandil yaptı, niçin; Allah’ın dostu oldu.
Allâhu Teâlâ diyor ki; “Veli’ler benim dostlarım.”
Bir beldede Allâhu Teâlâ’nın dostu olurda, insanlar ondan yararlanmaz mı, bu mümkün mü? Haşa, Allah cimri mi? Hayııır! Allah cömertlerin cömertidir.
İşte Allâhu Teâlâ’nın yolladığı o himmet ve Nur. Resulullah yoluyla ne oldu, o Allah dostunun kalbine, sonrada Peygamberimizin dediği gibi; “Onu sevenlere, onu dinleyenlere, ona talebe olanlara…” ne oldu, o nehir akmaya başladı. İster görsün, ister görmesin, ister bir arada olsun, ister olmasın. Bunun önemi yok, yakının, uzağın hiçbir önemi yok. Ne oldu? Bağlar, ağlar kuruldu. İşte bu zulüm, bu uzay gemisinde yolculuk yaparken bunca meşakkatlerin içinde pırıl pırıl akan bir nehir, bir temiz yol vardır. İşte o da budur. İnsanlar bunu bilmez.
İnsanlar neyin peşinde; mal, para, şöhret, kadın, dost, yazlık, kışlık bilmem ne… Ne oldu? İşte Ahmet ağa, şu duvara bir çivi çaktırmıyordu, kime kaldı? Gitti. Nereye gitti, ne kazandı; İblisin rızasını kazandı. Yarın İblis diyecek ki; “Kardeşim, ben seni kolundan tutup çektim mi? Hayır. Sana çıkıp bir şey söyledim mi? Hayır. Sadece çıkıp vesvese verdim. Buyur, benim önümde gir cehenneme. Sen dört nala geldin, ben sana küçücük vesvese verdim. Allah’ın yolu orada dururken.” Onun için 100 kişiden 99’u ateşin hakkıdır. Dünde öyleydi, bugünde öyle, yarında öyle olacak. 100 kişiyi say; 99’u ateşin, bir kişi cennetin.
Allâhu Teâlâ cehennemleri dolduracağının sözünü verdi, dolduracak. Ama cennetler dolmayacak. “Cennetlerde çok büyük boşluk kalır. Onlara da, Allâhu Teâlâ 366 âlem yaratır yeniden cennetlerde” diyor salatu selam Efendimiz. Onlar şanslı, işte direkt cennette yaratılıyor, kim yaratılacaksa. Ama her külfetin karşılığında nimet vardır. İşte, insanoğlunun kazandığını ne melek ne herhangi başka bir yaratık, ne ervah, ne şu, ne hayvanat âlemi hiçbiri kazanamıyor. Tek insanoğlunun, en büyük kazancı olan insanoğlunun kazancıdır. Onun için Allâhu Teâlâ insanoğlunu muhatap ediniyor kısmen kendine. Tin Suresi’nde insan için “ahsen” kelimesini kullanıyor.
İşte bu uzay gemisinde yolculuk yaparken ki, çok süratli bir yolculuktur bu 3.004 km. bu kadar büyük bir âlem için biz bir taş kayayı kaldıramıyoruz. Onlar boşlukta yani. Sadece buna tefekkür eden insan “La İlahe İllallah!” diye haykırır yani. Ama haberimiz yok ki!
Dünya’nın döndüğünü biliyoruz ama tefekkür etmiyoruz üzerinde. 3.004 km. süratle yol alıyor. Yılda aldığı km. ne kadar biliyor musun? 95.700.000km. Her yıl, ne yüz metre eksik, ne yüz metre fazla. Tıpa tıp 95.700.000 km. Tefekkür edeceğiz, öyle bir gemide yolculuk ediyorsun. Bir yolculukta her istediğin olmaz, bu geminin ne benzini bitiyor, ne motoru bozuluyor, ne sürücüsü kaza yapıyor, ne uyuyor, ne dinleniyor. Tefekkür et yeter zaten! Başka hiçbir delile gerek yok ki; bir göğün dilimi olan Samanyolu’nda üç milyar güneş sistemi var. Ya tamamını düşün! Bu birinci kat semavat. Bunun üzerinde altı tane daha var.
Bizim Güneş’imiz, bizim galaksinin en küçük noktasında turunu yapıyor 900.000 km süratle. Bu kadar yerde 270 milyon senede bir turunu tamamlıyor.
Allâhu Teâlâ’yı bir düşün! Biz küçücük şeyler için “Allah yapmadı, etmedi…” diyoruz. Ya ne ki onlar, bir düşün, kâinatı bir düşün ki bunlar bile hiçbir şey değil… Yok mesafesinde bunlar bile. Ondan sonra Allâhu Teâlâ’nın gücünü kudretini düşün!… Sadece “Vela havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim” diye haykırırsın. Ama bunu tefekkür etmiyoruz.
Biz bir uzay gemisinde yolculuk ediyoruz, başka birşey değil… Ha bu gemi ne sana kalır ne bana kalır, bu gemi Allâhu Teâlâ’nın. Allâhu Teâlâ’nın gemisinde yolculuk ediyoruz. Kaç bin km. yol gidiyoruz ya!…
Neden insanın on gün önce şu, bu rahatsızlığı varken, on gün sonra başka rahatsızlığı olur? Neden bir gün başı ağrır, bir gün sırtı ağrır, ne oldu ki! Birşey de olmadı. Ya on gün önce ki bulunduğun yer ile şimdiki bulunduğun yer arasında milyonlarca km. fark var, milyonlarca km. o olaydan uzaklaştın, tabiki olacak bunlar. Onun bile nedenini bilmez kul. Ama çok bilmeye gelince Amerika’da ki futbolcuyu bilir ama hikmette hiçbir şey bilmez. E bu insan nedir ya, nankör değilde nedir? Şeytanı olan, nefsani olan, göğsündeki hannas ile istediği her şeyin kölesi. Ama Rahman’ın istediği her şeyden de cahil. Bilmez, neden? Ya sana lazım olan bu, sen bunu bileceksin evvela.
Hz. Mevlana ne diyor; “İşte sana dilsiz dudaksız durmadan konuşan biri, işte sana elsiz ayaksız durmadan koşan biri.”
E şimdi, insanda içten içe gönül akar, ilim akar, nur akar, birçok şey akar. Ama Rahman’a doğru aksın, şeytana doğru değil. Bizim gönlümüz neye akıyor; paraya akıyor, güzel kadına akıyor, güzel eve, güzel arabaya, güzel eşyaya akıyor. Allah kahretmesin bunların hepsi bu uzay gemisinde kalacak! Ne götüreceksin, hiçbir şey! İşte, bizim o hiçbir şeyi her zaman bilmemiz lazım.
Bizim gönüllerimiz evvela Allah’a aksın, Resulullah’a aksında, sonra isterse halıya, kilime, arabaya, isterse şuna, buna aksın. Ama biz Allâhu Teâlâ’dan önce gönüllerimizi başka yerlere akıtıyoruz. O zamanda asla ve asla kemalat bulamayız.
İşte burada en önemli yakalamamız gereken şey nedir? Allâhu Teâlâ’dan himmet deriz!
Birçok mürit demiştir ki; “Sultanım himmet.”
“Oğluuum hizmet, hizmet!” demiştir. Himmet isterken, hizmet demiştir. Peki, bu Veli’nin istediği hizmet neydi? Hangi Veli kendi çorabını birine yıkatmıştır, hangi kendi özel işini gördürmüştür; gördürmez. Kime hizmet diyor, Allah’a hizmet, kendisine değil.
Peki Yaradan’a hizmet nedir? Onun dostlarını sevmekle başlar. Şimdi Allâhu Teâlâ apaçık; “Onlar Ben’im dostlarım!” diyor. Allâhu Teâlâ dostundan birşey esirger mi sanıyorsun! Hiçbirşey esirgemez.
İşte kurtuluşun ilk reçetesi. Arabayı yürütmek için kontak anahtarı kadar elzem. Ne yapacağız? Allâhu Teâlâ ve Resul’ünden geçip gelen o Nur ve himmet onun dostlarının kalplerine akar. Onlarda o Nur’un olduğuna inanacağız. Ve bu iki şartı yerine getirdiğimiz an o Nur nehri seninde kalbine bağlanır. İşte sen kurtuluş reçetesini aldın. Ondan sonra, istesende sapıtamazsın çünkü; Allâhu Teâlâ’nın hidayeti, Nur’u ve himmeti sana ulaştı. Artık onlar seni güder. Kesinlikle! Ufak tefek yalpalar yapsanda büyüklerini yaptırmazlar. Güzel bir koruma şemsiyesinin altına girdin.
İşte Allâhu Teâlâ onlara diyor ki; “Onlar, Ben’im has kullarım.” Onları diğerlerinden ayırıyor. Bu da hangi cemaatte? İşte, zikir cemaatlerindekiler. Onların da hepsi değil, yanlış anlaşılmasın, çoğu %90’ı, %95’i, %99’u. Onların içinde dahi çok nadiren bu nimetlere ulaşamayan vardır.
İşte, bu uzay gemisinde sadece yolcuyuz, bize tanınmış bir süre, bir zaman var, o zaman içinde bu yolculuğa devam edeceğiz. Bu yolculukta esnasında insanın her istediği olmaz!…
—————————————-
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#insan #kainat #dünyahayatı #uzaygemisi #nefsmertebeleri #nefstezkiyesi #nefistezkiyesi #kelimeitevhit #Lailahaillallah #Hu #Hak #Allah #lafzaicelal #nur #zülmani #ömür #dünyayameyil #ahlak #himmet #hikmet #ahlak #güzelahlak