Neler geldi, geçiyor. Bu bir bayrak, işte bu bayrak elden ele Kıyamet’e kadar taşınacak bu bayrak!
Bir gece biri geldi, dedi; “Sen bir divana çağırılıyorsun, buyur!” dedi. Gittim, baktım.
Peygamber salatu selam Efendimiz, Ashab-ı Kiram, büyük bir cemiyet kurulmuş böyle, “Gel!” dedi Peygamberimiz, “Gel evlat!” dedi. Gittim. Kendi kemerini bana kuşandırdı. Eliyle kılıcına kadar, kemerini kuşandırdı. Bu büyük bir güç veriyor böyle, “Manevi bir güç” dedim. “Anlamı ne?” dedim, “İleri de irşad”. Peygamberin kemeri, kılıcı çok açık yani, o kadar açık ki yani; çok açık ve net yani. O olaydan bir zaman sonra da Miraç geldi. Şimdi Allah razı olsun, türlü şeyler söylenir ama Miraç varılacak son hedeftir.
Miraç’tan önce aynen gene şeyde tecelli eder bu Miraç. Bu sizin de başınıza gelebilir. Gelecek yani gelebilir değil! Şimdi bunları bilmenizde de yarar var. Hepinizin bilmesinde yarar var. Kudüs’te Mescidi Aksa’nın orada başlar Miraç, hiç başka yerde başlamaz. Peygamberimiz cismani, ruhani yaptı. Dervişler “Ruhani Miraç” yapar ama hakiki zannediyorsun, kendini gitti zannediyorsun, orada Levh açılır, Kur’ân ayetleri. Bunların her biri, bir dağ büyüklüğünde, altınla yazılı ayetler. Ayetler döner, döner, döner ve şu ayet gelir kalır;
“Esteizübillah; İnna fetahna leke fethan mübina.”
Yani Fetih Kapısı açılır ve Mirac’a yükselir gidersin. Cenab-ı Hak’la konuşursun bir güzel ikimizin konuştuğu gibi. Cenab-ı Hak aklından geçenlere de cevap verir. İşte herkese değilde. İrşat görevi orada veriliyor, Allah veriyor. Eğer “Her her murada!” diye Zikrederse, Allah sana irşat yetkisi veriyor. “Ne muradın varsa ne kadar dünyasal muradın varsa” bana aynen öyle dedi; “Her şeyden arınmayan, her murada ermeyen ve…” dahası da var da onlar bana kalsın.
Ondan sonra hatta bir kule vardı, ona ben dikkatle baktım, ilk gördüğüm zaman şöyle çıktı. Bak Arş’a çıkıyorsun Cenab-ı Hakk’ı görünce, ben bir şeye kapıldım, böyle korkuya kapıldım, ya Allah korusun, bir vesvese geçerse aklımdan, anında bilecek böyle bir korkuya kapılınca, Cenab-ı Hak dedi ki; “Ya Ali, her şeyden arınmayan, her murada ermeyen…” dedi ve devam etti. Şimdi irşat görevi Allâhu Teâlâ o meziyette olan, o özellikleri taşıyan insana orada veriyor.
Şimdi sen kalkıpta, “Bu adam ehil midir, değil midir? Bu adam Seyit midir, değil midir? Şu mudur, bu mudur, falan mıdır, fişman mıdır?” Bunlar çok ayıp şeyler. Eğer Allâhu Teâlâ bir insana Miraç yaptırmışsa artık pes, yani artık susacaksın, dilini tutacaksın. Söyleyecek bir şeyin kalmaz. Allah razı olsun! Ama senin bu halini karşıdaki bilmiyorsa, onu da insanların aklına bırakırım ki ben alim değilim ama birçok şeyin farkındayım. Ben bile bu kadar şeyin farkındaysam, niçin insanlar “Ben şuyum, buyum…” diyenler bunun farkına varmıyor ki? Hikmet var, ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz o kemerini, kılıcını kuşandırdığı zaman ben bunu biliyordum, bu direkt irşattır. Ama zamanını Allah tayin eder. Bundan bayağı bir zaman sonra, bu şeyler tecelli etti. Benim cinlilerden 300 binden fazla müridim var. Ya benim diyen bir Mürşit çıksında; “Benim cinlilerden bir tane müridim var!” desin.
Şimdi Allah razı olsun. Yani şimdi ha bunlar meydan okuma değil, bizim silsilede birkaç Mürşit’ten başka kimsede, cinliden mürid yoktur. Pirimizin var, Bekir Sıtkı Visali Hazretleri’nin de var galiba, onun dışında yok. Yani Allah razı olsun. Yani şimdi, eğri oturup, doğru konuşmak lazım. Mescidi Aksa’nın orada öyle zikirler yaptık ki, o cinliler hep, hepsi de üniversite talebesi, profesör hocaları ile geldi binlercesi. Yıktık oraları ya yıktık, oraları öyle büyük zikirler oldu, aranızdan da bazılarının astral bedenleri vardı orada, sizin haberiniz yok da hepiniz değil bazılarınız vardı.
Bizde bir şey yok. Allah’ın lütfu. Büyük olan Allah, her güç Allah’ın. Kulun hiçbir gücü yok. Ha Allah ne yapar? Allah Dünya’da ahiret işlerini insanla idare eder. Allah’a sonsuz şükürler olsun ki yani böyle bir şeyde bizim gibi cahil insanlara lütfetti. Ha bu Allah’ın lütfudur, Allah’ın ikramıdır, Allah’ın büyüklüğüdür, Allah’ın şanıdır. Bunun ötesinde yani; Allah için kim çalışıyorsa, Allah razı olsun, Allah muvaffak etsin, Allah önünü açsın, benim temennim. Benim hiçbir düşmanım yok, ben en büyük kötülük gördüğüm insanları dahi en fazla onlara 10 dakika buğuz ederim. 10 dakikadan fazla kinim yoktur. Ben biliyorum ki, hiçbir şey Allah’ın dilemesi dışında olmaz. Bir sebep bir sebebi doğurur, başka bir şeyin temelini atar. Burada bütün gayemiz nedir? Kardeş kardeşe omuz verecek, destek olacak. Biz, sen bana omuz vereceksin, ben sana omuz vereceğim, biz; yani bir beden gibi varız, biz bir insan gibi varız, bir fikir gibi varız, bir can gibi varız, başka türlü olamaz. Zaten Mevlana ne diyor:
“Sen bensin işte, ben senim işte” diyor.
Hani biz “Bademler gibiyiz” diyor.
Bademler hepsinde de “Yağ bir” diyor. Hepsinde de molekül, şekil bir. Bir ağaçtan hepsi ama “Kökümüzde bir, canımız da bir” diyor. Yani “Sayıca çoktur onlar” diyor. Ama aslında bir yani.
Kainatı kurarken Allah,
Nasibi olan bulmuştu felah.
Kimine sevap kimine günah,
O gün de verildi canım kardeşim.
“Ol!” dedi Allah kuruldu düzen,
Tartılar ölçüler kurulu Mizan,
O gün de bunları kalemdi yazan,
Sonradan Zahire indi kardeşim.
Ruhlara yarattı bir büyük alem,
Yürü dedi Rabbim, yürüdü kalem
Sonradan yarattı acıyla elem,
Dünyada bize sundu kardeşim.
Eşrefi mahluk yaptı insanı,
Rahman’a boyun ey Rahman’ı tanı!
Bize kirasız verdi vatanı,
Bunlara şükür gerek kardeşim.
Türlü cevherler türlü madenler,
Bunlar mı beşere hizmet verenler,
Bunun sırrını bilir Erenler,
Erene saygı gerek kardeşim.
Diye gidiyor şey vardı o çok güzeldi…
Ne Musa vardı, ne de İbrahim.
Ne suç işleyen, ne de bir hâkim!
Ne bir hastalık, ne de bir hekim.
Vahdeti vücutta birdik efendim!
diye gidiyor yani vahdet-i vücut daha yaratılmadan. 3000 şiir yazdım ben de şey gibi, Yunus gibi, hepsini yok ettim. Eleştirmenler okudu, ayaklarımın altını öpmeye başladılar.
“Bunlar Yunus’u da geçiyor, Mevlana’yı da geçiyor” dediler. Baktım nefis kıpırdıyor hepsini kaydırdım ocağa. Hepsini yok ettim. “Hemen kitap basalım bunu!” dediler. “Şairlerden olursun, altın madalya alırsın, işte şöhret olursun… Aman!” dedim, “Şöhret köpek leşi benim için”, hemen anında yok ettim. Aklımda kalanlar bunlar.
O da Suudi Arabistan’da bende bir cereyan kesildi. Çok feyizli bir gece, Ramazan ayı mıydı acaba, onu hatırlamıyorum. Böyle oturuyorum. “Şak” dedi, aynen cereyan kesilir, televizyon söner ya, öyle söndü. Hiçbir şey bilmiyorum, ne akıl ne fikir, ne ismimi ne kim olduğumu, hiçbir şey bilmiyorum, hiçbir şeyde görmüyorum, öyle kaldı. Bir zaman kaldı, sonra “şak” geri geldi. “Üff” bilmediğim şey kalmamış. “Fetih” deriz biz bunlara, şöyle baktım önümde mektup yazmak için kağıt yığını vardı. Başında da Besmele olur onların. Hemen şöyle çektim başladım yazmaya, işte ilk yazdığım şiir o.
Kainatı kurarken Allah,
Nasibi olan bulmuştu fellah,
Kiminle sevap kiminle günah,
O gün de verildi canım kardeşim.
Diye bir başladım birkaç ayda 3000 şiir ama şiir abi. Ondan evvelde yazıyordum ama önce de dünya şiirleriydi. Orada yani sonra gördüler şiirleri “Uff” dediler, yıkıldılar. Dedim; “Şöhret istemem. Bize dünya şöhreti lazım değil!”
Şimdi bizim eskiler der ki:
“Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek”
Döven olma, dövülen ol merak etme. Çalan olma, çalınan ol. Hakkı yenilen ol, yiyen olma. Dervişe yakışan bunlardır. “Ya bana şöyle yaptı ya bana böyle yaptı. Bana bu yapılır mı?” Ya sana neden yapılmasın? Sen kimsin ya? Peygamberimizin dibinde, 70 münafık vardı, Peygamberimize yapıldı. Peygamberimizi zehirlediler ya? Sana niye yapılmasın, sen kimsin? Bu yapıldıysa, bu bir imtihandır. Bunun içinde kendini dolduruşa getirmeyeceksin, herkese yapılır, niye yapılmasın? Kimisini ağaçta biçtiler.
Belanın en büyüğü Peygamberlere gelir, sonra da makama göre gelir. Yani Allah’ın gözüne biraz girdin mi, pek rahat bekleme. Yani seni zelil etmez, ama rahatta bırakmaz.
Hadis-i şerifte diyor; “Allah’ı sevene bela iptila, beni sevene fakirlik dağdan inen sel hızı ile uğraşır” diyor. Hadis-i şerif ha bu fakirlik; para pul fakirliği değil. Bu bela, iptilada, başın, ayağım kırıldı değil. Gönül belası gönül!
“Bana anlat! Aşktan sevgiden vefadan, çok çektim, inledim bu beladan” dersin.
Olmadı gönlüme gonca gül takan,
Aşktan sevgiden vefadan,
Olsaydı bendeki gam, Mecnun’u müptelada,
Bülbüller yuva kurardı, gönlümdeki tahta.
Dersin yani bizim anladığımız anlamda değil hepsi…
———————————————-
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#fetih #ilim #Allah #Cenabıhak #Allahlakonusma #irşad #peygamberimizinkemeri