Şimdi duran bir hayat yok. Hayat harekettir. Âlemde her şey, şu dünya dönüyor, ay dönüyor, güneş dönüyor yani her şey… Hayat harekettir. Kâinat, sabun köpüğü gibi durmadan büyüyor. Ee hayat hareketse, biz ne için takılıp kalıyoruz günahlarda? Bırak, terk edelim bunları ya. Hicret edelim, uzaklaşalım yani. Ama beceremiyoruz. Neden? Nefse hep yanlışlar tatlı geliyor.
Bir atasözü vardır, “Helal kıymetli, haram tatlı gelirmiş insana.”
Bu ataların söylediği bir söz yani; gerçek payı çok. Onun için Allah razı olsun. Muhasebe yapmıyoruz, kendimizi hesaba çekmiyoruz. Bugün akşam olunca “Ben bugün Allah için ne yaptım?” demiyoruz. Nefsim için çok şey yaptım. Şöyle bir örnek; benim günde yemem, içmem, para kazanmam için uğraşılarım, çabalarım, yorgunluklarım, vesairelerim, akşam gelip televizyonun karşısında harcadığım zaman, yemeğe oturup harcadığım zaman, bilmem yıkanmaya, tıraş olmaya, süslenmeye, ayırdığım zamanları bir topla, bir de Allah için ayırdığımız zamanı bunun karşısına koy, gülünç bir rakam çıkıyor.
İyi de yani Allah seni yaratmış, var etmiş, canını vermiş, aklını vermiş, nimet vermiş, şunu vermiş, bunu vermiş yani bu kadar mı insanın gayreti? E sen Allah için o kadar az gayret ediyorsan, Allah senin için neden gayret etsin ki?
Yani bunların muhasebesini yapmak lazım, bunları görmek lazım, bunları idrak etmek lazım, en azından bunları gözden geçirmek lazım, yapmıyoruz. Sanki Allah mecbur. Allâhu Teâlâ hiçbir şeye mecbur değil!
Onun için Allah razı olsun. Bugün adam; “Ben fakirim, ben yoksulum, ben şuyum, ben buyum…”
Peygamberimiz ömür boyu doyasıya buğday ekmeği yiyemedi. Dua ederken; “Ya Rabbi, Muhammed ailesine zar zor yetecek kadar ver. Biz dünya ehli değiliz” diyordu. Biz o Peygamberin ümmetiyiz. Biz şimdi sarayı, köşkü, bilmem neyi beğenmiyoruz. Arabamız 2 yıl model geçti, yenisini almak istiyoruz. Yani bu kadar küstahlaştık.
Onun için nefsimizi tezkiye etmemiz şart. Yoksa tezkiye olmamış bir nefisten, Allâhu Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de, ayet-i kerimede kaç yerde; “Ancak nefsini mutmain edenler cennete girer” diyor. Nefsi mutmain edenler, ancak onlar girer. Mutmain nerede? Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmain. Ne ile? Zikirle. Zikirle yani başka yolu yok, reçetesi; zikir.
Apaçık Allah, ayet-i kerimede bunu bildiriyor bize ama bizim hiçbir endişemiz, hiçbir telaşımız yok, hiçbir gayretimiz yok. Gayret nereye? Güzel bir evlilik yapalım, güzel bir evimiz olsun, güzel bir arabamız olsun, güzel bir yazlığımız olsun, işte güzel eşyalarımız olsun, şu olsun, bu olsun, güzel bir çocuğumuz olsun, aman ona sinek de konmasın, akıllı olsun, sıhhatli olsun, vesaire vesaire… Bu seni Allah’ın rahmetine götürmez. Allah için ne yaptın yani, sorgulamıyoruz kendimizi. Kendi nefsimiz için kendimizi parçalıyoruz. Orada imkan o kadar, burada biraz vakit geçti, sünneti terk et, burada şunu yap, orada onu yap, yani tek şansımız var.
Peygamber salatu selam Efendimiz diyor ki; “Benim zamanımda İslam’ın hükümlerinin 10’da 9’unu yapıp, 1’ini yapmayan helak olurdu. Öyle bir tefessüh dönemi gelir ki İslam’ın kurallarının 9’unu terk edip, 1’ini yapan kurtulur!” diyor. Artı tefessüh döneminde, “İstikamet sahibi mümin 40 şehit sevabı alır” diyor. Bizim bu tür kolaylıklarımız var, lütuflar var. Yoksa biz duman oluruz hepimiz. Hesap veremeyiz yani.
Salatu selam Efendimiz diyor ki; “Bir insan nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle haşrolur, nasıl haşr olursa olursa, öyle kalkar.”
Biz şimdi maldır, paradır, bu materyalist sistemin getirdikleri bunlar.
Bir gün, bir yörede 2 kişi ölüyor. Aynı mezarlığa gömüyorlar, melekler geliyor. Biri hafız, adam durmadan Kur’ân okuyor. Bekliyor, bekliyor Kur’ân’a saygısı var, biteceği yok. “Hadi diğerine gidelim” diyorlar.
Diğeri de hancı imiş. “Şunun hesabını görelim, buna geliriz.” Oraya gidiyor ki adam durmadan sesleniyor. “Bir teneke saman, 25 kuruş, bir teneke saman 25 kuruş, bir teneke saman 25 kuruş!”, onun da bir teneke samanı bitmiyor. Onu bekliyor, bekliyor, bekliyor melekler.
Ha buradan ne anlıyoruz, bu bir temsil. İnsan yani nasıl Peygamber Efendimizin dediği gibi; “Nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle haşr olur, nasıl haşr olursa öyle kalkar.”
Yani insan neyle hemdem olduysa… Bugün dili zikrine alışmış insan, zikredecek. Zaten melekler ne soracak ona, ne soracak abi? Mezarda bile Yaradan’ı zikredene ne soracak?
Zaten Allâhu Teâlâ; “O kullarımı rahat bırakın!” diyor. “Onlar has kullarım, onları rahat bırakın, mekanlarını cennet edin mezarlarını” diyor. Yanı başında mezar varken 40 arşın açılır.
Benim annem hastalandı, gittik; “Ölmicem oğlum daha, gösterdiler bana!” dedi. “Bir saray yapılıyor bana, daha bitmemiş!” dedi. Vallahi ve billahi.
Sonra hiç ölmeyecek bir hastalıkta; “Oğlum gidiciyim, benim saray tamamlanmış!” dedi. Ama günde 1000 İhlas okurdu. 1000 İhlas her gün (Seyid Ali Efendi, “Günde 1000 İhlas okumayı vird edinmeyin” diyor başka sohbetlerinde).
Babamın 100 bin virdi vardı, 100 bin. Geçmişlerimiz böyle yaşadı. Biz yapamadık. Babam öldüğü gün insan boyu kar vardı. Cenazesi yıkanıncaya kadar buradan, mezarlığa kadar böyle yol tamamen eridi, çiçek açtı. Çiçek açtı ya! Herkes hayretler içinde kaldı. Tam kabrinin başına kadar, ondan ötesi kar yine tabi, gözümüzle gördük. Ama her gün 16 saat sesli Kur’ân okurdu, 100 binde virdi vardı. Düşünebiliyor musun? Yani ölse her gün 16 saat sesli Kur’ân okurdu. Sesi de güzeldi, makamı da.
Bunlar böyle yaşadı. Bir de bize bakalım ya. Biz patatese benziyoruz. Ben kendimi patatesin, yeşil yaprağına benzetiyorum. Yani; değerli şeyler toprağın içinde kaldı. Biz bir kuru gürültüyüz. Ama hiç yoktan yine iyi.
——————————————
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#iman #nasılyasarsanoyleolursun#nasılyaşarsanöyleölürsün #Kuran-ıkerim #Kurankerim