Cennetteki Hayat Nasıldır? Cehennemliklerin Vücudu Ve Yemeği Hakkında! – Ayet-i Kerimedeki “Dalları Göğe Doğru Uzanan Ağaç” Nedir? – Tövbe Etmemiz Gereken Büyük Günah! – 15 Yaşını Dolduran Müslümanın Görevi!

0
738

Cennetteki Hayat Nasıldır?

Böyle bir saltanata geliyorsun. Cennette namaz yok, cennette çalışma yok, cennette hastalanma yok, cennette yaşlılık yok, efendime söyleyeyim cennette ölmek yok; ebedi hayata gidiyorsun. İşte böyle bir hayatı, üç günlük yok dünyanın bilmem nesine aldanıpta, heba edenlere affedersin ben “Aptal” derim.

Cehennemliklerin Vücudu Ve Yemeği Hakkında!

Cehennem çok kötü bir yer. Cehennemde bir insanın vücudu Mekke ile Medine arası kadar oluyor, 4 metre 90 santim oluyor derisi, böyle 70 deri atıyor günde. Ve yemeği kaynamış irin ile zakkum. Böyle bir kötü yer. Dünya’nın üç günlük saltanatına aldanıp öyle bir yere gitmek akıl kârı değil. Bu ahmakların, aptalların işi. Allah apaçık bunları beyan ediyor ve kelime kelime anlatıyor bize.

Namaz kılmayan Allah’a savaş ilan ederse! Biz Allah’a nasıl savaş ilan ederiz ya? Yani kolay mı bu? Allah’a savaş ilan etmek yerine, vur kafanı kayaya, çok daha iyi yani. Çok daha kolay, çok daha iyi. Şu âlemlere bak ya! Bizim yaşadığımız Dünya kâinatta küçük bir toz parçası değil. Bunun üzerindeki olaylar bak! Bu sönmeyen Güneş’e bakın. Niye sönmüyor? Bir ateş ne kadar yanar? Aklı olan insan bunları şey yapar yani.

Ayet-i Kerimedeki; “Dalları Göğe Doğru Uzanan Ağaç” Nedir?

Allâhu Teâlâ bir düzen kurmuş. Ozon tabakası, çık 11 km. -800, daha yukarıya doğru çık -2660 -2660 ’den geçen güneş ışınları burada, şuan 400. Kolay mı ya? Bunları bir düşün. Dünya’nın merkezinde 6.000 derece var. 6.000 kilometre ile dönüyor bu çekirdeğin üzerinde, haberimiz yok ki! Ve üzerinde şu kadar parçasına milyarlar verdiğimiz elmas var. Antenleri var, üst katmanlara doğru. Ve o 60000 ’deki lav, 6000 kilometre dönüşle elektromanyetik dalgalar meydana getiriyor.

Onlar elmastan olan antenlerle, üst katmanlara çıkıyor. Ta ozon tabakasına kadar. Eğer; o olmazsa her metrekareye, her dakikada 6 bin şimşek düşer. Ne dünya kalır ne insan, hepsi ölür! Allâhu Teâlâ’nın böyle sistematize olaylarda, böyle sanatları var.

Ayet-i kerimede öyle der; “Kökü sabit dalları göğe doğru uzanan ağaçtan” bahseder, bunlar elektromanyetik dalgalardır.

Kur’ân’ın herkes bir yere kadar anlarda, bir yerden sonra öyle değil. Bunları biz görmüyoruz, görmemiz lazım. Yaradan için bunlar zor değil ki. “Bunlar Bizim için çok kolay” diyor. Ama bize Rahmet etmiş, bizi sevmiş, e bizi sevdiyse, biz de O’nu seveceğiz. Yoksa nankörlük olur.

Allâhu Teâlâ ne diyor ayet-i kerimede; “Size dil verdim, konuşmanız için. Size göz verdim, görmeniz için, kulak verdim işletmeniz için. Ne kadar ne kadar az şükrediyoruz.” Bunlar nimet değil mi?

Bir gün Allah’a; “Yarabbi, hakkını helal et dedik mi?” Allah’ın hakkı ödenmez. Ama demiyoruz işte. Neden? Gaflet uykusundayız. Halbuki, O bizi çok seviyor. Anamız bizi O’nun sevdiği kadar sevemiyor. O kadar şefkatli, merhametli, o kadar iyi bir Allah’ımız var. Ha bu sevgiyi, bizim de O’na duymamız, bu saygıyı bizim de O’na duymamız, “Eyvallah” deyip, boyun eğmemiz lazım. Çünkü; bütün kâinatı yaratan O. Bütün nimeti bize sunan O, yoksa biz bir yudum su takılır burada içemeyiz.

Öyle bir sistem yaratmış ki işte akciğerine giden yolu, bir yudum bir şey aldığımız zaman “şak” diye kapak kapanıyor. Bir damlası gitse, öksüre öksüre ölüyoruz yani “şak” kapanıyor kapak. Yediğin, içtiğin geçtikten sonra açılıyor. Çocuklarda, o burunla ağzını uzun tutuyor Cenab-ı Hak. Anasını emerken, nefeste alabilirsin diye. Süt dibinden geçiyor, kapak açılıp, kapanmıyor. Büyüdükçe o aşağı iniyor, büyüklerin halini alıyor. Biz bu nimetleri görmüyoruz. Bir damla gitse, akciğerimize öksüre öksüre ölüyoruz. Ya o kapak olmazsa, Allah için zor mu bu! Dünya zindan olur başımıza.

Bir dişimiz ağrıyorda duman oluyoruz. Ama o sıhhat için Allah’a teşekkür ettik mi? Bir gün elimizi kolumuzu açıp; “Yarabbi, ne güzel bir hayat verdin bana…” Her şeyi bize veren Allah. Biz, O’nun hakkını ödeyemeyiz. Ve O bizi çok seviyor. Bizim de O’nu çok sevmemiz lazım. Seviyorsak, O’nu dinlememiz lazım. O, Yüceler Yücesi, yanlış olan hiçbir şeyi emretmez, bizim için iyi olan şeyi emreder.

Bir Fransız tıpçı; “Ben, vücutta birçok hastalık için namazın ve abdestin faydası kadar faydalı bir ilaç göremedim!” diyor. Araştırmış adam. Araştırıyor, araştırıyor, neticede böyle bir şey veriyor, Allah razı olsun. Dünya’da akıllı insanlar, bilim adamları, şunlar, bunlar, çatır çatır hep Müslüman oluyorlar. Ama biz kendimiz onu yaşatmıyoruz, bir sürü genç kızın boynunda, kulağında haç var, yani ne kadar… Haçın Nur’u olduğu dönemleri inkar etmiyoruz. Şimdi doğru olduğu zaman biz onları inkar etmiyoruz ki. Hazreti İsa’ya da salat selam olsun, Hazreti Musa’ya da. Ama dinlerini bozdular. Onun için Cenab-ı Hakk, yeni anayasayı Kur’ân’ı yolladı. Biz hiçbir Peygamberi inkar etmiyoruz ki! İnkar edersek zaten, mümin olamayız.

Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve Resulu.” Kitapları ve Peygamberleri kabul ediyoruz. Ama tahrip ettiler kitapları. Ya birçok çocuk, Besmele bilmeden yetişiyor. Ama Amerika’daki falan futbolcunun ayakkabısının numarasını biliyor, bunlar dalalettir. Sana nimet veren, seni yaratan, sana can verene teşekkür etmiyorsan bu delalettir. E ötelerde ne bekliyorsun ki?

Cenab-ı Hakk Kur’ân’da kaç yerde diyor; “Nasıl, dünyada onlar, Ben’i unuttularsa, Ben’de onları cehennemde unutacağım. Onların hiçbir yardımcıları olmaz” diyor.

Yani her şeyin cevabı var Kur’ân’da. Bugün, dedim ya materyalist sistem. “Kaç paralık adamsın?” diyorlar. “Ne kadar adamsın?” demiyorlar. Yani, ölçü para. Bu yanlış. Bu doğru bir ifade değil!

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir ayette; “Yarabbi, Muhammed ailesine zar zor yetecek kadar ver!” diyor. Bizim altından bir dağımız olsa, bir tane daha diyoruz. Biz kalıcı değiliz ki! Hiçbir şey bizim değil. Her şeyi bırakıp gideceğiz. Burada fani olan şeyin ne değeri olabilir. Sana bir yararı yok. Hatta hesabı var, kitabı var. Helalden mi, haramdan mı, doğru yerden mi, yanlış yerden mi kazandın? Her şeyi bırakıp gidiciyiz.

Tövbe Etmemiz Gereken Büyük Günah!

Biz uzun bir yoldan geliyoruz. Şöyle diyelim; buradan Almanya’ya gidiyoruz. Hedefimiz Almanya. Geliyoruz hava meydanında bekleme salonu burası yani, kalıcı değiliz. Bir bekleme salonunda veya bir mola yerinde canımızın istediği her şey olmaz, kalıcı değiliz. Geldik, gideceğiz. Onun için, Dünya’da şu olmuş, bu olmuş, felan, filan… Fazla takılmıcan.

Ha, sevgisini kalbe sokmamak kaydıyla, dünya için çalışmak, çabalamak… Bunların mahsuru yok. Ama sevgini kalbe sokmamak kaydıyla.

Dünya kafirdir. Dünya’yı cehenneme atacak Cenab-ı Allah. “Kişi sevdiği ile beraberdir” diyor hadiste. Dünya’yı çok seversek, onunla beraber bizde cehenneme gideriz. “Kişi sevdiğinledir”, üç defa tekrarlıyor Peygamber Efendimiz. Dünya sevgisi, günahların en büyüklerindendir, birçok insan bunun günah olduğunu bilmez, tövbede etmez.

Yani, bizim yurdumuz burası değil, öteler, öbür âlemler, cennetler, cehennemler, kimler nereye gidecekse orası ebedi, kalıcı. Buradan gelip geçeceğiz. Çalışacağız, çabalayacağız, elimizden geleni helal olmak kaydıyla, her şeyi yapacağız. Ama bel bağlamayacağız, çünkü ölüp gideceksin. Burası belirli bir mola yeri. Burada bu boyuttan çıkacağız, tırtıllıktan çıkacağız, kelebek olup, yolumuza devam edeceğiz. Burası bel bağlanacak yer değil, bel bağlanacak tek yer; Cenab-ı Allah, O’nun sevgisi, O’nun zikri, fikri. O zaman, kişi mutlu bir şekilde ne olur, hedefine ulaşır.

15 Yaşını Dolduran Her Müslümanın Görevi!

İslam Dini, İslam şeriatı 8 temel üzerine kurulmuştur.

Farz, kendi bünyesinde ikiye ayrılır; “Farz-ı ayın”, “Farz-ı Kifaye”.

Farz-ı ayın; İmam-ı Azam’a göre, yani müşteid alimlere göre, 15 yaşını dolduran herkesin, mutlaka mutlaka, “Müslüman’ım” diyorsa, yapması gereken şeyler. Nedir bunlar?

Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve Resulihi.” Bunlar iman kısmı. Sonrası da amel kısmı. Nedir bunlar? 32 farzın içinde, Savmı salat, haccı, zekât, Kelime-i Şehadet. İslam’ın şartları bunlardır. İmanın şartları, namazın farzları var, farzlar içinde. Namazın farzları mesela; başlangıç tekbiri, kıyam, kıraat, ruku.

Bunlar, 15 yaşını dolduran “Ben Müslüman’ım” diyen herkesin mutlaka yapması gereken şeylerdir. Bir de bu farzın içinde, mutlaka yapmaması gereken şeyler var. Nedir bunlar? İçki içmemek. Nedir bunlar? Zina yapmamak. Nedir bunlar? Hırsızlık yapmamak gibi. Bu yapmadığın şeyler içinde yapmadığın için, “yap” dediklerini yaparsan, devamlı sevap alırsın. Zikirde bunların içinde.

Allâhu Teâlâ; “Ben’i zikreder misiniz? Vaktiniz olursa Ben’i zikredin” demiyor. “Ben’i mutlaka zikredin, çokça zikredin!” diyor.

Nasıl akimussalât, “Namazı kılın!” diyorsa, “Kılar mısınız?” demiyor. “Kılın!” diyor. Bunlar farzın mutlakların içinde, 8 temelden farzın içinde. Farzında “farz-ı ayın”ın içinde.

Peygamberimiz zamanında, Resullulah Efendimiz namazı da kılıyordu, orucuda tutuyordu, zikirde yapıyordu. Bütün Ashap yapıyordu. Sonra gelen tabiinin ve günümüze kadar yani Peygamberimiz gibi yaşayanlar bu zikri bugünlere kadar taşıdı. Ama bugün terkedildi birçok şey.

Bir de farzın içinde “farz-ı kifaye” vardır. Birkaç kişinin işlemesi ile diğerlerinden sakıt olur, diğerlerinden ödenir. Nedir bu? Kapıdan biri girdi, “Selamünaleyküm” dedi, birimiz; “Aleykümselam” derse hepimizden ödenir.

Hiçbirimiz ağız açmazsak, hepimiz mesul kalırız.

Köyümüzde bir cenaze öldü. 10 kişi cenaze namazına gitsin, hepimizden ödenir. Kimse gitmezse, hepsinin boynuna borç kalır. Okunan Kur’ân’ı dinlemek. Mesela; Kur’ân okunuyor televizyonda, herhangi bir yerde, bu ülkede bunu dinleyenler olduğu için dinlemeyenlerden de ödeniyor. Bu tür şeyler farz-ı kifayedir.

Ama “farz-ı ayın”, mutlaklar yani; “Ben müminim”, “Ben Allah’ın cennetine gireceğim, Allah’ın rızasına talibim” diyorsan, zikirde, namaz gibi, oruç gibi, malın varsa zekât gibi, malın zenginliğin varsa Hac gibi mutlaklardan. Bunu Peygamberimiz de yaptı. Daha evvelki, bütün Peygamberler yaptı. Peygamberlerin yakınları Ashap dediğimiz, yüzbinlerce, milyonlarca insan bunu yaptı. Günümüze kadar ulaştı.

Bir insan yani bir zikre ulaşmışsa, o insan dünyanın da ahiretin de bütün arzu ve bütün muradlarına ulaşmıştır, hepsine ulaşmıştır. Dünya üç gün, sonra bırakıp gideceğiz, ebedi yurdumuz orası, burası değil.

E şimdi cenneti düşün. Cennetin en fakirine bu Dünya kadar kırk yer veriliyor. Zenginlere on bin kat veriliyor. Orada mülk çok. Burası bizim için. Orada ne yaşlanacaksın ne öleceksin, ne ibadet var, ne hastalık var? Yani böyle güzel bir hayat.

Allâhu Teâlâ öyle diyor:

“Siz bu mezbeleliğe mi razı oldunuz?” diyor, hayret ediyor; “Ben size öyle nimetler yarattım ki, tahayyül dahi edemezsiniz!” Burayı mı tercih ettiniz, bu mezbeleyi? Ama insan bugün gaflet içinde farkında değil.

 

———————————————————
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz. 

#FarzıAyn #Farzıkifaye #Farz #Günah #Tövbe#Cennet#Cehennem

CEVAP VER

Yorumunuzu yazınız
İsminizi yazınız