Bu Beden Dünya Sezonu İçin
Yunus’a has değil. Ondan içeri, bir o var… Ancak, senden içeri sene ulaştığın an, o gönül ve kalp Allâhu Teâlâ’ya giden yani; O’nun rahmetine giden, O’nun hikmetine, himmetine giden yani, bütün güzelliklerine giden yolun başı sana açılır; yol zordur, yol kolay değildir. Yol uzundur ama yol rahmettir; yol, zahmet değil! Ondan sonra, bu yolda zevkle yürünür.
Biz mesela; her şeyi şu göğsümüzün altındaki yumruk kadar et parçasında ararsak ve ona sığdırmaya kalkarsak, bu mümkün değil. Allâhu Teâlâ onu bildiği için, emaneti verdiği tek varlıktır insan. Ona, kendi ruhundan ruh üfledi ve onda çok müteharrik, çok muhteşem, çok muazzam bir gönül âlemi var, kalp âlemi var. Bu sana ait, yani seninki sana ait, onunki ona ait, herkesin ki kendisine ait. İşte bu zaten kemalat kazanmak, seyri sülük yapmak, nefis tezkiyesi yapmak, bu bütün gaye buraya ulaşmak, o kapıya ulaşmak. Biz hep o kapıyı çalıyoruz. Bu kapı aralandı mı bütün güzellikler sana aralanır, artık sen ağasın!
Hani Mevlana diyor ya:
“Çık!” diyor şu şeyden yani ölümü, ölüm anını anlatırken,
“Gel muştusu ulaştı cana” diye başlıyor, “Çıkalım göğe de orada ağa olalım” diyor.
Yani, ağa olmanın yolu, onun için, Allah razı olsun, her şeyi insanın şu geçici yaratılan yani nasıl bir sezonda bir ot, bir sezonda bir gül, bir sezonda meyve gelir geçerse, bu bedende bir sezonda geçmek için yaratılmıştır.
İkinci Yaratılış
Dünya sezonu ama Cenab-ı Hak bunun içinde bir sır saklamıştır, mercimek tanesi kadardır. Onunla da seni ebedi âlemde bu bedenin yerine yaratacak yani; senin tohumun. Nasıl bir susamı toprağa atınca bu kadar oluyorsa, bizim bedende Mahşer’den sonra o ne olacak? O büyüyecek, ondan büyüyeceğiz, bizi Allah’ın yarattığı sperm hücresi ne kadardır biliyor musunuz?
Bir toplu iğnenin başının on binde biri kadardır, bir iğnenin başını düşün, onun on binde biri kadar! Allah; seni beni ondan yaratmış. Sezonluk beden bu, dünya sezonu için yani nasıl bir meyve bir yaz gelip geçiyor veya bir gül, bir çiçek, bu da bir ömür için.
Dünya kısacık bir dünya ömrü için yani, sezonluk yaratılmış bu ama doğruları, yanlışları bununla yapacaksın yani; karı, zararı bununla ne yapacaksın, bununla kazanacaksın veya bununla kaybedeceksin! Onun için, bunun içinde bir cevher saklamış. Yani dünyaya yağdırıyor Cenab-ı Hak, erkek menisi gibi bir yağmur yağar üzerine, o toprak altında patlıyor, ondan sonra 40 arşın olarak büyüyorsun.
İkinci yaratılış, ikinci ana; topraktır.
Onun için, “Ettehiyyatü lillahi vessalavatü vettayyibat …”
Bak, “tayyibat”, tayyibat toprakta, tayyibatı açtığın vakit altı yıl sürer anlatması. Tayyibat! Bir ağaç, on senede on ton meyve verir, dibinden bir gram eksilmez. Nedir bunun sırrı? Tayyibat buna ekşi verir, ona tatlı verir, ona acı verir, ona şunu verir, buna kırmızı verir, ona mavi verir, nedir bunun sırrı?
Tayyibat nasıl anlatacağım, anlatmakla biter mi? Ha işte, bu tayyibat bizi anadan daha şefkatli bir şekilde, 40 arşın olarak ayaklarının altından köklenir, büyüyeceğiz 40 arşın. Ondan sonra, 36 metre mi, 34 metre mi ne yapıyor! Öyle yaratılacağız! Kaç yaşında, 33 yaşında. Kadınlar kaç yaşında, 18 yaşında.
Peygamberimize bir yaşlı kadın geldi:
“Ya Resullulah, ben cennete girecek miyim?” dedi, “Hayır, hiçbir yaşlı cennete giremez” dedi Peygamberimiz. Kadın başladı ağlamaya:
“Yahu niye ağlıyon? Yaşlı olarak girmeyeceksin, on sekiz yaşında olarak gireceksin!” dedi.
Riyası Olmayan İbadetler
Tayyibattan tekrar yaratacak. O uzun bir yol tabii Mahkeme-i Kübra, cennet cehennem, sorgu sual vesaire… Şimdi, zikrin riyası pek olmaz. Neden biliyor musun? Orucunda riyası olmaz, zikrin de pek riyası olmaz. Zikir, en az riya karışan ibadetlerdendir.
Çünkü; bir kere sen Ayvalık’tan kalkıp buraya gelme mecburiyetinde değilsin. Sende bu aşk, sevgi olmasa buraya gelmezsinde gider bir gazinoya oturursun veya gider başka bir iş yaparsın. Demek ki, samimiyet var ki geliniyor. Eee geldik, burada bizi gören Allah’tan başka kimse yok. Burada adama cezbe gelir, bağırır, çağırır.
Bunda riya yok ki, gören yok ki, kimin için yapıyor? Riya değil ki bu, bu bir gerçek! Bir takım işte içtihatı göze alarak bir yere gidiyorsa, orda pek riya söz konusu olmaz.
Tabiki kalpten yapmak! Başta kalpten yapılmaz. Baştan, zikirde kalpten yapılmaz.
Baştan, Nefsi Emmare azgındır, yani zor gelir. Vird çekmek zor gelir ama onu çeke çeke, artık kalp ve gönül. Hangi kalp? Ruhun kalbi zaten bunla uğraşıyor ve bu kalbi yavaş yavaş yola getirmeye başlıyor. Bu kalp yola geldiği zaman ki, Mutmain’i geçmen gerekiyor, Raziye, Mardiye’de zaten “iman” yazılır içine, bu o fitne şeyini de kapatır. İşte o zaman, birleşme hasıl olmaya başlar. İkisinin arasında rabıta kurulur. Artık, onu Allah’tan gayrı- ki Allah’ın öyle bir adeti yok, “Adetullah” diyoruz- kimse onu bozamaz bak, kabil değil ne nefsin gücü yeter, ne şeytanın gücü yeter, hiç kimsenin gücü yetmez. Hiç kimsenin gücü yetmez! Şimdi mutlaka, yani “ihlas” çok önemli çok değerli bir şeydir.
Yani samimiyet ve ihlas yani gösteriş için değil, gösteriş için yapıldığı zaman kişi zaten ecir kazanacağı yerde münafık olur. Tam tersi olur yani münafık olur.
Allâhu Teâlâ münafıklara da bu tür yolları mutlaka çok uzun sürmeden önünü kapatır çünkü; biz güdülenleriz.
Allâhu Teâlâ bizim her halimizi görüyor ve bize şah damarımızdan daha yakın. Öyleyse, bir insanın gayesi gerçekten samimi değilse, Cenab-ı Hak çabuk onu koparıyor o cemiyetten, öyle veya böyle bir sebep halk ediyor koparıyor, uzaklaştırıyor. Yani, Allah samimi olmayanı barındırmıyor zaten bu tür toplumlarda. Ben nelerini gördüm kaç senedir, kırk senedir. Allah, samimi değilse muhakkak bir sebeple onu uzaklaştırıyor. Mutlaka samimiyet yani hurufunakat sıtk-ı sadakatle, bunlar değerli şeyler ama baştan, kişi bu vasıfları da kazanamaz yani belirli bir süre onu kazanmaması, ona kayıpta anlamına gelmiyor, kazanacak, yani o aday, mutlaka o imtihanı verecek, o ehliyeti alacak, yani daha sonra.
Bir de mesela; tamamen art niyetle gelenlerde olur nadirde olsa! Tarikatlara gelene “Niçin geldin?”, gidene “Niçin gidiyorsun?” denilmez. Canı isteyen gelir, canı isteyen gider. Yani, bir yaptırım gücü, tepeden inme şu veya bu yoktur çünkü; bu Allah rızası içindir. Samimiyet ihlasla düze indi mi bunlar değerli şeyler, bunlar olursa yol kısalır. Çabuk gidersin hedefe, çabuk ulaşırsın. Allah’ın rızasına çabuk ulaşırsın, yani getirisi çok olur ama kişinin kalbi çatallanıyorsa zaman zaman, yol uzar. Yani çelme takılır, oradan atılmaz, niyeti kötü değil acabaların içinde! Acabalar da yine nefis ve şeytanın tuzaklarıdır.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Miraç’a çıkıp döndüğü zaman:
“İşte, ben Miraç’a çıktım akşam!” dedi. Ebu Cehil ve o tür Kureyş kafirleri Ebu Bekir’e gittiler.
“Ya Ebu Bekir’i gördün mü? Senin Muhammed (s.av.) kalkıyor ben göklere çıktım, Allah’la konuştum!” diyor. Yani Peygamberimizi (s.a.v.) gözden düşürecek!
Ebu Bekir Sıddık Ebu Cehil’e dedi ki:
“Bunu Muhammed (s.a.v.)’den mi duydunuz?”
“Evet, ondan duydum!” dedi.
“Öyleyse, kesin doğrudur!” dedi.
Şu hale bi bak, tek şüphe etmedi bak! O zamanın insanı, ben göklere çıktım, uçak yok, şu yok, bu yok o dönemde yedi kat semavatı geçtim, Allah’la konuştum ve döndüm. Bu devirin insanını, nasıl inandıracaksın? Miraç olayını anlatıyor. Yani o gırgır etmek için Ebu Bekir’e gitti; “Bunu Muhammed (s.a.v.)’den mi duydun?”
“Evet!”
“Öyleyse, kesin doğrudur!” dedi.
Bak sadakata bak! “Sıddık” olmak kolay mı? Tabi onlar kendileri bozuldu. Böyle bir şey beklemiyorlardı. Yani, o da onlara katılacaktı onlara göre. Yani, bugün sadakat, ihlas çok önemlidir. Şimdi, bugün içinde Ebu Cehil’in soyu da vardır, Ebu Bekir’in soyu da vardır. Ebu Leheb ömür boyu Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimizle uğraştı ki, akrabasıyken ya! En sonunda Allah ne yaptı?
“Tebbet yeda ebi lehebin ve tebb.” Bak, “Elleri kurusun” dedi ve kurudu hemen.
Alıyor sahabi bir çocuk geliyor Peygamberimize (s.a.v.)’a; “Hadi, peygambersen buna itiraf ettir bakalım.”
Peygamberimiz yapamayacak sanıyor. Peygamberlerin mucizeleri var, yani onu mars edecek, yani aklınca kendi kafasına göre rezil edecek, üç aylık bebeği almış geliyor.
“Hadi buyur!” diyor.
Bir sürü millet içinde Peygamberimiz (s.a.v.) mahcup edecek. Diyor Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
“Ya bebek, ben kimim?”
“La İlahe İllallah Muhammeden Rasullulah.”
“Üff be, çok kuvvetli bir sihirbaz bu!” diyor. Gene, iman etmiyor arkadaş ya! Gene, iman etmiyor. Ya Peygamberimizin (s.a.v.) yakın akrabası ya, yani -ki el değil ki, bir kere geceden kalkıp, sabah namazında geçeceği yerlere diken serpmiş ki Peygamberimizin (s.a.v.) ayaklarının altına batsın diye! Amcası ya! Yani böyle bir kin, böyle bir nefret nasıl oluyor? Oluyor işte, kafirlik bu! Bugünkü kafirlerde aynı kini, aynı nefreti bizim için duyar.
Sakın sanmayın başka bir şey duyar. Eğer, ağız yapıyorsa takiyedir. Yani onlar, Müslüman’a yakıştırır takiyeyi ama esas takiyeyi onlar yapar.
Tebliğ Her Müminin Görevidir
Onun için, Allah razı olsun, samimiyet, ihlas tabii ki her şeyin başıdır. İnsan davasında samimi olacak, Allah’ın yolunda samimi olacak. Davul önünde oynayıp, kürsü dibinde ağlamayacak! O zaman münafık olur insan. Hangi grubun adamıysan, grubunda olacaksın. Güvercinle, karga bir arada uçmaz kardeşim. Güvercinler güvercinlerle, kargalar kargalarla uçar. Onun için, biz karga değiliz, yerimizi bileceğiz, davamızı bileceğiz. Davamız, Allah’ın davası! Allâhu Teâlâ bize emrediyor ayet-i kerimede:
“Bu dini yayın, yaşayın, yaşatın. İnsanlık nizamına perçinleyin.”
“Minel müminine”, “Her mümin görevli” diyor, her mümin bu konuda görevli!
“Bu dini yayarken, yaşarken, yaşatırken, insanlığın nizamına perçinlerken, canınızdan, malınızdan, çoluğunuzdan, çocuğunuzdan, ne kaybederseniz kaybedin. Sizin müşteriniz, Allah’tır” diyor.
Kaybedeceğiniz hiçbir şey yok! Ayağınızın altında cehennem ateşleri kaynasa, tepenizden cehennem ateşi dökülse, kaybedeceğiniz hiçbir şey yok! “Müşteriniz Ben’im” diyor Allâhu Teâlâ.
“Sizin bu kaybettikleriniz karşılığında, size cenneti veririm” diyor. Öyleyse, Müslüman ne kaybeder kardeşim ya? Müslüman davasından bir milim şaşmayacak. Müşterim Allah benim, ben ne kaybedeceğim? Ama tebliğ her müminin görevidir.
Birçok ümmetleri helak ederken, birilerini ayırdı Allâhu Teâlâ:
“Onlar tebliğ ettiler, ya Cibril onları ayır!” dedi.
“Onlar tebliğ ettiler!” Tebliğ bu kadar önemli bir olay, böyle olmasa bu ayette böyle tembihlemez bizi Cenab-ı Hak; “Bu dini yayın, yaşayın, yaşatın, insanlık nizamına perçinleyin, korkmayın ya sizin müşteriniz Ben’im” diyor. “Ne kaybedersen et, onu Ben satın alırım” diyor Cenab-ı Hak.
“Bu senin kaybettiğin şeyi Ben satın alırım, sana cenneti veririm karşılığında, senin müşterin Ben’im, ne kaybedeceksin sen?” diyor.
Davan Allah’a ait, Allah’a ait davada, asla kayıp yoktur, hep kazanç vardır. Bunu, böyle bileceğiz.
———————————————————————————————–
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#Allah #seyrisülük #seyrisuluk #Allahrızası #Allaınrızasınaulasma #tebliğ #teblig #fizikbeden #zikir #zikr #beden #vucut #alemler #kıyamet #boyutlar #insan #dünyabedeni #dunyabedeni #Hz.Ebubekir #7katsema #7katsemavat #tayyıbat