Namaz Nedir?
Namaz insana verilmiş hediyelerin en büyüğüdür. N’apıyor Cenab-ı Hak? Seni huzuruna kabul ediyor. Başlangıç tekbiri “Allahu ekber”, Allah’ın huzurundasın. Peki, Allâhu Teâlâ’nın huzurunda olan namaz nasıl kılınmalı?
Büyük bir dostun, çok büyük bir dostun huzurundasın; hiçbir endişe ne dünyasal ne ahiretsel ve gibi şeylerden, hepsinden arınarak huzur ve hûşu içinde emniyet içinde namazı kılmamız lazım, namazları böyle mi kıldık kendimizi sorgulamamız lazım.
Salatu selam Efendimiz ne diyor:
“Namaz müminin Mirac’ıdır.” Yani bu mübarek kelimeye, hadise uygun mu kıldık? Yoksa baştan savma mı kıldık? Salat-ı nefes miydi kıldığımız? Salat-ı cisim miydi? Salat-ı kalp miydi? Salat-ı ruh muydu? Biz kendi kendimizi sorguya çekmemiz, kendi müsbetlerimizle, menfilerimizi gönlümüzdeki, nefsimizdeki mizanda yaratmamız lazım.
Bir yılı geride bıraktık, bir yılda geriye kala kala insan ne yapar? Şahikayı hedefler gelir, ona ulaşır. Biz kendimizi sorgulamazsak, ötelerdeki sorgumuz çetin olur. Nefsini sorgulayan adamın, ötelerde işi kolaylaşır.
Böyle bir mübarek gecede, “Berat” alanlardan mıyız, almayanlardan mıyız? Berat alsaydık getirileri nelerdi? Berat alamadıysak, götürüleri nelerdir? Kendimizi sorgulamamız lazım.
Canan-ı Hak Celle Celaluhu Hazretleri, Kur’ân’da; 58 yerde, “Namazı dosdoğru, gereği üzere kılın” diyor.
Namaza durduğumuz zaman ne tasamız, ne yasamız, ne hastalığımız, ne yoksulluğumuz, ne borcumuz, ne derdimiz, ne eşimizle olan gerginliğimiz, ne anne ve babamızla, ne konu komşuyla, ne tarlada mahsul batmış çıkmış, bunların hepsinden arınacağız.
“Allahu ekber” nedir? Büyük olan Allah’ın huzurunda hûşu içinde olacağız. Böyle namaz kılıyorsa kişi o “salat-ı kalp”, o müminin Miraç’ıdır. İnsanın ruhu da Arşı Ala’ya kadar tavaf eder gelir. Kendimizi sorgulayalım.
Oruç, zekât yani; farz-ı ayn olan bütün amellerden, bu şekilde hesaba çekmemiz lazım. Hakikaten, Allâhu Teâlâ’nın “Yap” dediği şekilde mi yaptık, yoksa nefis baştan savma bir şeyler mi yaptırdı bize? Oruç… Allâhu Teâlâ diyor ki; “Bütün ibadetler, kulumun kendisi içindir, oruç Ben’im içindir.” İkincisi, yeğane riya karışmayacak ibadet, oruçtur. Çünkü; ben dışarda “Oruçluyum” diye gezerim. Kim bilebilir Allah’tan gayrı? Demek ki, “Oruçluyum” deyip evde de yemiyor, içmiyorsam oruçluyum ve buna riya karışmaz. Riya karışmayan ibadetlerin en başında gelen oruçtur ve Cenab-ı Hak diyor ki:
“Bütün ibadetler kulumun kendisi içindir ama oruç, Ben’im içindir. Ona, nasıl bir ecir vereceğimi Ben’den gayrı bilen yok.”
Fakat gerçekten aç kalmak ile mi oruç tuttuk? Bunu da sorgulayacağız. Şimdi, 15 saat yemeden içmeden kesilmek, oruç anlamına gelmez. Oruçlunun dili oruç tutacak, oruçlunun gözü oruç tutacak, oruçlunun kulağı oruç tutacak. Oruçlunun, aklıda oruç tutacak, bin bir türlü hiyanet düşünmeyecek, gözünü haramdan sakınacak, dilini haramdan sakınacak, kulağını malayani sözden sakınacak. Yani; orucunda bir atmosferi var, bu atmosferde mi oruç tuttuk?
Beraat Gecesi Affedilmeyenler Kimlerdir? Kendimizi Hesaba Çekmek
Kendimizi sorgulayacağız.
Zekât…
Cenab-ı Hak 58 yerde namaz ile bir zekâtı zikir ediyor bize.
“Esteizübillah”; “Ve ekımıs salate ve atüz zekate.” “Namazı ikame edin, zekâtı verin.”
Hemen arkasından, yani; nishab miktarına ulaşan kardeşlerimiz, bu zekâtı hakikaten Allâhu Teâlâ’nın emri olduğu için, severek, isteyerek gözü kalmadan mı ödedi, yoksa kıyısından köşesinden yontarak mı verdi? Malı olan ne yapıyor? Kırkta bir yani; kırk koyunundan, birini vermesi lazım. Sıradan geçirecek hangisi gelirse, içlerindeki en zayıfını, en yaramazını mı seçti verdi? Bu zekât değil! Allah için vereceğin şeyin, en güzelini vereceksin. Allah için veriyorsun. Allah için verdiğin şeyin en güzelini, en temizini seçip vereceksin. İşte zekâtın makbul olanı bu!
Yani, Allâhu Teâlâ’nın ne kadar “yap” emirleri varsa, “yap” emirlerini sorguladığımız gibi, “yapma” emirlerini de sorgulamayacağız.
Allah “İçki içmeyin!” dedi bize, yani geçmiş yılda içkiye özendiğiniz oldu mu? Nefs, ona karşı bir istek duydu mu? Duyduysa, bizim ona karşı tavrınız ne oldu? Allah, “Açığa, saçığa bakma!” diyor, ne kadar baktın? Yani, o konuda Allah’ı ne kadar dinledin?
Bu gece Berat Gecesi’dir, mübarek bir gecedir. Bugün kılınan bir namaz, bin namaz olacak. Bir Allah, dememiz bin Allah. Bir Kelime-i Tevhid, bin Kelime-i Tevhid olarak yazıldığı mübarek bir gecedir. Allâhu Teâlâ’nın rahmetinin coştuğu bir gecedir. Böyle bir gecede kendimizi sorgulamamız lazım.
Kendimizi sorgulamak yani; nefsi sorgulamak, “kemalât” yolunun başlangıcıdır. Eğer, kendimizi sorgulamıyorsak, nefis yad ellerde ise, namazda aklımız fikrimiz, yad ellerde ise, serçe kuşu gibi o daldan- o dala konuyorsa, işte; bunlardan arınma gayretine girmemiz lazım ve bu arınma için bu gecede Allâhu Teâlâ’ya, bu atmosferde kul olmak lazım. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz ki, geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır, zaten günahı yoktu. O mübarek Peygamber (s.a.v.), validelerimiz öyle diyor:
“Gece secdeye kapandığı zaman o kadar uzun kalırdı ki, biz onu secdede öldü zannederdik.” Düşünebiliyor musun? Şimdi, bizim örnek alacağımız yeğane kişi kimdir; Resullulah(s.a.v) Efendimiz. Öyle ise, biz mümkün mertebede onun yaptıklarını yapmaya gayret edeceğiz, tamamını yapamayız, gücünüz yetmez.
Abdurrahman-ı Sami Niyazi Hazretleri’nin Hali
Üç beş nesil önce bizim Mürşit’lerimizden Abdurrahman-ı Sami Niyazi Hazretleri vardı. Şücaeddin Baba’nın müridi idi. Abdurrahman-ı Sami Niyazi Hazretleri, son 15 yılda hiç karısının yanında yatmamış. Millet yatmaya çekildiği an, secdeye kapanmış. 15 yıl secdede geçiriyor. Düşünebiliyor musun, nasıl bir dervişmiş! Uyuklasa bile secdede uyuklarmış, kendine geldiği zaman zikrine devam ediyor, secde halinde. Şimdi, biz onlar kadar yapamasak da, bunları örnek alacağız ve o zât büyük alimlerden; simya ilmi var, kimya ilmi var, biyoloji ilmi var o zatta. Eski mollalardan, çok zor teslim olmuş, hep sorgulamış.
En son bir işaret görüyor, Şücaeddin Baba’ya tamamen gark oluyor.
Aradan yıllar geçiyor, Şücaeddin Baba diyor ki:
“Ya Sami, senin dişlerinin arasında eski ilmi bölümünden bir şeyler mi kaldı?” diyor.
O mübarek zât, gidiyor, 32 tane sağlam dişini çektiriyor geliyor. Sadakata bak! Hani, biz böyle olamayız ama bunlardan bir miktar gündeme getirelim, bunlardan biraz örnek alalım. Onlarda insandı, Allâhu Teâlâ’ya nasıl ram oldular?
Bizde insanız yani, arada kıyaslama yapmayacağız mı? Onlar, Allah dostlarıdır, onlarla kıyaslama olmaz ama birazcık onlardan esinlenelim, bu gece kendimizi sorguya çekelim.
“Yarabbi, sen bize şunu, şunu, şunu yap dedin, şunu, şunu, şunu yapma!” dedin, biz bu hususta ne kadar kendimize hakim olabildik? “Ne kadar sana kul olmaya yaraşır şekilde ibadetlerimizi yapabildik?” sorgulamamız lazım.
Berat Gecesi’dir bu gece, berat alan çok mümin var.
Bu gece, Allâhu Teâlâ’nın rahmeti çok coştuğu bir gecedir, bu gece yapılan duaların çok büyük bir bölümünü geri çevirmez, bazı güruhları hariç.
Devamlı içki içenin duasını kabul etmez Cenab-ı Hak, salatu selam Efendimiz; “Devamlı içki içen, puta tapan gibidir!” diyor. Ana ve babaya eziyetle, hakaret edenler bu gece bundan mahrum kalır.
Allah’ın dinine, Allah’ın kitaplarına, Allah’ın peygamberlerine, Allah’ın şeriatına, Allah’ın tarikatına, Allah’ın hakikatine, Allah’ın marifetine dil uzatanlar, bu gece bundan mahrum kalır.
Şeytani ilimlerle kahinlik, sihirbazlık, büyü yapanlar, bu gece bundan mahrum kalır.
Cenab-ı Hakk’ın, hidayetten uzak tuttuğu bazı gruplar, güruhlar vardır -ki bunlardan hiçbiri içimizde değil, bunların dışındaki insanların çok büyük bir bölümüne Allâhu Teâlâ’nın af ve mağfireti kapısı açıktır. Bu gecenin kendine özel ibadeti yoktur.
Peygamberimiz diyor ki:
“Yarabbi, sen affı seversin, beni de affet” diyor. Kısa ve öz…
İşte, bu gece duanın bir şekli şemali yoktur. İçinden nasıl geliyorsa… O senin Yaradan’ın, senin sahibin, seni bugüne kadar rızıklandıran, sana bugüne kadar sıhhat veren, sana bugüne kadar nimet veren yani; cömert bir Zât’tır. O’nun büyüklüğünü idrak ederek, muhteşemliğini idrak ederek, O’nun cömertliğini idrak ederek, O’nun ilmini fikrini idrak ederek, O’nun kudretinin büyüklüğünü idrak ederek, O’nun azabının büyüklüğünü idrak ederek… “Zül celali vel ikram”, Celali de var, ikramı da var, bunların farkında olarak; O’na yaraşır bir şekilde, O’na yanaşalım, O’na secde edelim, O’na gözyaşı dökelim, O’na yalvaralım.
Bir yılı geride bıraktık, ikinci Berat Kandili geldi. Bu Berat Kandili’nde Allâhu Teâlâ’dan çok yardım isteyelim hem ahiret, hem de dünya için.
Cenab-ı Peygamberimiz; “Müminin duası, müminin silahı gibidir” buyuruyor. Mümin biliyorsunuz, Cenab-ı Hakk’ın Nur’u ile bakar her olaya. Feraset dediğimiz şey budur.
Fazla uzatmayalım Beraat Kandil’ine her yıl değiniliyor, herkes Beraat’ın ne olduğunu biliyor, herkes onun idrakında, farkında ama biz kendimizi sorgulayalım.
Kendimizi, nefsimizi burada sorgularsak, ötelerde işimiz kolaylaşır. Sorgulamazsak zaten o zıvanadan çıkar gider.
Halife Ömer (r.a.) zamanında Ashap’tan biri tesettürlü bir kadın, “Tövbe Yarabbi!” dedi, baktı ve kadın sağ yola doğru ayrıldı. O zâtta sola bir yere ayrıldı, Halife Ömer’in yanına geldi. Hz. Ömer şöyle bi baktı, “Git boy abdesti al, öyle gel yanıma!” dedi.
Şafi mezhebi de aynısını söyler; bir kadına dikkatli baktığın an, boy abdesti alınması gerekir, onun için Şafi mezhebini herkes taşıyamıyor. Göz zinası oluyor, kendi eşine dahi bu kadar değse abdesti bozuluyor. Şimdi, bizim ile kıyaslayalım bu olayı; işte böyle zorluklar olduğu için, istikamet sahibi müminde, kırk şehit sevabı alıyor.
Peygamberimiz salat ve sellem Efendimiz bu günleri biliyor muydu? Biliyordu.
Secde etmediği zaman Allah’tan istekleri vardı şeytanın.
“Yarabbi” dedi, “Beni azdırmana karşılık -dikkat et kelimeye- mühlet istiyorum” dedi.
“Sen mühlet verilenlerdensin” dedi Cenab-ı Hak.
“Yetmez” dedi şeytan.
“Onların, dört yönünü de bana ver” dedi.
İnsanı dört yönünden şeytan kuşatmıştır, kale gibi.
“Yetmez” dedi, “Onların, damarlarını bana asfalt yap, otoban yap, onlar esnediği zaman ya sol elinin tersiyle ya da sağ elleriyle kapatmazlarsa içine dalarım, kalbini bozarım” dedi.
“O da sana verildi” dedi.
“Yetmez” dedi, “Onların, zaaflarını (kemalat ehli için zaaflar şirktir bir nevi) da bana ver” dedi.
Onu da verdi Allâhu Teâlâ. Melekler ağlamaya başladı, dediler ki; “Yarabbi, bu kullarını düpedüz ateş için yarattın, bu kadar şey verilirse, birde dört yönü şeytana verilirse, bu insan nasıl kurtulur?” dediler.
Allah buyurdu ki; “O meluna iki yönü unutturdum, secde ve dua halinde, onlara hiç müdahale edilmez.” Dikkat edin, namazda ne secdede vesvese gelir ne de el açıp dua ederken. Bu iki yönde şeytanın yetkisi yok. Yani, Allâhu Teâlâ’ya açılan yollardır.
Nefis girer aklına ama şeytan giremez, nefs ve şeytan ayrı şeyler. Nefs sensin zaten başka biri değil ki, sen ondan gayrı bir şey değilsin ki.
Allâhu Teâlâ dedi ki:
“Ben’im has kullarım, Ben’im kendim için seçtiklerimin üzerinde, onun hiçbir etkisi yok!” dedi. Şeytanda dedi ki; “İzzet’in ve Celal’in adına yemin ederim ki, kullarından pay alacağım!” dedi, Allah ile inatlaştı.
Cenab-ı Hakk’ta buyurdu ki; “Sana tabi olanlar senin olsun, Bana tabi olanların üzerinde, senin hiçbir etkin olmaz.”
Onun için, hiçbir dervişin üzerinde, şeytanın etkisi yoktur. Nefsinin vardır ama şeytanın yoktur, bize hataları yaptıran nefsimizdir, yani, ben olan, “Benim” dediğimiz melun, o hataları bize o yaptırır, şeytanın bir etkisi yok.
Günlük Kul Haklarından Arınma
Peygamberimizin eşi; “Komşumuzun boyuda ne kadar uzun” dedi, Peygamberimiz aceleyle, “Sakın ağzındaki tükürüğü yutma, dışarı tükür!” dedi. O, gıybet edilen ağzındaki tükürüğü yutmasına razı olmadı ve tükürünce de kan tükürdü. Dikkat edin, olan şey hakaret değil, tahrip edici değil, şimdi “Gıybet zinadan büyüktür”. Hadis-i şeriftir.
Allâhu Teâlâ, ayet-i kerimede diyor ki; “Siz, ölü kardeşinizin etini yiyebilir misiniz? Yiyemezsiniz, ondan tiksinirsiniz; öyleyse, gıybet etme, tövbe et.” Gıybeti de tövbe ederken, öyle tövbe ettin kurtulmak yok!
“Estağfirullah” demekle de kurtulmak yok, tövbenin bak şekli var.
Esas, zikir ehlinin her gün dersten sonra, bir tespih zor gelmezse salatu selam Efendimiz şöyle izah ediyor; “Kul hakkı aldın boynuna, birinin arkasından gıybet etmek kul hakkıdır ve zinadan büyüktür” diyor.
Hadiste diyor ki; “Zinanın tövbesi var, gıybetin tövbesi yok.”
Bu ehemmiyeti bakımından fakat, tövbenin şöyle bir şeklini anlatıyor; biri hakkında gıybet ettik, ona kızdık, sövdük, bilmem ne oldu, akşam virdini bitirdikten sonra, “Ya Rabbel âlemin, gıybet ettiğim müminlerin ve bende hakkı bulunan diğer insanların, günahları namına” kendin için değil, “Onların günahları namına” bir tespih tövbe istiğfar. Gıybetin istiğfarı, onun günahları namına tövbe etmek. Bunu, her gün vird edinirse kişi, o konuda kul hakkı kalmaz ve onlara da iyilik etmiş oluyorsun, ayrıyetten onun günahlarını da sen dökmüş oluyorsun. (Hayasızın gıybeti olmuyor, hadis-i şerifte; “Öyle bir insan, İslam’ı terk etmişse, o hayasızdır, onun hakkında konuşulan, gıybet olmuyor” diyor.)
Biz gıybetten, aşağıya doğru, arına arına, buna kadar gelebilsek, bu zaten çoktan uçar, giderdi ama gelemiyoruz. Hatamız çok, günahımız çok, adam gibi yaşayamıyoruz bu yüzden.
İnsan; gözünü, aklını oruçta öyledir, sırf aç kalmakla değil, gözün harama bakmayacak, dilin yalan konuşmayacak, alışverişe gidiyorsun, oraya gidiyorsun, buraya gidiyorsun, haramı da görüyorsun, şüpheli şeyde alıp getiriyorsun, şu da bu da… Yani, zor bir zaman, insanlığın tefessühü işleri zorlaştırıyor ama zorlaşınca da ecir büyüyor.
Hadis-i şerifte, “Zamanın tefessühünde istikamet sahibi mümin, kırk şehit sevabı alır” diyor. “Bir şehide, kabirden kalk, cennete gir” denilir, zorluğunda böyle büyük mükafatı var.
—————————————-
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz
#namaz #ibadet #kendinihesabacek #beraatgecesi #beratgecesi #berat #affedilmeyenkullar #iman #ibadet #kelimeitevid #laihaleillallah #cennet #cehennem #AbdurrahmanNiyaziHz #Uşşaki #zakir