Şefaat Hakkı – Vasıtasız Allah‘a Ulaşan İki Şey – Gökyüzünde Uçan Okyanuslar – Bir İnsanı Yüzüne Karşı Övmek – Kıyamete Az Kaldı – Hz. Mehdi’nin Zuhuru Uzak Değil – Tesadüf Yok Alemde – 2012’den Sonra Dünya Başka Bir Evreye Giriyor

0
1385

Şefaat Hakkı

Peygamberimize kadar gelen hiçbir peygamberin şefaat hakkı yok. Ama bizim Peygamberimizin ümmetinin Veli’lerinin şefaat hakkı var.

Düşünebiliyor musun, Allâhu Teâlâ’nın bu ümmete verdiği değeri bir düşün. Hiçbir peygamber şefaat edemezken ki Ulü’l Azm peygamberler; Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. İbrahim, Hz. Nuh, Hz. Adem, Hz. Şit -ki bunların dahi şefaat hakkı yokken- Peygamberimizin ümmetinin Veli’lerinin şefaat hakkı var.

Gerçek alimlerin şefaat hakkı var, gerçek hacıların şefaat hakkı var, şehitlerin şefaat hakkı var, sabilerin şefaat hakkı var. Bu ümmetin sabileri öldü mü, doğru birinci seyri sülükte ulaştığımız 7. kat semavata, Hz. İbrahim (a.s.) onların hocasıdır, Kıyamet’e kadar onları yetiştirir, Kıyamet’te de onları peşine takar, Mahşer yerine gelir.

Her sabi, yetişkin olarak anasına, babasına şefaat eder. Yani, bir müminin küçük çocuğu ölmüşse o, onun için cennet biletidir. Yani, daha evvel peygamberlerin yokken, bu ümmetin Veli’lerinin, işte hacılarının yani gerçek gönlünü Allah’a bağlamış insanların şefaat hakkı var.

Bu da Allâhu Teâlâ’nın bu ümmete verdiği değerin ifadesi, çok açık bir ifadesi. Hani Allâhu Teâlâ öyle bir lütufta bulunmuş ki bizlere ne kadar şükretsek az… Ama biz bu lütufların farkında değiliz. Sanki, yani çok önemli değilmiş gibi, şuymuş gibi, buymuş gibi…

Zaruret hasıl olmadan, insanlar bir şeyin değerinin farkında olmuyor. Ancak, zaruret hasıl olacak, can yanacak şu veya bu nedenden. Bugün Allah razı olsun, dünya uzatmaları oynuyor. Yani, şöyle bir şey diyelim peygamberlere şeriat verildi. Peygamberlerin görevi bu dini mübini, Allâhu Teâlâ’nın emrettiği dini mübini, bugün kü toplumlara yerleştirmek.

La ilahe illallah” dedirtmek, “La ilahe illallah” biliyorsunuz cennet biletidir, imanın kapısıdır, daha birçok şey…

Vasıtasız Allah’a Ulaşan İki Şey

Bir de direk vasıtasız Allah’a ulaşan iki şey vardır; bunlardan biri “Kelime-i Tevhid”tir, diğeri de “Ayetel Kürsi” dir.

Diğer bütün ameller, bütün zikirler, bütün okuduğun Kur’ân, hadis belirli zamanlara kadar bekletilir, ondan sonra vasıl olur Allâhu Teâlâ’ya.

Ama bu iki şey, direkt hiçbir engel tanımadan Allâhu Teâlâ’nın huzuruna girer ve bunların ruhaniyeti vardır zaten. E şimdi, bakın peygamberlere daha evvelki…

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem diyor ki hadis-i şeriflerinde; “Benim ümmetimin Veli’leri, Ben-î İsrail peygamberler mesafesindedir.” Yanlış anlaşılmasın, peygamber değil, peygamberler mesafesindedir. Ondan sonra… Benim ümmetimin Veli’leri… Eğer öyle olmasaydı Hz. Musa gibi Ulü’l Azm bir peygamber, bir Veli olan Hızır’a çırak olur muydu, talebe olur muydu?

Çünkü; Veli’lere “velayet ilmi” verilir, peygamberlere “şeriat ilmi” verilir ama bizim Peygamberimizde tamamı vardır, Velayet İlmi’de, Şeriat İlmi’de, Ledünni İlmi’de, Tevhid İlmi’de, Mengese İlmi’de, Batıni İlim’de, Sırlar İlmi’de…

Şöyle diyelim; bütün dünyadaki alimlerin ilmini, bilgisini, akl-i becerisini bir araya toplasak Peygamberimizin aklının bir çeyreği kadar olmuyor. Nasıl Ebu Bekir’in imanı, herkesin imanını toplasan bir araya, ondan ağır geliyorsa, Peygamber Efendimizin ilmi de bu şekil. Yani, ona bütün ilimler verilmiştir ama ondan öncekilere bu verilmedi. Onun için öyle yüce bir Peygamberin izinden giden insana ne yapıyor Cenab-ı Hak? Ona, şefaat hakkı tanıyor. Soyundan, sülalesinden kırk tane cehenneme gidecek adamı, kadını, neyse bunları alıp cennete götürebiliyor, bu büyük bir lütuftur. Hele ki, böyle elzem bir hale gelmiş dünya artık, herkes biliyor uzatmaları oynuyor. Ondan sonra…

Dünya sonuna doğru verimini arttırır ki sanıyorum bu evreye girdik, zaten 3,5 yıl sonra dünya başka bir şeye giriyor. Yani başka bir zaman dilimine giriyor, başka bir yere yönelecek bir yere gidiyor yavaş yavaş.

Dünyada evrimler başlar, atom silahları patlamaz, arkadan ateşli silahlar patlamaz, arkadan benzin yanmaz, yani bugünün teknolojisinin tamamen sonu.

Bir kuyruklu yıldız, Avrupa medeniyetini bitirir. Yani, bu çifte standardın cezasını fazlasıyla…

Muhyiddin İbni Arabi, Hazretleri; “Bir kuyruklu yıldızın kuyruğu, nükleer güçtür” diyor, “Avrupa’nın üzerinden bir gider, bir geri gelir hepsini melankoli eder” diyor. Hiç katkısız melankolidir. Çünkü “Çifte standardın cezasını görecekler” diyor.

Bir deyişte de Amerika için, “Evvelinde tamtam ola” Kızılderili Ülkesi ya. Dünya daha evvel ki buzul çağlarında Kızılderili’ler, Amerika’ya yürüyerek gittiler. Biliyorsunuz, kıtalar hareket halinde, dünya hareket halinde; çünkü hayat hareket zati…

Ya zaten bu dünyayı tahlil edebilse insanlar var ya Mevlana gibi sema yapmaktan başka çare bulamazlar.

Gökyüzünde Uçan Okyanuslar

Şimdi… Konudan konuya atlıyorum, birbirinin arasına parantez koyarak. Mesela, dünyada denizler var, dereler var, sular var, okyanuslar var.

Peki bu okyanusları taşıyan ne?

Toprak mı? Hayır. Toprağı taşıyan okyanuslar. Her kıtanın altında 60 km. kalınlığında levhalar var. Bu levhalar suların üzerine oturmuş, aynı köprülerin dubaları gibi. Bütün bak kıtaları bunların üzerine eklemiş Cenab-ı Hak. Yani şu, Küre-i Arz’ın yani mesela; “2/3’ü sudur, 1/3’ü topraktır” diyoruz ya, işte bu sular karaları taşıyor, karalar suları taşımıyor.

Şimdi, bir yağmur yağıyor, hele bu sene ki ağaçlar, ya gökte bizim okyanuslardan büyük okyanuslar uçup geziyor. Yağıyor, yağıyor, seller oluyor ya, bir okyanusta su tükenir mi? Okyanus tepende geziyor, bak şimdi Allah’ın kudretini görelim burada. Bu okyanus havada uçuyor! Bu Dünyanın okyanusları uçmuyor mu? Bunun direği mi var yani? Yok değil mi? Bu da 3400 km. sürat ile güneş etrafında turu, bunlar tamamen boşlukta bunları durduran gücü, kuvveti düşünelim. Bunlara bu hareketi veren gücü düşünelim.

Dünya kendi dengesinden yani kendisine çizilen rotadan 2,5 santim dışarı çıkarsa, 2,5 santim bak; -262° olur dünyanın her tarafı. Düşünebiliyor musun, 2,5 santim ile, 2,5 santim içeri kayarsa kendisine çizilen rotadan +180 derece oluyor. Ya bu dengeleri koyan Allâhu Teâlâ’yı bir düşünelim ya.

Meksika’da bilim adamları yetmiş küsur metre toprak açtılar, fosfordan hava meydanları buldular. Bakın… Fosfordan! Bugün, hiçbir teknoloji yapamıyor bu hava meydanlarını. Aya çıksan o fosforu, o hava meydanını görebiliyorsun. Ama ya elektrik ya aydınlatma bugünün belirli bir uzaklıkta yapılıyor.

Peki kim yapmıştı bunları? Okyanusun diplerinde piramitler bulunuyor. Peki, kim yapmıştı bunları? Ya bu dünya çok evrelerden geçmiş. Yani yaşlı, bugün bastonla gezen bir dünya.

Bismillahirrahmanirrahim…

Fakat Mahşer’in incisi bu ümmettir.

Mahşer’in incisi evvela Peygamberimizdir, sonra bu ümmettir.

Allâhu Teâlâ bu ümmete değer vermiştir. Bizde Allah’ımızın değerini bilelim, bununla iftihar edelim. Böyle bir Rabbimiz var, O’nu çok sevelim ve O’ndan korkalım.

Bir İnsanı Yüzüne Karşı Övmek

Şimdi efendim… Yok falan efendiymiş, yok falanın kerameti varmış, yok şu şuymuş, ya bunları bırakalım. Bunların bir anlamı yok, her şeyi veren Allah. Her şeyi veren Allah…

Yani alanda, verende, yaratanda, öldürende, zengin edende, fakir edende, nimet verende; Allah. Şimdi, birçok yerde bunu görürüz.

Nakşibendiler ile konuş; “Oo bizim şeyh Gavs’lardan.” Etme eyleme, ya Gavs’lardan 100 yılda bir tane gelir. Git Rufaiye; “Bizim şeyh Gavs’lardan, en iyi bizimkisi.” Yahu bunlar boş laf! Mürşit dediğin bir öğretmenden ibaret!

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, birinin çok övüldüğünü gördü Ashap tarafından. Onlara ne dedi, biliyor musunuz? “Siz, o adamı öldürdünüz” dedi. Yani, mutlaka insan Mürşit’ini sever ama bir hudut var, orda bitirir. Oradan sonra Resûlullah’ın hakkı başlar. Resûlullah’ın dahi hudutu var, biter. Allah’ın hakkı başlar, Allah’ın hakkına hudut yok!

Ben birçok tarikat ehliyle uzun sohbetler ettim. “E kardeşim, bizim Mürşit; Gavs’lardan. Bizim Mürşit; Kutbul Aktab. Bizim Mürşit; Zamanın İmamı…” e öbürleri ne? “Öbürlerini boş ver!” Etme eyleme!

Şimdi Allâhu Teâlâ’nın takdiri olmadan hiç kimse bu göreve gelemez. Allâhu Teâlâ bu göreve birini getirmişse, bunun yargısı sana düşmez artık! Bunu Allah onaylamış, bu emri vermiş, Resûlullah emretmiş, bu iş buluşmuş. Bunların hepsi Resûlullah’ın çıraklarıdır, hepsinin gayesi nedir? Ha ama az ama çok elinden ne geliyorsa Cenab-ı Hakk’ın ipine sımsıkı sarılalım, Peygamberin sünnetine sımsıkı sarılalım, şu üç günlük dünya, şu üç günlük ömrümüzü bitirelim.

Dünya çünkü kalınacak bir yer değil, kimler gelmiş geçmiş…

Kıyamet’e Az Kaldı

Cenab-ı Hak, Kur’ân’da birçok kavimleri nasıl batırdığını bize açık açık anlatıyor. Öyleyse, onlardan ibret almamız lazım.

“Siz hiç yeryüzünü gezip ibret almıyor musunuz?” diye soruyor Cenab-ı Hak bize.

Bak artık 400 türlü Kıyamet alameti yeryüzünde açık seçik görülüyor. Bir büyükleri kaldı, bunlara da sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“Bir tesbihin ipi kopunca nasıl dökülüyorsa, öyle arka arkaya gelir” diyor.

Bugün mesela, yapılan ibadetin çok büyük ehemmiyeti var. Niçin? Âlem küfrün içinde, âlem nefsin peşinde, âlem Nefsin Emmare’sinin potasında gark olup gitmiş.

Salatu selam Efendimiz diyor ki; “Çarşıda, pazarda yalanın, şeytanın bol olduğu yerde hafi zikir; ‘La ilahe illallah’ veya herhangi bir zikri zikreder, her zikir yetmiş bin zikir olarak kaydolur.” Bak kazanca bak.

Çünkü orda yalan var, orda talan var, orda şeytan sahip olmuş akıllara. Orada sen ne yapıyorsun? Sen zikrediyorsun Yaradan’ı ve oradaki kazancın çok fazla oluyor.

“Dünya ahiretin tarlasıdır” diyor burada kazanacağız. Ne ile kazanacağız? Buna benzer birçok hal ile kazanacağız.

Şu halakayı zikre gelip, buradan bir tek insan yoktur ki; soldaki defterinde bu kadar bir şey kalıpta gitsin, mümkün değil! O tertemiz oluyor. Ha bu çöpe de atılmıyor. O günah yeşile dönüyor, buraya dönüyor (sağ omuzu işaret ediyor). Şimdi bunlar kazanç kapıları. Onun için Allah razı olsun.

Salatu selam Efendimiz, “Her nefsin bir himmeti ve bir gayreti vardır” diyor. Bir himmeti ve bir gayreti vardır… Eğer, bu gayret Allâhu Teâlâ’nın meşru kıldığı ve ucu O’na doğru giden yolda olursa, kazancı büyük ama bu gayret tersinde de kullanılıyor.

Akıl; çünkü insanlar kaypaktır, kalleştir, nefse de hizmet eder, ruha da hizmet eder. Eğer, nefse hizmet ederse “akl-ı maaş” oluyor, ruha hizmet ederse “Akl-ı maad” oluyor. Yani aklımızı, Akl-ı maaş noktasında tutmayalım. Çünkü biz yolcuyuz. Nereye gidiyoruz, hangi şehre, hangi köye, nereye gidiyoruz? Bunun muhasebesini yapalım. Gideceğimiz yer belli, gitmemek mümkün mü? Değil! Hayır zaten gitmek için mümin can atar. Niçin?

Salatu selam Efendimiz diyor ki; “Bir mümin için en büyük ödül ölmektir.” Ya onun için bundan büyük bir ödül yok! Neden? Dünya, müminin zindanıdır, cehennemidir. Bundan azad olur. Allah’ın rahmetine gider. Salatu selam Efendimiz:

“Bir mümin öldüğü vakit, ölen müminin ruhu, o kadar aydınlık, o kadar berrak görür ki âlemi” diyor. O kadar! “Ve cemaate seslenir durmadan; ‘Çabuk! Beni yerime yerleştirin, beni yerime götürün. Ben, bir an önce yerime kavuşmak istiyorum.’ Bir kafir öldüğü zamanda: ‘O kadar karanlık, böyle sıkıcı, berbat bir şekilde görür âlemi’ diyor. O da ‘Beni götürmeyin oraya, ben oraya gitmek istemiyorum,’ diye direnir!” diyor.

Ve mümin kabre indirildiği zaman Cenab-ı Hak; “Onun kabrini kırkar arşın genişletin, her tarafa, orayı cennet bahçesi yapın” diyor.

Bugün, bilim adamlarının büyük korkuları var. Üç buçuk yıl sonra bir başka döneme giriyor dünya, ondan sonra olacaklar olmaya başlıyor. Çok bir zaman yok.

Ha burada, insan yaşadığı gibi ölür, öldüğü gibi haşrolur, haşrolduğu gibi de kalkar. Onun için Elhamdülillah! Bu cemaatlere gelen insanlar için korkular yok! Azap korkusu da yok, cehennem korkusu da yok! Ama Allah korkusu her zaman olmalı çünkü; insan gönlünde çok şeyler akar gider. Düşünce akar, fikir de akar, birçok şey akar.

Tesadüf Yok Âlemde

Bugün insanda birçok telepatik güç vardır, bunlar da şeysiz yani, bunlarda vasıtasız akar.

E şimdi şöyle bir örnek verelim. Lisan yetmiyor bunları anlatmak için. Şimdi, hacı abi ile biz beraber yaşıyoruz. Bu, çalışmaya gidiyor başka bir yere. Ben gidiyorum başka bir yere çalışmaya. Ben gündüz kafamdan şöyle bir şey geçiriyorum ve unutuyorum arkadan “Ya akşam hacı abi ile falan yere güzel bir film gelmiş, sinemaya gitsek.” Yani kaynak yaparken böyle bir şey geçiyor aklımdan. Ve işime dalıyorum, onu unutup gidiyorum. Ondan sonra alışveriş başlıyor.

Ne hacı abinin haberi var ne benim. Bu sinyal, hacı abinin beynine gidiyor, telepatik olarak ulaşıyor, onun haberi yok şimdi. Bu teklif ona ulaşıyor. Teklife cevap veriyor; “Ya oraya gideceğimize, falan yere gidelim.” O tekrar telepatik olarak, bana ulaşıyor, benim haberim yok ama bak. Beyinler gidip, gelmeye başlıyor, arada. Pazarlık başlıyor. Bir şeyde mutabık kaldılar. Eğer kalmazlarsa, mesele yok. Eğer bir şeyde mutabık kalırsa, akşam ikimizin birden ağzından “Ya şuraya gitsek!” diye çıkıyor. “Ya ne tesadüf!” diyoruz. İkimiz aynı anda söyledik, bu tesadüf değil bak, bu gündüzden hazırlandı ama o gidiş gelişlerde mutabık kalınmadıysa, akşam o söz olmuyor. Mutabık kalındıysa, ikimizin ağzından aynı anda çıkıyor. Ya ne tesadüf! Tesadüf yok âlemde!

İnsan o kadar muhteşem bir varlık ki, küçültülmüş bir kâinattır. Çünkü Cenab-ı Hak:

“Ona ruhumuzdan üfledik” diyor.

İşte insan, Allâhu Teâlâ’nın bu dünya üzerindeki kader kalemidir. İnsan o kadar önemi bir varlıktır. Öyle olmasaydı, Cenab-ı Hak insanı muhatap almazdı. İnsanı muhatabı alıyor, insana peygamber yolluyor, insana kitap yolluyor, insana nasihatte bulunuyor, insanı korkutuyor, insana emrediyor. Yok mu başka? Âlemde neler var yarattığı. Bu da insana verilen değerden. Ya insanda çok muazzam merhumlar… Zaten, sen nefsini bilirsen, Rabb’ini bilirsin.

Senden içeri, sen kendine ulaştığın an birçok mesela, insan bilinçaltına ulaşıyor. Bilinçaltı da Cenab-ı Hakk’ın kudretine açılan bir penceredir.

Hz. Mehdi’nin Zuhuru Uzak Değil

Hatemül-Enbiya geldi ve o tarihten bu yana da birçok zaman geçti. Ayetlere, hadislere, birçok olaylara baktığımız zaman, artık dünya beli bükülmüş bir ihtiyar. Ha burada ne var? Hz. Mehdi’nin zuhuru var, o da çok uzak değil.

İnşaallah, hepiniz onun askeri olursunuz. Şimdi, birçok uğraşmamızın, gayemizin esas şahikası, hedefi bu yani. Yoksa nefsani bir istek, nefsani bir arzu veya nefsani bir hırs, şu veya bu değil. Ha gaye bu. Çünkü bunlar gelecek. Bugüne kadar, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin hadis-i şeriflerini tahkik ettiğimiz zaman milimi milimine bunlar zuhur ediyor. Ve onun Veli’leri, onun ümmetinin Veli’leri, Bosnevi Hazretleri, Muhyiddin İbni Arabi Hazretleri- ki İslam’da iki tane “istidraç” yazan zât. Ne dediyse, onlar geldi.

Muhyiddin İbni Arabi Hazretleri diyordu ki; “Osmanlı’dan sonra Türk’lere ‘Terkler’” diyor. “Terkler” diyor, “Fırat Nehri’ni keser, göletler yapar ve oradan bir altın tepe çıkar. Bu da büyük fitnelere sebep olur.”

Düşün, bin yıl evvel ki olay bu kağıt yok, ceylan derisi üzerine yazmış adam bunları. Bugün, Amerika altın tepeyi keşfediyor Fırat’ın yatağında. Yani, belki 10 milyon, belki 20 milyon ton saf altın. Artık sular incelip, yukardan gözle görülecek hale de gelmiş. Bakın, adam bin yıl evvel bunu söylüyor. Bin yıl sonra, bu iş bak zahir oluyor. Bu, bu kadar açık seçik. Tam kılı kılına dediği gibi çıkıyorsa, başka sözleri yalan mıdır?  Onlar yalan söyleyecek insan değildir.

2012’den Sonra Dünya Başka Bir Evreye Giriyor

Onun için Allah razı olsun. Onun için bundan sonra, Dünyada her an her şey olabilir.

Artık, Dünya beli bükülmüş bi ihtiyar, bastonla giden bir ihtiyar.

Cenab-ı Hakk’ın kâinatı büküp, düreceği zamana çok uzun zamanlar yok. Bugün içinde istikamet sahibi giden bir mümin kırk şehit sevabı alır.

Salatu selam Efendimiz; “Bir insanın imanının kurtulması, güneşin doğduğu yer ile battığı yerin içinde ne varsa, bunların hepsinden daha hayırlıdır” diyor.

İşte böyle ortamlarda tebliğ edeceğiz. Tebliğ… Kime? Arkadaşımıza, akrabamıza, dostumuza, aile bağları ile bağlı olduğumuz insanlara tebliğ edeceğiz. Allah, tebliğe çok büyük mükâfatlar veriyor, tebliğ edeceğiz. Nasıl? Onun anladığı bir dil ile ısrar yok, sadece tebliğ, Allah rızası için. Bütün peygamberler tebliğ ederlerken diyorlardı ki; “Yani, ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücretim Allah’a ait” diyor. “Ben Allah için sadece tebliğ ediyorum.”

Artık, bundan sonra ki dönem, zamanın sonu… Ha Kıyamet’i belki hiçbirimiz görmeyiz ama çocuklarımızın göreceği kesin. Yani, artık zaman bitiyor.

Bak Maya Takvimi, bizim Adem’den sonra ki bir dönemin takvimi. Maya takvimi 2012 yılında bitiyor. Bu Maya Takvimi ile Dünya üzerinde yapılmış birçok olaylar var, Maya Takvimi 2012’de bitiyor, bundan ötesi yok! Bundan ötesi yok mu, var! Ama işte, 2012’de Dünya başka bir evreye giriyor.

Not:2008 yılına ait sohbet

 

———————————————–

NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.

#AyetelKürsi#kelimetevhit #HzMehdi #Mehdi #Mayatakvimi #terkler #evlatkaybı #şefahat #şefahathakkı #dinisobet#telepati #rastlantı #tesaduf #tesadüf #tebliğ #istidraç #kehanet #ibniarabi #muhyiddinibniarabihz #hatemülenbiya #okyanus #yagmur #dünya #rahmet #kıyamet#kıyametalametleri #kuyrukluyıldız #dünyanınsonu #2012 #KuranıKerim #Allahuteala

CEVAP VER

Yorumunuzu yazınız
İsminizi yazınız