Müflis Kimdir? – Tefekkür Kapıları Nelerdir? – Gizli Şirk!

2
936

Müflis Kimdir?

Efendimiz bir gün Ashab’ına; “Siz müflis kimdir bilir misiniz?”

“Biliriz, Ya Resullulah!” diyorlar, “Her şeyi Allah ve Resul’u bilir” diyen Ashap.

“Kimdir?” diyor Efendimiz, “Zenginken, malını çarçur edip, fakru zarurete düşmüş kişi!”

“Hayır!” diyor Allah Resul’u.

“Adam, Allâhu Teâlâ’nın huzuruna gelir. Orucu tam, zekâtı tam, haccı tam, hayır hasenatı tam; yani tam bir mümin gibi yaşamış, cehenneme gider.”

“Bu nasıl olur, Ya Resullulah?”

“Ahmet için atmış, ver sevabından… Mehmet için atmış, ver orucundan… Felan için atmış, ver haccından… Biter. Bu sefer onların günahlarından al. Başkasının işlediği günahla, cehenneme gider. İşte ‘Muflis’ bu” diyor.

Niçin? Dil böyledir. Dil hem Rahman’a hizmet eder hem şeytana. İnsan aklı da böyledir. Eğer akl-ı maaşta kalırsan; biraz Rahman’a, çoğunluk şeytana hizmet eder. Namazda bile hiç aklına gelmeyen şeyler gelir. Yani namazda sunar; nefs ve şeytan. İşte bu tuzaklara düşmemek lazım! Çok zor kazanılan amelleri, sevapları gıybet ile başkasına veriyorsun. Onun işlediği pis günahları da sen işlemediğin halde üzerine alıyorsun.

Bakıyorum adamda bu kadar sakal var, gidiyor bankaya, faize para yatırıyor.

Allah kesin hüküm koymuş. Sen, Allah’ın hükmünün üzerine hüküm koyuyorsun. Böyle bir şey olabilir mi? Allah bir şey söylemişse; “Neden, niçin?” yok! Katiyen böyle bir şey söz konusu olmaz. “Başım gözüm üstüne!” Mümine düşen budur.

Gizli şirke giren o kadar çok kişi var ki… Peygamberimiz  “Benim ümmetim puta tapmaz ama onlar için gizli şirkten korkarım” diyor.

Gizli Şirk

Öyle gizli şirkler var ki kendisi dahi bilmiyor. Ben bir günah işlerken “Etrafta bir gören var mı?” diye bakıyorum. İşte, gizli şirkin babası.

Allâhu Teâlâ diyor ki; “Ey kullarım, Ben size şah damarınızdan yakınım.” Allah, şah damarından yakınken, sen Allâhu Teâlâ’yı anmıyorsun, “Allah beni görüyor, ben Allah’tan utanayım” demiyorsun, “Başka gören var mı?” diyorsun! Bundan güzel gizli şirk olur mu?

Allâhu Teâlâ kaç yerde Kur’ân’da; “Ben size şah damarınızdan yakınım!” diyor. Nasıl yakın? Allah, her kul ile beraber mi geziyor?

Güneş misali işte. Güneş doğuyor, Dünya’nın yarısını tee burada ısıtıyor. Her tarafımızı sarıyor. Güneş bizim yanımızda mı? Hayır. Ama Güneş’in her şeyi yanımızda. Allah böyledir, bütün âlemleri kudretiyle, ilmiyle, rahmetiyle, birçok şeyle sarmıştır. Onun için şah damarımızdan yakın. “Ben zakirin yol arkadaşıyım!” diyor Cenab-ı Hak. Şu lütfa bak! “Veli’ler, Ben’im dostlarım” diyor. “Onlara dil uzatan, Bana savaş ilan eden gibidir” diyor.

Apaçık; yani yasalarını koymuş Allah. Yol bu kadar aydınlık, bu kadar açık, şek, şüphe yok yani. Biz ne yapıyoruz? Allah bize şah damarından yakınken, “Biri bizi görüyor mu?” diye bakıyoruz. Kaale almıyoruz. Neden? “Allah!” derken hulkumdan aşağı inmiyor çünkü. Öyle değil. Evvela haya edilmesi, korkulması gereken Allah’tır. Zaten bir insan neyi çok seviyorsa onun Allah’ı o. Peygamberimizde böyle söylüyor. Her şeyden çok Allah’ı sevecek. Allah sevilmeye en çok layık olandır.

Allah o kadar iyi biri ki… Aklın alamayacağı kadar iyi biri.

Her şeyden çok sevilmeye layık olan Cenab-ı Hak’tır. Yahu bana can vermiş, mülk vermiş, hayat vermiş, sıhhat vermiş, ağzım tad alıyor.

Tefekkür Kapıları Nelerdir?

Şu dişimizin altında amortisör mu var? Yoksa bir fındık kır, beynin patlar. Görüyor muyuz? Görmüyoruz. Kime külhanbeylik ediyoruz? Allah aşkına bunu bilelim. Sen nesin? Ben kimim? Bu kim? Bir “Kün” emri ile –Yasin’de geçen “Kün fe yekün”, âlemleri yaratmış. Sen kimsin? Allah “yapma” diyor, sen yapıyorsun inadına. Sen kimle inatlaşıyorsun, sen nesin? Aklını bir milim oynatsa; donunu, kafana geçirir gezersin. Ha bunları da ibret olarak gösteriyor Allah.

“Canı çıkasıca kafirler!” diyor Kur’ân’da.

Şu hale bak, Cenab-ı Hak’ı bile kızdırıyorlar! İnsan çok nankör. Seni yoktan var etmiş, akıl, fikir, mantık, insanlık şuuru, Miraç’taki en büyük hediyesini vermiş; beş vakit namaz.

Ben valinin yanına beş kez önümü iliklesem, kravat taksam kabul etmez.

Allah beni her gün beş vakit kabul ediyor. Üç kez “Ya Erhammerrahimiyn” dersen, “Lebbeyk” diyor, “Söyle kulum!” diyor. Cevap veriyor sana, böyle bir Allah. İnsan onun ipine sarılmıyorsa, yazıklar olsun!

Rahmet sofrası bu! Bebek, anasının iki memesini emer. Bizde ölünceye kadar iki meme emeriz. Nedir? Hayvanat ve nebatat. Bunları Allah sundu, Allah yarattı. Sen at bir tohum, şu kadarcık üflesen, kırılacak o filiz toprağın altından toprağı yarıp çıkıyor. “And olsun ki o tohuma yol veren toprağa” diyor ayet-i kerimede. Mevlana gibi sema yaparsın, görmüyoruz bunları körüz, görmemiz lazım!

Bir çam ağacının 24 saatte ürettiği oksijen yüz kişiye bir ay yetiyor. Görüyor muyuz bu nimetleri? Görmüyoruz. Daha nice nimetler…

İki gece uykunu alsın Cenab-ı Hak, Drakula’ya dönüyorsun ya! Zor mu Allah için? Değil. Ama kendi düşmanına dahi “Rahim” ismiyle bu dünyada lütuf ediyor.

Allah’a aşık oluyor, hayran kalıyor; “Sen ne büyüksün” diyorsun, bin defa tekrarlıyorsun; “Ya Rabbi, sen ne kadar büyüksün.” Bütün gece bunu söyleyip, dönüyorsun.

Hala biz O’nun düşmanının kuyruğuna yapışırız. Nefsimiz güder bizi. Dünyada iken aklımızı başımıza toplamamız lazım. Ne mutlu Allah’ı zikredenlere. Gönül ister ki hepsi Allah’ı zikretsin, hepsi Allah’ın ipine sarılsın, şeytanın değil. Şeytan Allah’ın düşmanı. Nefiste öyle.

Cenab-ı Hak nasıl sevilmez? Hangi kelime, hangi idrak bunu ifade edebilir? Bu mümkün değil. E şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazım. 

Yunus diyor ki:

 Geldi geçti ömrüm benim,

 Şol yel esip geçmiş gibi,

 Hele bana öyle gelir,

 Bir göz açıp etmiş gibi…

Ben 65 yaşındayım (2008 yılının sohbeti), tüm geçmişim bir gecelik rüya… Biz uzun bir yoldayız. Allah bizi kısa bir süre misafir etti dünyada. Sizin bütün geleceğiniz buradaki tavırlarınıza bağlı. Geldi, geçti, gitti. Artık uzatmaları oynuyoruz.

E şimdi Allah razı olsun. Bu kadar değersiz bir şey için… Bana sorsalar bu Dünya bir soğan yaprağına değmez. Değer mi Allah’ın huzuruna bir şaki olarak çıkmaya? Hiçbir şey değmez bunun için. Tüm Dünya’yı sana verseler, yine değmez. Bunun idrakında olmak lazım.

Dünya’nın sonu var, bitiyor. Biten, tükenen şeyin anlamı yok. Fani olan, baki olana tercih edilmez. Ama insanlar malesef bu tuzağa düşüyorlar. Sanki o hiç ölmeyecek, hiç hasta olmayacak, onun başına bir şey gelmeyecek, bir an geliyor ki eyvah ama iş işten geçti. Diğer âlemin gümrük kapısı olan mezar açıldı mı senin için, geçmişte ne varsa oldu bitti! 

Yunus diyor ki:

 Yol odur ki doğru vara,

 Göz odur ki Hakkı göre,

 Er olan alçakta dura,

 Yüceden bakan göz değil.

Ne güzel söylüyor.

Bizim Hacı Bekir Sıtkı Visali Hz.; “Herkes yahşi biz yavan, herkes buğday biz saman” der.

Yedi yüz yılda bir gelen Kutbul Zaman bu adam. İyiliğe karşı iyilik herkes yapar. Kötülüğe karşı iyilik yapacaksın.

 İyiliğe iyilik herkesin işi,

 Kötülüğe iyilik er kişinin işi,

 İyiliğe kötülük şer kişinin işi.

Bunları düstur edineceğiz kendimize, bunların farkına varacağız. Yani nefs neyi istiyorsa, yanlıştır. Neyi istemiyorsa, onu yapacaksın. İnsanın mizanı kendi içinde zaten. Oraya, buraya, felana sormaya gerek yok!

Seni gece gündüz ebedi cehennem azabına çekmeye çalışan bir melun. Biz ama bir ömür onun kuklası oluyoruz. Ona hizmet ediyoruz. Namazda olmayacak şeyleri aklımıza getiririz, zikirde olmayacak şeyler aklına gelir. Bu kadar nankör, aşağılık, pislik bir şey bu nefis.

Ashap bile; “Ya Resullulah, namazda aklımıza öyle şeyler geliyor ki ölmeyi yeğleriz” diyor.

Peygamberimiz cevaben; “Vesvese, imanın ta kendisidir.”

Yani sende iman olmasa, o gelmez demek istiyor. Şeytan senden çok değerli bir şeyi çalmak için uğraşıyor. Ama bu demek değildir ki ömürboyu o vesveselerle namaz kılalım. Adım, adım, adım hepsinden arınmak lazım. Arınır da yani “kişi, arınmaz” diye bir şey yok.

Ya ben şöyle bir âleme bakıyorumda, Yaradan’ın ne kadar büyük lütufları var. Geçen yirmi beş gün yağmur yağdı. Gece 2’de, 3’te yağmuru seyrediyorum. Bir fırtına var, ağaçların dalları kırılıyor. Ya neden o yağmur taneleri birbirine karıştıramıyor? Gel ibret alma, gel ağlama. Rüzgarın o yağmur kütlesini var ya bir deniz gibi bir araya getirip düşürmesi lazım. Ağaçları kıran, binaları söken fırtına, o küçücük yağmur tanelerini bir topak haline getiremiyor. İşte, baktığını görecen! Bunlar Allah’ın lütufları. “Ona karışma” dedi, bitti!

Allah; “Biz bir şeye ‘Ol’ dedik mi olur” diyor. Ve buna benzer her şey ortalıkta apaçık var zaten. Tabloda çizilmiş. Bu dünyadaki tabloda var.

Ağaçları söken o rüzgâr nasıl olurda, o damlaları birbirine karıştırmaz. Karıştıramıyor işte. Neler, neler… Yeter ki insan görmek istesin. Yani; nefsin etkilediği gözle bakarsan, bunların hiçbirini görmezsin. Bunların önemi yok gibi gelir sana. Ama hikmetle, himmetle, ibretle bakarsan her şeyin farkına varırsın. O zaman âlemin kabuğunu kırmış olursun. Cevizin kabuğunu kırdın, içini görmeye başlıyorsun. El karda, gönül yarda olacak. Yani el karda; dünyada, gönül yarda; Allah’ta olacak!

 

————————————————-

NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.

#müflis #tefekkürkapıları #tefekkür #şirk #gizlişirk #dinisohbet 

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Yorumunuzu yazınız
İsminizi yazınız