Cenab-ı Hak’tan İsteyin!

0
2090

Bu hadis-i şerifin ehemmiyeti çok büyüktür. “Kulum Ben’den isterse veririm, istemezse gazap ederim”. Nefis “Yarabbi hadi bakalım göster kendini, hadi bakalım göster bakalım, hadi bakalım göster kendini…” Bu sefer bıkkınlık usanç geliyor… “Ee hani verecektin diye vaat ediyorsun, hem vermiyorsun!” diyoruz kendi kendimize. Bu çok yanlış, çok yanlış…

Bak kendisi söylüyor, Allah; haşa yapmayacağı şeyi söylemez, “Kulum Ben’den isterse veririm, istemezse gazap ederim” diyor, “Ben’den ümidini kesen müminden, Ben’den ümit var olan kafir daha hayırlıdır” diyor. Bak şimdi ümit kesmeninde ne kadar yanlış olduğunu anlıyoruz. Yahu dur bakalım, şunu gördün, al bakalım kulum, bunu gördün, al bakalım kulum, bu O’nun şanına yakışmaz ki zaten. Şimdi bakın burada çok ince bir nokta var.

Dünyanın 1000 yılı, Allah’ın 1 günü diyoruz. Biz Allah’tan istedik veya ister göründük yani “Sen bilirsin!” gene dedik. Ne oldu bir yıl oldu Allah’ın zamana göre bir saniye değil ki bu birinci madde, ikinci madde; Allah mümine hemen vermiyor.

Peygamber salatu selam Efendimiz diyor ki bir hadis-i şeriflerinde:

Mümin Allah’tan bir talebi olduğu zaman meleklere der ki; “Biraz verme, biraz geciktir”. Allah’ın birazı bizim ömrümüzden fazla. “Verme biraz, yalvarsın. Ben onun sesini duymak istiyorum”. “Kafir istedi mi ‘Hemen ver defet bunu, buradan kapımdan, Ben bunu duymak istemiyorum” diyor. Bunu Peygamberimiz haber veriyor bunları bile bile; “Bu olmadı!” olmayacak zaten bu!

Böyle olacak çünkü. “Kim ki Ben’den isterse veririm, istemeyene de gazabımı indiririm.” Allah’tan istememek günahlardan.

“Kıt kanaat geçiniyoruz ya öyle gideriz…” demek günahlardan. İşte Allâhu Teâlâ’nın kendisi diyor ben söylemiyorum, “Kim ki Ben’den isterse veririm, istemeyene de gazap ederim”. Yani Allah’tan istemek ibadetin önemli bir kısmı. Burada ne oluyor? O Rab oluyor, O veren oluyor, O cömert oluyor, O himmet sahibi oluyor, O merhamet sahibi oluyor, O lütuf sahibi oluyor, O kerem sahibi oluyor. “Veren el, alan elden hayırlı.” O’nun eli her zaman hayırlı!

Birçok şeyin ifade şekli açığa çıkıyor, buna istinaden, hangimiz beş vakit namazdan sonra “Yap bir kıyak!” diyoruz, diyor muyuz? İşte bu yanlış, bu suç, hata, bizde diyoruz, “Ahmet’e, Mehmet’e ver ama bana da sen bilirsin verir misin, vermez misin?” diyoruz. Öyle değil, “Sen benim Rabb’imsin, ben senden istiyorum!” demeliyiz.

Şeyh Muhyiddin Arabi Hazretleri’nin babası Abdülkadir Geylani Hazretleri’ne gelmiş, ne demiş; “Bana” demiş, “Bir erkek evlat lazım.”

Abdulkadir Geylani Hazretleri; “Allah’tan iste!” demiş.

“Vallahi sen kimden istersen iste. Ben, senden istiyorum! Ben senin kimden isteyeceğini bilmem!” demiş, “Ama ben sana geldim, senden istiyorum.”

“Be mübarek Allah’tan iste!”

“Hayır!” demiş.

“Ben senden istiyorum.”

Bir daha demiş; “Allah’tan iste!”

“Ben senden istiyorum!” demiş.

Hazret bakıyor Levh’e, öyle yaratılacak bir adam yok! Allah’ın Levh’ine bakıyor, dönüp adama bakıyor; perişan olmuş, üç aylık yoldan Endülüs’ten gelmiş. Bir daha bakıyor yok… Bir daha bakıyor, ona acıyor bir daha bakıyor. Dayanamıyor şöyle; “Vallahi” diyor, “Sen’den koparıp alıyorum!” Allah’a, “Yok ama yarat!” diyor, “Yarat artık!”

Çok perişan bir adam. Allah’a nazı geçiyor, duasını kabul ediyor, eli havadayken “Gel!” diyor, “Sırtını sırtıma daya.”

Adam dayayınca bir enerjinin aktığını hissediyor. Döndüğü gecede Muhyiddin Arabi Hazretleri’ne hamile kalıyor annesi. Onun için Muhyiddin Arabi Hazretleri, Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin “manevi evladıdır” derler.

Şimdi bak, adamdaki azme bak, “Sen kimden istersen iste!” diyor. Bu lafla Allah dostu olduğunu biliyor, “Sen alırsın, ben alamam, ben sana geldim, sen ne yaparsan yap, nerden koparırsan kopar ama benim hacetimi gör!” diyor. Allah’tan da böyle istemek lazım, işte biz bunu yapmıyoruz, bunu yapmamakta ayriyeten bir yanlış.

Rabbena atina fiddünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve kına azabennar.” O da çoğu zaman kalp yad ellerde! Böyle değil, samimi olacak. “Ya Rabb’im, sen yaratansın, sen güçlüsün, sen zenginsin, Ganisin.” Yani işte demiyoruz, demek lazım; bizim başka el açacağımız yok ki! Ama biz istiyoruz ki hemen olsun, aceleciyiz.

“Eğer Ben’im şiarımda acelecilik olsaydı” diyor bir hadis-i kutside Cenab-ı Hak; “Suç işleyen kulu cezalandırırdım bir haftada kimse kalmazdı!” diyor. Acelecilik şeytandandır!

Böyle değil işte, Allah’ın yasaları, Allah’ın acelesi yok! Allah’ın sabrına sabretmekte her baba yiğidin harcı değildir.

Cenab-ı Hak’kı Peygamberler dahi hakkıyla bilemiyorlar, bilinmesi mümkün değil zaten.

Şunu biliyoruz Allâhu Teâlâ o kadar iyi ki, iyilik kelimesi O’nu ifade etmez. Diyor ki; “Kim ki Ben’i zikrederse,  hafi (sessiz) olarak, Ben onu hafi olarak zikrederim.”

Şimdi Allah’ın büyüklüğüne bak! Sen Allah’ı zikrediyorsun, O’da seni zikrediyor.

“Kim Ben’i açık açığa bir toplumun içinde zikrederse, Ben onu daha hayırlı bir toplumda açık olarak Zikr’ederim.”

Sen, ben neyiz ki zikredilecek, şu büyüklüğe bak! Allah’ım ne kadar iyi biri. Bu kelimeler ifade edilebilir mi mümkün mü? Âlemleri yaratan ki O’nu zikredeni zikrediyor ve bir yerde tembihliyor, “Habib’ime salavat getirin, Ben’de getiriyorum” diyor. Ne dehşetli kelime bu…

Şimdi gel anla O’nun cömertliğini, büyüklüğünü. Bir anlamaya uğraşın. İnsanın aklı, havsalası almıyor, o kadar yüce bir Allah ki, O’nu tahayyül etmek çok zor.

“Zikredeni Zikrederim” diyor, “Zakir, zikreden Ben’im yol arkadaşım gibidir” diyor, “Veli’ler Ben’im dostlarımdır” diyor.

Şimdi mümine, dervişe, Veli’ye verilen değeri düşün! Hangi akıl, havsala alır? Hepimizin dertleri bu değil, para, senin inşaatın yarım kalıyor, benim mazotun bitiyor, onun karısının mantosu eksik… Dünya bu zaten, başka bir şey değil ki! Allah verecek, mutlaka ama Allah’ın bir günü dünyanın  bin yılı olduğuna göre, bizim 1 sene, 1,5 sene ya da 6 aylık bir zamanımız saniye bile değil.

Öyle olunca o kutsi hadis ister istemez gündeme geliyor. “Kim ki Ben’den isterse veririm, kim ki istemezse gazap ederim!” diyor.

İşte biz istemediğimiz için bu hallere düşüyoruz. Demek istediğim bu, biz adam gibi istemiyoruz, Allah’ın gazabına uğruyoruz. Adam gibi isteyeceğiz. “Ya Rabbi, sen her şeyin sahibisin…” Bir kere vermedi diye küsmeyeceğiz. Kimisi küser. “Ben sana alındım…” der. Ya sen kime alınıyorsun, kime delikanlılık taslıyorsun, kime kafa tutuyorsun? Sen hep “Eyvallah!” diyeceksin. Vermedi mi yine isteyeceksin; “Yarabbi, ben dilenciyim kapında, bak avucumu açtım, boş çevirme beni. Ben bile kapıma bir dilenci gelse, boş çevirmiyorum ki, ben kul iken boş çevirmiyorsam, senin şanına bu avuca bir şey koymak düşer.”

Mevlana’nın dediği gibi; “Şöyle koy bakalım bir şey” diyecen. Ya böyle samimi isteyecen Allah’tan. Biz bunu yapmıyoruz, gazap ediliyoruz… “Kim ki Ben’den isterse veririm, istemezse gazab ederim!” diyor.

Salatu selam Efendimizin bir hadisi aklıma geldi.

“Her nefsin bir himmeti, bir de gayreti var” diyor. İşte Allah’tan istemek himmet kısmı, Allah’a ibadet etmek himmet kısmı, Allah’ı sevmek himmet kısmı, Resûlullah’ı sevmek himmet kısmı, “Rabbena atina fiddünya haseneten” yani dünyanın hasene kısmının tamamı himmet kısmı.

Ne diyor salatu selam Efendimiz; “Her nefsin bir himmeti, bir gayreti var.” Yapılan her türlü iyilik, ibadetitaat. İbadet deyince biz namazla oruçla zekât vs. değil sadece. Bir güzel sözde sadakadır.

Salatu selam Efendimiz; “Sabah namazını kılıp, işine gidip, bütün gün çalıştığı aynen ibadet gibidir” diyor. Bunu ben söylemiyorum, salatu selam Efendimiz söylüyor, bir insan namazı kıldıktan sonra abdesti ne kadar muhafaza ederse. Eğer o abdesti muhafaza ettiği dönemde, gıybet etmiyorsa, birine sövüp saymıyorsa, birinin namusuna bakıp, kalbinden ıvır zıvır geçirmiyorsa, konuştuğunu hayır konuşuyorsa, “O namazın devamı gibi ecir alır” diyor. Bunlar bu hadisin hep himmet kısmına giriyor işte, biz o hadisin himmet kısmına samimi olarak sarıldığımız zaman, güncel hayatımızda namaz kılınıyor, işe gidiliyor, o sevaplar alınıyor ama bundan haberimiz yok! Tabii bunlar kaydediliyor ve bu sevaplar Allah katında büyütülüyor. Allah’ımız çok cömert.

Şöyle ki bugün nasıl bir fidan dikiyorsun, yıllar içinde koca ağaç oluyorsa, Allâhu Teâlâ’nın katında yükselen her hayır, haseneyi Cenab-ı Hak sanki ekilmiş fidan gibi durmadan büyütüyor, büyütüyor, büyütüyor, ne hale geliyor!

Hadis-i şerifte ne diyor; “Kul ‘Sübhanallah’ dese samimi olarak, yerle gök arası sevap getirir.”

Sübhanallah” çok büyük zikirlerdendir. Şimdi burada himmet kısmını, amelleri göz önüne getirdiğimiz zaman, burada bizim iki tane çok büyük eksiğimiz oluyor. Biri tevekkül, biri de dua istemek. Bu ikisinden uzağız. Biz hep nefsimize emekli maaşı alıyoruz yetmiyor, “3 gün çalışsak mı? Şunu yanında çalışalımda bir ek gelir olur veya başka güncel bir iş yapalım da, falanın fayansını yapayım da, oradan bir de ek gelir gelsin vs…” bunlar var. Bunlar nefsin ikinci kısmı, gayret kısmına giriyor.

Himmet kısmından ayrıldı, niçin? Tevekkül edilmedi. Orada niçin Yaradan’dan istenmedi?  “İstemeyene gazap ederim!” diyor!

Biz dedik; “Dervişiz, zikir fikir ibadet yaraşır, Yaradan iyi kötü bir ekmek vermiş bize.”

Peygamber Efendimiz öyle demiyor ki! “Benim dönemimde Ashab’ım içinde fakirlik saadettir ama ahir zaman ümmeti için zenginlik saadettir.”

Bir çorba, bir hırka devri değilse, biz ne yapacağız? Bizi Yaradan’dan isteyecez. Bıkmadan, alınmadan, kırılmadan, darılmadan… Birçoğu namazı tavırla kılar! Bunlar yanlış.

Allâhu Teâlâ hiçbir mümini boş çevirmez ama bir zamana yayar. Bizim için bu uzundur ama O’nun için kısadır ve belki de o zaman da bizim bilmediğimiz bin türlü hikmet, hayır gizlidir, biz göremeyiz.

Diğer bir ibadette, “Dua ibadettir” diyor, “Yaradan’a açılan el, duadır” diyor. “Omuz hizasına kalkan el duadır” diyor. Hiçbir şey söylenmesen dua için açıldı. Avucuna bir şey konulacaksa, omuz hizasına kaldır Yaradan’a elleri… İslam’da ruhbanlığa yer yok.

“Ya Rabbi, ben elimi sana açtım, koy avucuma bir şey ne koycaksan.” Biz bunu yapma da geciktik. “İstemeyene gazap ederim” diyor, üstüne basa basa söylüyorum…

Biz cemiyetler olarak bu tehdide mazhar olduk. Sen, ben, o değil. Şimdi bakın, çok zengin bir baba düşünün, malı, mülkü var. Onun küçük oğlu gelip dese ki; “Baba bana 100 lira, 50 lira ver.” Babada cömert bir baba. O adam üzülür mü, sevinir mi, ne yapar? Seve seve verir, avucuna koyar, var zaten, gani. Bu bir misal. Cenab-ı Hak baba değildir. Baba, oğul, kutsal ruh bunlar şirk ehli oldu. Allah çok zengin, çok cömert, merhametli, kullarını çok seviyor. Bu kadar merhametli iken, açılan el boş dönmez ama Allah’ta elini indirmeden avucuna koyacakta değil yani. Bu iki şeyin bilincinde olacağız, istemede ısrarcı olacağız.

Azmi Baba ne diyor?

Bilirsin ben kulum, sen Sultanımsın

Dilde zikrim, kalbimde tercümanımsın.

İşte bu şuurla, bu çok samimi bir şuur ama bu şuura ulaşınca da Allâhu Teâlâ’ya diyor ki; “Değil yedi cehennem, yüz bin cehennemin olsa korkmam birinden,  Rahman ismi nazil değil mi senden?”

Nasıl diyeyim adam Allah’a yaklaşmayı biliyor ve Allah’a söylemeyi biliyor “Rahman ismi nazil değil mi senden?” diyor.  Rahman’sın işte, o samimiyeti bulup…

Allâhu Teâlâ’da diyor ki Musa (a.s.)’a kutsi hadiste:

“Ya Musa! Atının torbasına koyacağın arpayı dahi Ben’den iste” diyor. “Ben’den iste, başkasından isteme!” diyor. İşte biz bu şuuru kaybettik, uzun yıllar belki babalarımız kaybetti, belki dedelerimiz kaybetti. Onlar kaybettiği içinde öyle bir örf, adet, anane bize ulaşmadı. Ne oldu bizde de bu geçmiştekiler gibi kayıpta kaldı, biz bu günlere geldik. Onun için inşallahu  Rahman bundan sonra, hep beraber Rabb’imizden adam gibi isteyeceğiz.

Yunus öyle diyor:

Yarabbi mülk senin,

Mülk senindir Kerem kânı

Kimsenin olmaz Allah’ım”

Bizimde olmayacak, bırakta biraz bekçiliğini yapalım, hamallığını yapalım, uğraşalım bir taraftan. Yani Allah yolunda kullanmak lazım.

“Kim Ben’den isterse veririm, kim Ben’den istemezse ona gazap ederim.” Kutsi hadis direk, Allâhu Teâlâ’nın kendisinden. Hakikatende öyle. Geçmişimize bakalım, bu hadisin getirdiği mesaja uygun yaptık mı yani? Ben yapmadım şahsen, yapan varsa helal olsun. Benim aklıma bile gelmedi. Nasıl? Mutlaka alacağım! Nasıl hacı abiden 100 kağıt, 50 kağıt isteyip, alacağımdan emin isem, işte bu kadar güvenerek Allah’tan istemek. Allah zengin, Gani, cömert niye vermesin ki! Bu şuurla istemiyoruz da ondan.

“Bir şey de şüphe ederseniz, o duayı hiç etmeyin!” diyor, bir de dua ederken diyor salatu selam Efendimiz; “Mutlaka kabul olacak inancı ile yapın. En ufak acaba gördün mü, o dua yerine ulaşmaz”. Bu kadarda samimi olmak gerek. Cenab-ı Hak yalnız dünya isteyene kızar, yalnız ahireti isteyene de kızar.

Şimdi Allâhu Teâlâ’nın orada kastettiği olay, biz size rızkınızı veriyoruz,  siz sizi azdıracak ateşe götürecek şeyler istiyorsunuz,  yalnız dünya isteyenlere söylüyorum.

İsterken Allâhu Teâlâ’dan yani; mal mı istiyorsun, para mı istiyorsun, şifa mı istiyorsun, bir derdine çare mi istiyorsun, kiradan kurtulmak mı istiyorsun, mutlaka iki yönlü isteyeceksin; “Ya Rabbi, bana bir helal bir rızık kapısı aç, yani bana bol verirsen, senin yolunda harcamayı nasip et. Senin dinine, Habib’ine, senin kitabına hizmeti nasip et.” İşte bitti dünya şerri. Ne oldu iki taraflı oldu.

Allah yarının ibadetini senden istemiyor, benden de istemiyor ama biz yarın değil, taa ileriki senenin rızkını istiyoruz.

İşte bir şey isterken, onun da muhasebesini yapacağız. Biz istiyoruz, ne için istiyoruz? Müslüman kefereye boyun eğmesin diye istiyoruz. Nefsin için istersen bu işte hadisin ikinci kısmına muhatap olursun.

 

———————————————

NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.

#ŞeyhMuhyiddinArabi #MuhyiddinArabi #Allahtanisteyin #istemek #samimiyetleduaetmek #dua #dinisohbet 

CEVAP VER

Yorumunuzu yazınız
İsminizi yazınız