“Ahir Zamanda Ümmetime Sarı Ve Beyaz Lazım!”
Hz. İsa ne diyordu?
“Ya meyit, Allah’ın izniyle kalk!” diyordu. Ve mezar yarılıp kalkıyordu.
Abdulkadir Geylani Hz., papaz ile karşılaşınca ne dedi?
“Sizin Peygamberin yaptığını yaparsam bizim Peygamberimizin büyüklüğüne inanır mısın?” dedi.
“Tabi!” dedi.
Papaz çok eski bir mezar seçti. Geylani Hazretleri mezarın başına gitti ve sordu.
“Sizin Peygamberiniz ölüyü kaldırırken ne derdi?”
“Allah’ın izniyle kalk!” derdi.
Hazret; “Ya meyit, Allah’ın izniyle kalk.”
Mezar yarıldı, Allah’ın izniyle kalktı. Bak, bin yıl evvelki de aynı söz şimdiki de aynı söz, eğer; aynı inançta, aynı şuurdaysan. Yani burada; Müslümanın “adam sende” deme zamanı değil artık, kalkıp yürümesi lazım.
Onun için, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin dediği, “Ahir zamanda ümmetime zenginlik lazım. Sarı ve beyaz lazım!” diyor. Benim zamanımda, fakirlik saadetti. Ahir zamanda da zenginlik! Müminler için. Ve biz o günlere gelmişiz. Artık ben öyle zannediyorum ki, bundan sonra Müslüman bu ülkede yürüyecek, onun için bu devirde para lazım, gerçekten çok ihtiyaç var. Ha o günleri yaşamıyoruz artık.
Peygamberimizin zamanında asrı saadetti. Fakirlik mutluluktu, dert yoktu, tasa yoktu, elektiriği, suyu kesilmiyordu. Ama bugün öyle değil. Bugün zillet; bütün alimler öyle diyor “Zillet, kafirlik ile yan yana yürüyen bir yol”.
Bugün, zillet dönemi değil. Artık Müslümanın “Bu dünyanın nimetlerinde benimde hakkım, payım var!” demesi lazım, demeli yani!
Bizim Uşşaki’nin eski büyüklerinin güzel bir sözü vardır. “El karda, gönül yarda” der. El dünya işinde olacak, gönülde yarda olacak; Allah’ta. Bugün müminin hali bu olmalı. E durmadan, her gün yokluk yokluk… Kim çekiyor? Bakıyorsun, geneli Müslüman. E kardeşim, devamlı yokluk, zillet kişiyi içine kapatır, içe dönük bir adam olur.
Ondan sonra, dünya yansa umurunda olmaz. Cemiyetten, konudan, komşudan, akrabadan çekilir. İçe dönük bir hıyar olur, gider. Artık, bunları Müslüman’ların aşması gerektiği bir dönem. Dünya değer olarak bir soğan yaprağına da değmez.
Allah Celle Celaluhu Hazretleri:
“Bu dini yaşayın, yaşatın, yayın. Bu dini insanlık nizamına perçinleyin ki, siz bunları yaparken ne kaybederseniz, kaybedin, Allah bunları satın alır. Allah, sizin müşterinizdir. Allah size bu kaybettikleriniz karşısında cenneti verir” diyor. Bu emir, bu rica değil. Allah rica etmez, Allah’ın şanına rica yakışmaz, zaten! O, âlemlerin Rabbi’dir. O, emreder!
E biz, bugüne kadar buna kulak astık mı? Doğru düzgün asmadık. Biz doğru düzgün asmadığımız için bize de doğru düzgün gelecek şeyler ulaşmadı. Yani ne arıyorsak, yine kendimizde arayacağız. Yoksa, Allah çok zengin.
Şimdi, artık uyanma zamanı, artık durma zamanı değil.
Onun için Allah’ın izniyle. Mutlaka sıkıntı çekilmesi lazım. Bazı sıkıntılar, ilaç kadar insana yararlıdır. Bir sıkıntı dönemi, mutlaka olması lazım. Çünkü; Allâhu Teâlâ’nın Adetullah’ıdır. Laftan almayan adamı halden aldırır. Bu da Allah’ın “Rab” sıfatından, terbiye eden, öğreten, mecbur eden. Yani, sana evire çevire dediğini yaptırır.
E şimdi Allah razı olsun. Allah’ın Kât’ında müminler değerli varlıklar, müminleri Allah seviyor. Onun için, Kur’ân’da bize birçok şey sunmuş, hediye etmiş, nasihatta bulunmuş. Bugün cennet için sermaye vermiş elimize, nimet içinde sermaye vermiş elimize. İyi de kullanıyor muyuz?
Cennetin sermayesi “Kelime-i Tevhid”dir.
“La ilahe illallah.” Bu cennetin sermayesidir.
Cennetin hazinesi ise; “La havle velâ kuvvete illâ billâhil Aliyyul Azîm”dir. Zikri tamamlayıcı da bütün Peygamberlerin zikri olan da “Sübhanallahi velhamdü lillahi vela ilâhe illallahu vallahu ekber.” Yemin ediyor Allah’ın büyüklüğüne, şanına.
Nimetin sermayesi ise, “Elhamdüllahi Rabbil âlemiyn” şükürdür. “Elhamdüllah”tır. E şimdi, biz nimete şükrü unuttuk. Kelime-i Tevhid’i söylüyoruz dilimizle ama kalp yadellerde. Bu sıdkı sadakatle olacak.
Şimdi, Bayazîd-i Bistâmi Hazretleri bir arkadaşıyla bir yerden, bir yere yolculuk ederken, müezzin ezan okuyor. Bayazîd-i Bistâmi bakıyor,
“Şu yalancıya bak be!” diyor. Yanındaki irkiliyor.
“Ya Hazret, bu ne biçim söz?”
“Vallahi billahi, yalan söylüyor.”
“E bunun yalan olmayanı nasıl?”
“Bak,göstereyim!”
Hemen yanında bir kaya varmış. Kayanın üzerine çıkıyor.
“Allahu ekber!” deyince kaya, su gibi olup eriyip gidiyor, iniyor.
“Ya bende yalancıymışım ya!”
“Ne oldu?”
“Benimde erimem lazımdı!” diyor.
Burada bir sıtkı sadakat söz konusu yani takva.
Hallacı Mansur Hz. bir gün Kâbe’de bir siyah taşın üzerinde oturdu, bir ay sonra kalktı ki oranın sıcağını biliyoruz. Vücudunda sıcaktan eriyen ter taşların üzerinden aktı, gitti. Dediler ki:
“Hazret burada oturup kaldın?”
“Vallahi Allah’tan öyle utanıyorum ki, belimi doğrultamıyorum” diyor. Veli’ye bak. İmana bak. Bu adam, Allah için, neyden çekinir, neyden korkar?
Zikir Farzdır
Onun için, nimetin sermayesi çok şükürdür, Elhamdülillah. Allâhu Teâlâ’nın katıksız sevdiği insanlar vardır yeryüzünde. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bunları sayar birçok hadiste.
Allâhu Teâlâ’nın meleklere övündüğü insanlar vardır. “Bakın, şu kullarıma!” der. Birinci derecede, Allâhu Teâlâ’nın övündüğü kullar gece uykusunu terk edip, O’nun zikrine oturanlar.
Zikir farzdır. Zikir, farz-ı ayn’dır.
Ahzab Sûresi, Ayet: 41; “Ben’i çokça zikredin.” Eder misiniz? demiyor. “Edin!” diyor. Emir ve hüküm var.
Arkadan gelen 42’inci Ayet; “Ben’i sabah, akşam tesbih edin.” Burada neyi anlıyoruz? Zikrin farz olduğunu anlıyoruz. “Namazı dosdoğru kılın!” diyor. Kelimelerin arasındaki fark ne? İkisi de emir değil mi? Öyleyse, zikir nasıl farz olmaz. İşte Kur’ân orda.
Peki, ne dedik? Allâhu Teâlâ’nın meleklere övündüğü kul! Uykusunu bozup, kalkıp O’nun zikrine oturanlar. Allâhu Teâlâ; “Gelin, bakın, bu adam güzel karısından ayrıldı, yumuşacık döşekten kalktı, uykusunu terk etti, sırf Ben’im rızam için abdest aldı, bak, Ben’i zikrediyor. Ben bu kullarımı affettim, Ben bu kullarımı cennete alacağım, sizde şahit olun” der, melekleri şahit tutar. Ne dedik? Allâhu Teâlâ’nın iftihar ettiği kullar ve Allâhu Teâlâ’nın rahmet nazarıyla baktığı kullar. Bunlar kimler?
Alimler, talebeler, cömertler… Cömertler, cömertleri Cenab-ı Hak, Veli’ler gibi tutuyor. Hatta bir kutsi hadiste, Cenab-ı Hak tarafından gönderilmiş kutsi hadiste:
“Cömertlerin hatalarını dilinize dolamayın!” diyor. Cömert insanın hatasını dahi konuşmayı yasak ediyor. Ve arkadan gelen hadiste de “Cömertlerin rızkı, Arşı Ala’ya kadar açıktır.” Mutlaka Allâhu Teâlâ onlara birşey sunar. Allâhu Teâlâ’nın rahmet nazarıyla baktığı kullar; alimler, talebeler, cömertler!
Peygamberimiz şöyle diyor; “Mahkeme-i Kübra’da; alimler ile Peygamberlerin arasında bir derece fark vardır. Yani hemen hemen aynı safta gibidirler.
“Alimin uykusu, cahilin nafile ibadetinden faydalıdır” diyor, “Alimin mürekkebi şehidin kanından ağır basar” diyor Mizan’da, “Ya Alim ol, ya talebesi ol, ya onları seven ol yada onları dinleyen ol. Eğer; bu dört zümrenin dışındaysan, ateşe hazır ol” diyor.
Yani, ilmi çok övmüştür Cenab-ı Hak, Cenab-ı Peygamberimiz hatta bir hadis-i şerifte; “Bir Alimle çok sıkışık bir yerde oturmuş sükut halindeysen bile büyük hikmetler zuhur eder. Kişi büyük ecirler alır” diyor.
Biliyorsunuz Peygamber Efendimiz, o cahiliye döneminin Ashap’larını ne ile Ashablık Makamı’na getirdi? Dini ve ilmi sohbetler ile. Bunlarla, o cahiliye döneminden ki, kendi kız çocuklarını diri diri gömerdi onlar. Meşhur putlara tapıyorlardı. İçki, sudan çok içiliyordu. Arap’lar şarabı çok severlerdi. Burada neyi anlıyoruz?
İlim, Yunus’un deyimi ile:
İlim, hilim bilmektir.
Hilim, kendin bilmektir.
Ya sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır.
İşte, bütün şey burada düğümleniyor. İlim ile yumuşaklık bir araya gelmişse, sütün içine bir kaşık maya girmiştir, yoğurt olmaya adaydır artık. Eğer ilimde, hilim yoksa, o hayırlı ilim değil, şeytanda da var o ilimden. Eğer sana ilim ulaştığı halde, müminlere karşı katı dilliysen, sen düpedüz melunsun. Allah’ın en buğuz ettiği kişi, yine alimlerden çıkar. Gösteriş yapan alimler. “Bak, ben ne kadar biliyorum” gibisinden. “Allâhu Teâlâ Mahkeme-i Kübra’da bunların yüzüne hiç bakmaz. Bunlara rahmet nazarıyla bakmaz. Bunlarla hiç konuşmaz” diyor hadis-i şerif.
————————————————–
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#HallacıMansurhz #BeyazıtBistamihz #Beyazıtbistami #HzPeygamber #MahkemiKübra #buguz #zikir #zikr #ilim #alim #hilim #altın #para #rızık #dinisohbet
Allah razı olsun.
Allah cümle müminlerden razı olsun inşaallah.