Zaman; Allahu Teâlâ’nın varlığının delillerindendir. Ayet-i Kerimesinde de bahsettiği gibi Vel Asr Suresi’nde, Vel Asr, “Asra yemin olsun ki,” diyor Allahu Teâlâ. Tabi bu asır, asırdan maksat bizim zamanımıza göre. Bin günümüz; Allahu Teâlâ’nın bir günü. Adem Aleyhisselam ile Peygamber Efendimizin arasında geçen zaman altı bin yıl. Bir de bunun daha önceki evveliyatı var. Kur’ân-ı Kerim’de Allahu Teâlâ; “Ben insan yaratacağım” diye buyurduğunda melekler ne demişti ona; “Ya Rabbi sen yeryüzünde kan dökecek, fesat çıkaracak insanı mı yaratacaksın?” Yani bu bizim Adem Aleyhisselam; son 21. Adem. Daha evvelden Dünyaya 20 defa daha Adem Allahu Teâlâ yarattı. Tabi bunu Kur’ân-ı Kerim’de bahsetmiyor, kapalı olarak anlatılıyor. Yoksa melekler şahit olmuş ki kan döküp ve fesat çıkardıklarına dair insan onu, “Onun için mi yaratacaksın?” diye Allahu Teâlâ’nın nidada bulunuyorlar.
Allahu Teâlâ ne diyor? “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim”. Allahu Teâlâ zamana yani asra yemin ediyor. Allahu Teâlâ’nın yemin ettiği, yemin etmiş olduğu ayetlerde büyük manalar ihtiva ediyor. Ve zaman nedir; akıp gidici olan bir şey yani; sabit olmayan. Zaman Allahu Teâlâ’nın varlığının delillerinden çünkü neden; Esmalarının tecellileri, manaları meydana geliyor bu zaman dilimleri içinde. Asır uzun metraşlı bir zaman.
Bir de Allahu Teâlâ bu zamanların kısa birimlerine de yemin ediyor. Mesela; geceye de yemin ediyor. Aydınlığa da yemin ediyor. Sabaha zaman dilimlerine de ayrıca yemin ediyor. Çünkü zamanın insanın üzerinde de negatif pozitif etkileri var.
Mesela üç vakitte namaz kılmak mekruh oluyor. İşte nedir o? Sabahleyin güneş doğduktan 45 dakika kadar namaz kılınmaz. Öğlenleyin en dik vakit olduğu zaman, bir de akşam Güneş batmadan evvel 45 dakika olan ki vakit. Yani bu zamanın bile bir ehemmiyeti, önemliliği var. Yani bir zaman bir de Allahu Teâlâ öyle muntazam yaratmış ki ne fazla hızlı ne de duran, ne de az akıp giden. Tam intizamında yaratmış. Çünkü; zaman hızlı bir şekilde akıp gitse mesela; önümüzde bir araba devamlı daire çizse bunu hızlı videoya aldığımız zaman ne olur bu; o arabanın nesnesini fark edemeyiz varlığını. Orada beyaz bir arabaysa beyaz bir nesnenin döndüğünü ancak anlayabiliriz. Ama ihtivasını anlayamayız, içeriğini. Zaman olduğundan durağan olursa, bu sefer de yere bir tohum eksek, tohum ya da filan onun yeşermesi bayağı uzun zaman alacak olduğu için yine o mahiyeti kavrayamayız. Zaman işte insana sermayesi verilmiş en kıymetli nesne.
Zamanında bir Allah dostlarından bir tanesi de bu Allahu Teâlâ zamana yemin ettiğinden dolayı bunun önemini anlayabilmek için düşünüyor bunu. Bir gün Mısır Çarşısı’nda dolaşırken hava sıcak orada bir buz satıcısı var, buz satıyor, işte bağıra bağıra; “Buzlarım var, gelin alın!…”
Adamda alışveriş yaparken onun sesinden rahatsız oluyor, dönüyor söylüyor, “Ya,”
diyor, “Niye bağırıyorsun, yani gören olacak bunu nasıl olsa, yani bağırmana ne gerek var?”
“Ama efendim,” diyor, “Benim bunu paraya çevirmem lazım çünkü; zaman her geçtiğinde bu eriyor, yani benim sermayemden gidiyor,” diyor. Adama orada dank ediyor zaman geçici akıllı olan insanda ne yapıyor? Şu andaki zaman geçiyor.
İşte bu zamanı neye çevirmek lazım; o adamın dediği gibi benim bunu paraya çevirmem lazım. İşte bizim zamanı niye çevirmemiz lazım, Ahiretliğimize. Yoksa zaman akıp gidiyor. Yani dün geçti, yarın belki, yaşadığımız tam şu an o da az önce geçti. Yani yakalayamıyoruz onu. Zaman; devamlı işliyor. Yani bu aynı şey gibi evine yüksek bir ısıtıcı takmışsın, elektrik saati nasıl dönüyor, habire dönüyor. İşte bizim zamanımız öyle hiç duraksağı yok, devamlı dönüyor. İşte akıllı olan insan ne yapıyor bunu kâra geçiriyor. Yani ahiretliğine yol yapıyor.
Çünkü; Peygamber Efendimiz, Ashabıyla muhabbet sohbet ederken, işte cehennemdeki olanların halinden bahsediyor; “İşte mecusiler pişmandır. İşte putperestler pişmandır. Kafirler pişmandır. En son,” diyor, “Müslümanlar da pişmandır.”
Ashab şaşırıyor; “Ya Resulullah, öbürlerini anladık ama” diyor, “Müslümanlar niye pişmandır?”
“Onlarda ahirette Allahu Teâlâ’nın izzet-i ikramını görünce oradaki Müslümanlarda pişman olurlar. Ki biz Dünyadayken her bir saniyemizi bile Allah’lı geçirmedik ya da Allah’ın hizmetinde ibadet-itaatında niye geçirmedik diye hayıflanırlar,” diyor, “Pişman olurlar. O izzet-i ikramı görünce Allahu Teâlâ’nın lütufluğunu”.
İşte dünya işlerinde pratik zeka diyoruz. Hani kısa zamanda pratik bir çözüm buldu, yani onu kâra çevirdi. Yani dünyevi rahatlık için. Yani zamandan tasarruf etti, çok kısa zamanda büyük kârlar elde etti. İşte insanoğlununda bu ahir hayatının kazancını elde edebilmesi için tabii bununda belli bir şartları var. Nedir bu; ilk 6’sı iman etmek. Bunlar hep nedir; gayba imandır. Allahu Teâlâ’ya iman etmek, meleklerine iman etmek, peygamberlerine iman etmek, kitaba iman etmek, kaza ve kadere iman etmek ve öldükten sonra tekrar dirileceğimize iman etmek.
Ondan sonra İslam’ın şartı geliyor. İslam’ın şartı; garibana, fakire 3, zengine 5. Ondan sonra namaz kılmanın farzları var; 12. 6’sı içinde, 6’sı dışında. Abdestin farzı var. Ondan sonra gusül etmenin farzı var. Teyemmüm farzı var. İşte bunları bilecek, öğrenecek ki yoluna devam edebilsin. Yani ahiretliğini kazansın. İman etmek ve imanın gerektirdikleri şeyleri yapabilmekle, ondan sonra işte kazanç kapıları başlıyor. İnsan ondan sonra bir şey yapmadığı halde de o zaman kazanç elde etmiş oluyor. Çünkü; Allahu Teâlâ, “İçki içme,” diyor, sen içki içmiyorsun kazanıyorsun. İşte “Kumar oynama” diyor, oynamıyorsun kazanıyorsun. “Gayrimeşru yollara gitme” diyor, onları yapmıyorsun ondan da kazanıyorsun. Yani insan Allahu Teâlâ’nın “Yapma” dedikleri şeyleri yapmadığı zaman da kazanıyor.
Allahu Teâlâ’nın insana yani mümin olan kişiye 1’e 10 sevap vermesi neden? Yaptığına karşılık veriyor, bir de yapmadığına karşılıkta; onun içinde hediyesi olarak veriyor. Bire on. Yoksa onun bir de üçleri var. Bir de kişi sufi, derviş olduysa, zakir olduysa ona daha da fazla veriyor Allahu Teâlâ. Yine diyor, “Zakirler Benim,” diyor, “Has kullarımdır” diyor. Şimdi has kuluna verdiğiyle, normal kuluna verdiği aynı olur mu! Peygamber Efendimiz; “Benim ev halkım gibidir” diyor. Sen çünkü Allah’a da zikrediyorsun. Ayrıyeten ekstraların var yani.
Allah; gani, cömert, bol bol veren, ihsan eden. Onun için işte insan nedir? Allahu Teâlâ’nın emirlerini ve nehillerini yerine getirir ve önder olarak da kimdir kılavuz, ayaklı Kur’ân olarak; Peygamber (s.a.v) Efendimiz. Ne kadar ona riayet edersek işte o zaman bizim kazancımız daha fazla olacak. Çünkü Peygamber Efendimiz ne diyordu; “Dua ibadetin özüdür” diyordu. Peygamber Efendimiz de günlük yaşantısında ne yapıyordu? Heran zikir ve dua halinde. Mesela evden çıkıyor Besmele’yle. İşte tuvalete girilecek, hangi ayakla girilecek, evden nasıl çıkılacak, elbise giyerken bir dua okuyor. Yani her anda Allah’ın zikri ve tesbih halinde ve dua halinde. Yani bunlarda işte güzel örnekler. Ona ne kadar yani tabi olursak, ne kadar uyarsak hem insanın yaşantısının kalitesi artar hem de o kadarda kafası ağarmaz yani “Çünkü o kendinden konuşmaz” buyuruluyor, niçin Allahu Teâlâ ona ilham ediyor ya da Cebrail vasıtasıyla öğretiyor yani en ufak bir şeyde bile.
Mesela sinek olayı var, bir yabancı bir kişi var, Peygamber Efendimizde sünnetlerinden
onu yani İslam dinini küçük düşürmek için sinek hadisini öğreniyor, işte; “Bir sinek yiyeceğinize düştüğü zaman onu komple batırıp çıkartınca yine onu içebilirsiniz ya da yiyebilirsiniz” diye söylüyor. Tabii o zaman 1400 evvel mikroskop mu vardı? Sineğin ayaklarındaki mikrobun panzehri de kanatlarında olduğu için “Komple batırıp çıkardığınız zaman yiyebilirsiniz” diyor. Yani her söylediği lafta muhakkak bir incelik ve insanoğlu içinde faydalı olan bilgiler mevcut. Kişinin aklı ermediği konu varsa, o zaman sıtk-ı sadakat Ebu Bekir (r.a) gibi ne yapacaksın? Sıtkı sadakat ile bağlanacaksın; “Vardır bir hikmet” diyeceksin. Yine dediğini yapacaksın yani ya da yaptığını yapacaksın. Mümin olan, derviş olan kişi zamanın değerini, kıymetini bilen kişidir. El karda, gönül yarda olan kişidir yani.
Allahu Teâlâ neydi, Leyl Suresi’nde; “Onda çünkü iyilik yani takva sahibi olmak isteyene ne,” diyordu, “Ona kolaylaştırır. En kolayı kolaylaştırır” diyor. “Zorlu ise ona, zor olanı kolaylaştırırız.” O da işte iman etmeyen kişi için. Yani seçim insanın kendinde. Mizan kendinde. Onun için herkes bu zaman sermayesinde ne ektiyse öbür taraflarda onu biçecek. Onun için insan zaman tarlasına ne ektiğini iyi bilmeli. Çünkü her ekilen bazen tutmaz. Kimiler ebter tohumdur. Nasıl Ebu Leheb o da hayır yapıyor da Allahu Teâlâ; “Onların yaptıkları hayr boşunadır” diye ayet indirince bunu söylediler, fiştiklediler Ebu Leheb’e.
“Senin,” diyor, “Bak, yeğenim böyle böyle…” diyor. “Yani sen hayır yapsanda o kabul olmayacakmış”. Halbuki onlar Allah’a inanıyor ama müşrik. Şirk koşuyorlar ayrıyeten. Ayrıyeten putlara tapıyorlar. Bunu Resulullah Efendimiz’e sorunca, o zaman inen ayeti okuyunca Peygamber Efendimiz, bu sefer başladı düşmanlıkları. “Ha madem bizim,” dedi, “Yaptığımız hayırlar kabul olmayacakmış.” Hem Allah tam manasıyla iman etmiyor. Hem şirk koşuyor, ortak koşuyor, dediklerini de yapmıyor. Bir de ondan karşılık bekliyor. Allahu Teâlâ ona Dünyadayken zaman tanıdı. Yani “O cehennemliktir” dedi. Ki o daha vefat etmemişti bile. Ki o yaşadığı halde yine de tövbe etmek nasip olmadı.
İşte ahirette de Allahu Teâlâ; “O Bizi tekrar geri gönderde sana işte uygun ameller işleyelim” diyenlerinde aynı akıbeti bu şekildedir. Çünkü bak Allahu Teâlâ, Ebu Leheb’de ömür daha zamanı varken dahi yine de tövbe etmek nasip olmadı. Eskilerin bir deyimi vardır. “Dere akarken suyu kovana dolduracaksın” diye işte bizim zaman deremizde devamlı akıyor.
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#LeylSuresi #AsrSuresi #zaman #asır #tövbe#insan #Adem #sinek #sinekkanadı #İslam #imanınşartı #iman #gaybaiman #EbuLeheb