“Dört kitabın manası bellidir bir elifte. Sen elifi bilmezsen bu halin nice okumaktır?” der Yunus Emre dizelerinde. Elif harfi; Allah’ın Tekliğini ve ezeli ve ebedi oluşunu ihtiva eder. Dört kitap da zaten Allahu Teâlâ’yı, Tekliğini ve birliğini, Allah’ı anlatmakta. Lam ise “La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah”ı temsil eder, anlatır. La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah.
La faile illallah; Allah’tan başka faaliyetleri yaratan yoktur. La mevcude illallah; mevcudatta Allah’tan başka ilah yoktur. La maksude illallah; bütün gaye, amaçlar Allah içindir. Ondan başka gaye yoktur demek.
La maksude illallah. La mevcude illallah. La galibe illallah. La matlube illallah. Allah’tan başka talip olunacakta yoktur. Yani hep nedir; Allahu Teâlâ’ya. Allahu Teâlâ’dan başka hiçbir şeyin olmadığını anlatmakta. Yani bütün yolları, bütün amaçları, bütün gayeler neye çıkıyor? Yine Allahu Teâlâ’ya. Elif, Lam, Mim. Mim; Muhammedun Resûlullah. İlk Allahu Teâlâ, Peygamber Efendimizin Nurunu yarattı; Muhammedun Resûlullah. Ondan sonra iman nuru, İslam nuru ve Müslüman nurundan gark olmuş oluyoruz. Allahu Teâlâ; “Ben gizli bir hazineydim, bilinmekliğimi diledim” dedi. “Ve kün fe ye kün” ile ne yaptı; Alemleri yarattı.
Biz daha önce neydik; “La”dık. Yani yokluktaydık. Allahu Teâlâ; “Kün fe yekün” ile nasıl bizi oldurursa, insandaki ise bu misal neyledir; insanın hayali iledir. O da hayaliyle oldurur her şeyi.
Ahiret hayatının benzeri ise bu dünyadır. İşte Allahu Teâlâ örnek verirken cennetteki nimetlerden, Dünyadaki işte yiyeceklerden bahsediyor. Irmaklardan, ondan sonra köşklerden, saraylardan ha bu Dünyadayken bir nebze gördüğümüz şeyler ama aynı onun gibi değil. Oradakiler daha güzel, daha mütekabil. Dünyadakiler ise örnek kabilinde. Yani oradaki hali bilmemiz için Allahu Teâlâ Dünyadan örnekler veriyor bize. Dört ırmak vardır cennette. Biri su, biri süt, biri bal, biri de şarap. Ama aklı giderici şarap değil, keyif verici, zevk verici bir içecek. Hoşluk veren.
İşte bunlar cennette “Bismillahirrahmanirrahim” yazısından “Bis”den bir ırmak akar. Allah’tan bir ırmak, Rahman ve Rahim’den de bir ırmak. Dört tane ırmak bu Bismillahirrahmanirrahim’den akar. İlk başlangıç noktaları Besmele’nin yazmış olduğu kitabenin altından akar.
İnsanın yaşamış olduğu hayatın misali ise rüyalardadır. Nasıl ki rüyalarda halbuki gözümüz kapalı ama biz; “Gördük” diyoruz. Rüyada gerçekçi yani onu hissediyoruz. Gidiyoruz, koşuyoruz, yapıyoruz. Ama onları bizzat kendimiz yapıyormuşuz gibi hissediyoruz. Ama halbuki yatakta yatıyoruz. Yani bu bir simülatör kullanımı gibi. Nasıl bir sürücü kursunda arabanın maketini yapmışlar. İşte gaz pedalı, fren tertibatı, direksiyonu. Arabayı kullandığı gibi hissediyorsun ama olduğun yerde kalıyorsun, aynı ya da bir uçak simülatörü gibi. Yani bizim harddiskimize ya da hafıza kartımıza o bilgiler yüklenmiş. Ve biz o hayatı yaşadığımızı zannediyoruz. Halbuki yaşanılan hayat içeride. Yani dışarıdakinden değilde, esas yaşadığımız hayat içeride olan. Yani bizim esas yaşadığımız iç alemimizde olanlar, dışarıdaki olanlar değil. Onlar onun bir örneği. Müsebbibi, misali yani. İşte insan bu harddiskteki yani; hafıza kartındaki senaryoyu da ruhlar alemindeyken Elestü bi-Rabbiküm‘de Allahu Teâlâ üç defa seslendi ruhlara; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye. İşte bu seslenişi kabul edenler oldu, etmeyenler oldu. Bir defa kabul edenler oldu, iki defa kabul edenler oldu, üç defa kabul edenler oldu. Bir de hiç etmeyenler oldu, bir de ilk defa ettikten sonra bir de vazgeçenler oldu; işte onlar münafıklardır. Hiç etmeyenler; müşrikler, puta tapanlar; ateistler, kafir; inkar edenler. Bir defa edenler Müslümanlar, iki defada da edenler dervişler, şehitler, abidler, zahidler, üç defada da edenler de Veliler ve Peygamberler. Yani bu senaryo orada çizildi. Herkes kendi isteğiyle oradaki Allahu Teâlâ’nın nidasına ve o senaryo yazıldıktan sonra işte buradaki harddiskinde onu uyguluyor insan. Ve o hitapta Allahu Teâlâ’ya secde etmeyenler ya da vazgeçenler o hitaptan tiksindiler ve o tiksintiden de Allahu Teâlâ cehennemi yarattı. Yani onlar kendi cehennemi, kendi yaptıkları oradaki fiiliyatlarına göre meydana geldi. Çünkü Allahu Teâlâ; “Ben zulmetmem” diyor. Zulmü insan kendi kendine doğurdu yani. İşte oradaki haline göre buradaki insanların çabası ve gayreti. Ama tabi oradaki halini bilmediği için, çünkü unutturuldu, neden? 70 bin hicap perdesi giydirildi, oradaki halini nereden bilecek adam secde etti mi, etmedi mi? Buradaki gayreti ve çabası oradaki haline göre.
Allahu Teâlâ, İsra Suresi 13’te; “Biz herkesin kaderini çabasına bağlı kıldık” diyor Allahu Teâlâ. İşte bizim çabamız o alemde, ruhlar alemindeki çabamız ne yöndeydi; secde edenlerin mi yönündeydi, yoksa etmeyenlerin mi yönündeydi? İşte kişi secde edenlerdense ise bu dünyadaki namaz, ibadet-i taat ona zor gelmez. O kişiye kolaylaştırılmıştır. Yapmadığı zaman o zaman bir onda şey olur, yokluk hissi olur.
Hz. Ali (r.a) Efendimiz ne buyuruyordu; “Herkes ahirinden korkar. Ben ise evvelimden korkarım. Yani ilkimden korkarım”.
O işte o “Evvelimden korkarım” dediği ruhlar alemindeki hali neydi? “O halimden korkarım.” Çünkü oradaki bu dünyayı aksedecek. Oradaki hafıza kartı neyse o burada yansıyacak. İşte bunlar insanın iç aleminde oluyor.
Yunus Emre ne diyordu:
Hak Çalabı zikreleyen İncil de benem,
Kur’ân da benem.
Gördüm diyen değil gören.
Bildim diyen değil bilen.
Gösterende O, bildirende O.
Mevlana Hazretleri ise:
Şu beş duyudan, altı yönden elini ayağını eteğini çekte birliğe ulaş, birliğe.
Geçmiş ve gelecek insana göredir. Yoksa hakikat alemi birdir yani. İşte göz nimetini incelediğimiz zaman, bir nesneye baktığımız zaman ona ışık vuruyorda, o işte göz retinasından, merceğinden içeri bilgi aktarıyor ve oradan da beyine gidiyor. İşte onun rengi, iriliği, büyüklüğü. Halbuki o beyne aktarılan hafızada o biz de var. O hafızadaki olan yani iç alemimizdeki olan batıni olan o gördüğümüzde zahiri olan, yani batından zahire dönüşmüşü. Halbuki bilgi de, görüntü de bizim hafızamızda mevcut olanlar, onların zahire inişi ise; görünüşü ve bilinişi. Yoksa onlar bizim iç alemimizde kodlu yani, açığa çıkması, görünmesi ya da bilinmesiyle meydana geliyor.
Bizim Uşşaki meşayihlerinden yazmış olduğu kasidede ne diyor?
Her ne ararsan gönüldedir gönülde.
Rahmanı dilersen eğer gönüldedir gönülde.
Gönül aleminde, iç aleminde yani her şey. “Ne ararsan alemde, gel kendinde ara bul” diyor. Yani hepsi bizim kodlarımızda, hafızamızda mevcut. Allahu Teâlâ El-Bâtın idi, Esmalarıyla, tecelliyatıyla El-Zahir oldu. Şu mükevvenatta olan her şey zerreden kürreye. Her şey nedir? Allahu Teâlâ’nın Esmaların tecellileri, zahire gelişi. El-Batini’di, “Ben gizli hazineydim” diyor. Yokluktan varlığa, varlıktan yokluğa, yani batin olandan zahire, zahir olandan batina. ALLAHU TEÂLÂ’nın gördürmesi, bildirmesi, idrak ettirmesi hep zahirdeki olan manaları ihtiva eder Vahdaniyet, Ehadiyet hep O’nda. Küllü nefsin zaikatül mevt. Kişinin zahirliğinden batına geçişi. Sonra batindan yine zahire geçilecek olan ahiret alemi. Tekrar diriltmenin olacağı gün. Allah her an oluş halinde. Gizli olan, açığa çıkmamış olan her şeyine batin. Açığa çıkmış olan nedir; zahir, görünen, bilinen.
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#Tevhid #ElifLamMim #zahir #batin #yaratılış #insan #ruhlaralaemi #rüya #gerçek #sanal #simülasyon #Ademesecde #secde