ŞEYTANIN DURUMUNA DÜŞENLER – KELİME-İ TEVHİD’İN FAZİLETİ – İBRETLİK CENAZELER

0
118

İnsan yaradılış bakımından zayıf yaratılmıştır. Bu ayetle de sabittir. İşte bu zayıf noktalarını bilme ve belirleme, nedenini öğrenme amacıyla insan belirli bir yol arayışı içindedir. Bunun farkına vardığı zaman yani. İşte bu farkındalığa varabilmek için de Allahu Teâlâ bana ne buyuruyor; onu ilk önce insanın bilmesi lazım.

Cenab-ı Allah da ayet-i kerimesinde ne buyuruyor? “Düşman olarak şeytan sizin için apaçık düşmanınızdır” diyor, “Onun adımlarını takip etmeyeseniz ki kurtuluşa eresiniz.” Bundan hariç, bir de insanın kendi nefsi var, zaafları. Bir de bundan hariç içte olan hannas, vesvese, desise, vehimeleri veren. İşte bunları analiz edip, ona göre yolumuzu belirlemek.

Mesela; şeytan Cenab-ı Allah’a niye asi oldu, bunun en büyük nedeni neydi? Yapılan her bir fiiliyat neye bir amaca karşılık yapılıyor? Cenab-ı Allah’a da işte gerekçeli kararında ne söyledi; “Ben ondan,” dedi, “Üstünüm,” dedi, “Ben” dedi, “Ateşten, o ise balçık; adi bir balçık çamurdan yaratıldı.” Kendi beyanını bu şekilde bildirdi. İşte burada şeytanın yapmış olduğu fiiliyatı göz önünde bulundursak, burada üstünlük dava gütmesine şimdi ateşten tamam yıkıcı, belirli bir özellikleri var ama bu kendi kendine buna sahip olmadı ki, bunu kim verdi? Allahu Teâlâ verdi.

İşte insanın buradan çıkaracak olduğu ders, yani; kişi ne kadar malı mülkü de olsa, makam sahibi de olsa, yani; yetenekli, kabiliyetli bir kendinde gelişmeler varsa dahi, bunu kendinden bilipte üstünlük davasına girmemesi lazım. Çünkü girince işte şeytanın durumuna düşülmüş oluyor. Şeytanla aynı kefede olmuş oluyoruz yani o zaman. Yani kişi bilgiliyse, akıllıysa, eli becerikliyse, kabiliyetliyse, mahiretliyse, yani bunların bütün bu yetenekleri, özellikleri veren kim? Cenab-ı Allah.

Ondan sonra, ayetlerde belirtilen işte şeytan ile Adem (a.s)’ı ve Havva Validemizin aralarında geçen diyaloglar. İşte ne diyor? İlk önce Adem (a.s)’ı ve Havva Validemizi kandırmak için onlar cennette. Cennete girmek içinde binbir yalanla giriyor zaten oraya da. Ondan sonra onlara yanına geldikten sonra Allah’la kandırmaya başlıyor. İşte; “Siz melek olmayasınız diye, tükenmek bitmeyen saltanata erişemeyesiniz diye.” Yani Allah’ın sözüymüş gibi. Din atfederek yani bunları konuşuyor. Bize ahiretten yemin ediyor. “Sizin ben hayırınızı düşünüyorum” diye. İşte şeytan ve şeytanın avaneleri de bu tip önerilerle insanları kandırmaya çalışıyorlar. Çünkü bir suçlu suçu işledikten sonra başkasının iyi bir halde olmasını istemez. Onu da o suça düşmesini ister. Çünkü şeytan günaha düştü, hataya düştü. Düşme sebebi olarakta Adem’e Havva Validemizi görüyor. Ve onları da ayaklarını kaydırmak için elinden geleni yapıyor. İşte bunu günlük yaşantıdan misal vermek gerekirse, diyorlar işte; “Sen gençsin daha ileride namaz kılarsın”. Ya da “Ben şimdi işte işim var, gücüm var, ilk önce işlerimi, güçlerimi halledeyim. Yaşlılığıma doğru ben Allah’a doğru yol tutacağım, o tarafa doğru yöneleceğim…” Ya da işte; gençken kapanmış bir kıza ne diyorlar? “Aa ne oldun böyle, nene gibi oldun, işte yaşlanınca kapanırsın”. Hep bunlar şeytan ağzından önerilen şeyler. İşte günah teşviğinde de aynı şekilde. Kişi kumar oynar, işte ondan sonra kendini kandırmak içinde işte; “Şuraya hayır yapacağım, buraya hayır yapacağım…” İşte bu da nedir? Sidik ile abdest almak gibi bir şey. Yani illaki bir kulp bulmak. Hani minareyi çalacak olan kişi kılıfı hazırlarmış hesabı.

Nasıl ki Yahudilerin de cumartesi yasağı vardı. O gün avlanma hiçbir şey yapmak yasaktı. O günde Allahu Teâlâ o balıkları deniz kenarında bol bol fıkırdatıyor. Şeytan onlara hemen akıl veriyor. “Size,” diyor, “Allahu Teâlâ,” diyor “Balık yemeği yasakladı. Tutmayı yasaklamadı ki!” diyor. “E sizi bugün tutun,” diyor, “Yarın yersiniz, öbür gün yersiniz” diyor. Yani illa bir yerden zaaf noktasını yakalıyor insanların ve nitekim günaha da düşürüyor. Adem (a.s) atamızı ve Havva Validemizi şeytan işte o secere ağaç, ağaçtan emri dinlememek için. Kastıyla ne yaptı onlara, yalan dolan söyledi. Bu ağaçtan kasıt ne, yani bu itaatsizlik ağacı. Emiri dinlememe. Yani bu bir rumuz. Meşakkat ağacı. Çünkü insanın yani nasıl ki başka birine helal olan öbürküne haram oluyor. Ona haram olan, öbürküne helal oluyor. Yani bu hani aile bireylerinden dolayı. Yani bu ağaçta aynı o şekil. Orada bir emir var. Emiri dinlememek. İtaatsizlik olduktan sonra zaten meşakkat başlıyor. İşte ondan sonra ne oldu? Ayıplarları göründü onları yoksa onları da evvelden o hacet yapacak şeyleri yoktu, cennette hacet yapma olanağı yok!

İşte o itaatsizliği yapınca ondan sonra işte alt bölgeler açıldı; Emmare, Levvame, Mülhime yolları açıldı, ondan evvel cennette ne vardı; Mutmain, Radiye, Merdiye, Safiye Makamlarını yaşayan üst bölge nefsin bulunduğu bölge, yani; alt karın boşluğudur. Ondan alta kalanlar, bütün insanın bünyesindeki olan hep ulvi yerler nerede; üst tarafta. Mesela; Hay isminden ne yapıyoruz biz Allah’ın hayat daimi hayat esmasından, Muhyi sıfatıyla nefes alıyoruz ağzımızdan, ciğerlerimize dolduruyoruz, bu yukarıda, kalp yukarıda. Ondan sonra Allah’ın Basar sıfatıyla görüyoruz, Semi işiten, Kelam konuşan, akıl şuur idrak mekanizması. Kalp; sır yani ahvali yüksek olan yerlerine ahvali nasıl diyor, ahvali en yukarıki mertebelerdeki olan hallerimiz hep yüksekteydi. İşte cennette kendi Adem ve Havva Validemiz bu halde yaşıyordu. İşte o ne zamanki itaatsizlik ağacından tadınca, ondan sonra diğer Emmare, Levvame ve Mülhime açığa çıktı, yani zahire indi ondan sonra. O edep yerleri göründü, açığa çıktı.

Yani işte o edepten maksat nedir? Diğer öbür olumsuzluk ifade edecek olan nefisin halleri. Yani kötü hasletlerin bulunmuş olduğu nefis makamları. Çünkü ayetin başında, “Şeytan onlara kötü yerlerini göstermek için, açığa çıkarmak için onlara fısıldadı” buyuruyor. Daha önce de itaatsizlik durumuna ilk önce kendisi düştü. Ve bundan dolayı kin besledi insanlığa, insanlara ve düşman oldu. İşte ne dedi ondan sonra? “Senin,” dedi “Sırat-ı müstakim yolun üzerine oturacağım. Onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara vesvese, desise, yani düşmanlık, doğru yoldan saptırır şeyler söyleyeceğim ki sen onların çoğunu,” diyor, “Şükredici bulmayacaksın”.

Allahu Teâlâ da ne buyurdu? “Benim hidayetime sırat-ı müstakim yolumda olan kullarımın üzerinde senin bir etkili, etkileyici bir halin yoktur” dedi. Yani Allah’ın ipine sımsıkı bağlananlara şeytanın herhangi bir etkisi yok. Bunun garantili, delili ayetle sabittir. Allahu Teâlâ buyuruyor zaten. Onun için işte şeytanı ve şeytanın avanelerine ve kendi nefsimize de dikkat etmeliyiz. Çünkü onlar nedir mesela; “Sen Hu’cu mu olacaksın?” Hucu ne demek? Allah demek. Allah’ın o İsmine kullanılan. Bak neyi neyle sapıttırıyorlar. Hu demeyi, Allah demeyi yanlışmış gibi ifade etmeye çalışıyorlar. İşte bu şeytan ağzıdır. Şeytanın avanelerinin ağzıdır yani.

Halbuki Allahu Teâlâ ayet-i kerimede ne buyuruyor? “Zikran kesira”. “Beni çokça zikrediniz” diyor. “Siz Beni zikrediniz ki,” diyor, “Ben de sizi zikredeyim.”

Bak Yahudiler için; “Siz Benim nimetlerimi anınız ki,” diyor, “Ben de sizi nimetlerimle anayım”. Hazreti Musa’da buyuruyor. “Allah’ın bize,” diyor, “Nimetlerini hatırlayın” diyor. “Bize önderlikler verdi, meliklikler verdi. Bunları hatırlayalım ki Allahu Teâlâ da bize lütfunu esirgemesin”. Yani bak onlara demiyor ki; “Siz de Beni zikredin”. “Benim nimetlerimi zikredin” diyor.

Bizim ümmetimizin yani Muhammed ümmetinin olmasının ne kadar ehemmiyetli olduğunun farkına varmamız lazım. 

Peygamber (s.a.v)’e bir kadın geldi. Sırtında da çocuğu var. “Ya Resulullah!” dedi, “Ben bir şey işittim” dedi. “Sen” dedi “Allah’ın rahmeti, şefkati bir annenin şefkatinden, merhametinden daha büyüktür diye söz etmişsin. Şimdi ben bu çocuğum şurada bir ateş yakılsa, bana bu kadar eziyet ettiği halde” dedi. “Ben onu ateşe atamam” dedi. “Peki” dedi, “Allahu Teâlâ da aynı şefkati, merhameti gösterebilecek mi ya Resulallah?” dedi.

O da döndü; “La ilahe illallah Muhammed Rasulullah diyeni,” dedi, “Ateşe atmayacak Allahu Teâlâ.” Bakınca hadis-i şerife yani; La ilahe illallah Muhammed Resulullah diyen kurtulacak. Ama öyle olmuyor işte. 

Mesela geçenlerde denk geldi. Adam mikrofon uzatıyor, soruyor, “La ilahe illallah’ın anlamı nedir?” diyor. “Bilmiyorum” diyor. İşte “Ben,” diyor, “Okuldayken öğretmişler. Unuttum” diyor, “Bir türlü aklıma gelmiyor” diyor. Öbürüne soruyor. “Benim,” diyor, “Öyle şeylerle işim yok” diyor. Öbürküsü diyor; “Ben,” diyor, “Ateistim”. Öbürküsü diyor “Deistim”. Yani La illa illallah, Muhammedun Rasulullah denilecek ama onun içeriğine inilmeyince, onu insan normal yaşantısındayken bile bak aklına gelmiyor ne olduğu bu genç adama? Yani dimağı, aklı yerinde. Okulda öğrenmiş. 3-5 sene geçmiş ne anlama geldiğini bilmiyor. Şimdi bu düşün ki ileriki yaşlarda hiç onunla La ilahe illallah Muhammed Resulullah’ın getirisini yaşamadıktan sonra, içeriğini yaşamadıktan sonra, yaşlanırken, ölüm halindeyken nasıl Kelime-i Tevhid getirecek? Yani “La ilahe illallah Muhammed Rasulullah” deyince cennete gelecek ama onun gereği gibi yaşanılmazsa da o nasip olmuyor o demek yani.

İşte bunlar hep materyalist sistemin getirileri. Yani rahat yaşa, huzurlu yaşa, eğlence, nefsin, nefsin vesiseleri, desiseleri, vehimeleri. Düşman bir yandan, nefis bir yandan, hannaslar bir yandan, nasıl “La İlla İllallah Muhammed Rasul”ün içeriğini yaşanacak ki? O ondan sonra son haldeyken imanla gitmemizi nasip edecek. İşte yaşantıyla olmayınca o La İlla İllallah Muhammed Rasulullah’ın manası; sonra o kelimeyi de unutturuluyor, diyemiyorsun ondan sonra.

Şimdi birileri çıkıyor. Bağrı açık, saçı açık. İşte ayetlerin şöyle Nurların açılımı var. İşte bilincin, kapasiten şöyle açılıyor. İşte boyutlar arasında onlar oluyor, bunlar oluyor. Şimdi insan kendine de sormadan edemiyor. Şimdi bu kapanma ayeti diye bir ayet var. Yani onun Nuru hiç mi gelmedi ya da hani o bilincin açılımı, hiç mi yani o ayetin açılımı kişide olmadı. Hani kendi kendine soruyorsun da, hiç kimseye yadırgamıyoruz da. Eskiden yasak vardı. Şimdi devlet dairelerinde bile serbest oldu yani. Nasıl açılım oldu, nasıl yumak oldu bu nurlar, anlayamadım ben.

Onun için ayet-i kerimede; “Ey iman edenler, iman ediniz” buyuruyor. Yani imanını her zaman daima tazelemezsen sonra işte zaten etrafınızda bak bir sürü düşmanlar var. Şeytanlar nefsinden, hannasından tut, bir de ayaklı şeytanlarından tut. Yani bunlardan korunman için devamlı senin mücadele. Yani onu, imanı tazelemek mecburiyetindeyiz.

Yani ben şimdi üç gün, beş gün namaz kıldım. Nice ihtiyarlar var, hala namaz kılıyor. “Tamam, ben bu yaşıma geldim artık, bundan sonra namaz kılmama gerek yok!” demiyor.

Peygamber Efendimiz, nice büyük Veliler hep bu ibadat-ı taatı devam ettirmişler. Mümin olan kişiye beş vakit namaz farz. Her namazda biz ne diyoruz? Fatiha’da okurken ‘‘İhdinas sırâtel mustakîm’’, “Bizi doğru yola ilet” diye devamlı Allahu Teâlâ’dan talep ediyoruz. İşte Fatiha’da da kişi namaz kılarken, “Fatiha’da eğer gaflet olmazsa o tamamdır,” diyor, “Namazı”. Eğer gaflet içinde olursak işte; o “La ilahe illallah” deyipte, anlamını bilmeyenlerden gibi olacağız. Yani getirisi fazla olmayacak.

Onun için Allahu Teâlâ ne buyuruyor? ‘‘Zikran kesıra’’ “Beni çokça zikredin. Çokça anın.” Çokça anmaktan maksat, namazda anmaktır. Allahu Teâlâ’nın emir ve yasakları. Bunları her daim yapıldığında kişi zikir halindedir. Çünkü; insan üç şeye sabretmekle mükellef. Yani bunlar değer şeylerdir. Nedir bu? Birinci; sabır meşakkatlere. Yani Allahu Teâlâ’dan gelen kaderde olan, işte nedir insanların dertleri, sıkıntıları, bunlara sabır gösterebiliyorsa bu iyi, azimli bir şeydir. Daha sonraki sabır olan şey nedir? Allahu Teâlâ’nın “Yapma” dedikleri şeyi yapmamaktaki sabır. Yani günaha düşmeme durumundaki, haldeki sabır.

Ondan sonraki bir de; “Yap” dediklerine sabredip, yapmak. Namaz kılmak, oruç tutmak, hac desen yani zekat, sadaka bunlar nedir; hep külfetli olan şeyler nefs için. İşte bunlarda da sabretmek, azimli olmak lazım. Yoksa bu kanallarda azimlik gösteremezsek biz, yani insan gelip de bir de hayvan gibi gitmek var. Çünkü öbür kıyamet koptuğu zaman, insanlar tekrar dirilteceği zaman, insanlar hangi karakterdeyse o şekilde dünyadan kalkar. Cenab-ı Allah da onlara sorar, “Ey kulum, Ben sizi insan şeklinde yarattım. Siz ne diye böyle hayvan kılığına büründünüz diye sual eder onlara” diyor. Yani bu dünyadayken bile işte; “Yahudilerin o yasağa uyumadıklarından dolayı, biz onları maymun ve domuz kılığına bürüdük” diyor ya. Yani bu işte yeni ölen kişiler var mesela.

Çoğu kişi duymuştur ya da görmüştür. Koyalı 1-2 saat oluyor, kadın ya da adamın saçı bembeyaz oluyor. Ondan sonra ağzı kaymış, sanki bir çekiş ya da balyozla vurmuş gibi. Yani 1-2 saat sonra oluyor bunlar. Artık öldükten sonra ne görüyorsa o şey mefta. Yani bunlar yaşanıyor. Bir gassaldan duydum ben. O da öyle diyor, “Bir kumarhaneci vardı” diyor. Kumarhane işleten. İşte ocaklar söndüren. “Adam bir öldü,” diyor. Getirmişler yani, soruyor ona “Bu kimdi?” diye. Çünkü; “Öyle pis kokular geliyor” diyor. “Ağzıma,” diyor “4-5 tane maske koydum” diyor. “Nereye…” diyor, “Yine de koku geliyor” diyor. “Bir de yüzü kapkara kesilmiş, böyle bir domuz desem domuz değil, böyle acayip bir suratı hal almış” diyor. Yani düşün yani senin o işte insanın yapmış olduğu kötü, ifratlı olan şeylerden dolayı o insanın bedenine, görünümüne de nakşediyor.

Yani bunları insanlar söylüyor işte, bir de diyor mümin olan kişiden bahsediyor. “O” diyor, “Mis gibi kokular yayıldı etrafa” diyor. “Onu yıkadıkça,” diyor, “İnsanın yıkayası geliyor” diyor. “Yani elimden gelse,” diyor “Musallattan göndermeyeceğim onu” diyor.
“Sağa sola çeviriyorum. Sanki kendisi çeviriyor” diyor. Bir mümin olarak ölenin, ölümü bile insana eziyet vermiyor. “Bir de mafya vardı,” diyor. “Onun da cenazesinde bir kişi gelmedi” diyor. “O kişi de aynı öyle pis kokular içinde”. Yani bir insan bu dünyadayken, yaşantısındayken Allah’a zikrediyorsa, Allah’ın zikri ismi nedir, sana hep Nur bulaşıyor. O Nurdan kötü koku çıkar mı? Ama işte Allah’ın nehiy ettiklerini yapıyorsa kişi, şeytanın dediğini yapıyor. O da rics (dinen pis kabul edilenler). Pis olan şeylerin kokusu ona sirayet ediyor. Yani bu bedeni, cisim bedenine o sirayet ediyor ki ölüm anındayken bile insanlar ondan ne yapıyor? Tiskinti duyuyor. O bile insana zulmet oluyor yani. Yani düşün öyle bir insan. “Ben öldüm. İnsanlara külfetim”… Yoksa öbür türlü mümin olarak mı gitmek daha elzem?

Yoksa Allah Resulü (s.a.v) Efendimiz ne buyuruyor? “Kişi nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse de öyle dirilir ve öyle dirildiği gibi de haşrolunur”.

Allah’ın sırat-ı müstakim yoluna tabi olunan kişiler için ne diyor Rabbil Alemin? “Onlar mazlum olmazlar” diyor. Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl ni’me’l-Mevlâ ve ni’me’n-nasîr, gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l-masîr.  Sadakallahülazim.

NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.

#kelimeitevhid #LaİllaİllallahMuhammedRasulullah #gassalhikayesi #cenaze #meftaninkötükokması #nur #şeytanındurumunadüşmek

CEVAP VER

Yorumunuzu yazınız
İsminizi yazınız