İNSANLARIN BAKIŞ AÇISI

0
72

İnsanların olaylara bakış açısı iman ve inkar derecelileriyle alakalıdır. İnkar eden kişi olağanüstü, mucizevi bir olay karşısında neye sığınıyordu, işte bu sihirdir ya da büyüdür metoduna giriyordu hemen. İman eden kişi ise şeksiz, şüphesiz hemen kabul ediyor. Bunun örneği Hz. Ebu Bekir ve Ebu’l-Hakem yani Ebu Cahil; ‘Cahillerin babası’ lakabı ile  sonra anıldı o. Ondan evvelki ismi Ebu’l-Hakem’di.

Peygamber Efendimiz Mirac’a gittiğinde bunu öğreniyor. “Tamam, bunu şimdi madara ederim ben.” Bunun en yakın arkadaşı kim; Ebu Bekir (r.a). Bu olayı anlatacak ki aralarında ihtilaf çıkaracak. İlk önce tabi Peygamber Efendimizin söylediğini söylemiyor ona. Ebu Bekir (r.a) Efendimiz’e soruyor; ‘‘Sana bir kişi dese ki” diyor, “Mekke’den bir günde Kudüs’e, oradan da gök katlarına çıktım ne dersin?” 

“Yok” diyor, “Bunun imkanı yok, böyle bir şey olamaz” diyor.

“A ha” diyor, “Şimdi yakaladım. E bunu senin sadık arkadaşın söylüyor, ne dersin?” diyor.

“O söylediyse, o zaman doğrudur” diyor, hemen tasdik ediyor yani.

İmanda şek, şüphe yok; ki bu konu gayb alemi ile ilgili.

Mekke’li müşrikler ise şirk yani ortak koşan şerir. Allah’a ortak koşuyorlar. Yani Allah’ı kabul ediyorlar ama nizam ve kurallarını kabul etmiyorlar. Bu da işte inkarcılığa götürüyorlar. Şimdi Allâhu Teâlâ’yı kabul ediyorlar ama nizamını, kurallarını kabul etmiyorsan, bu da nitelikli inkar etmek Allâhu Teâlâ’yı. Seni tanırım ama kurallarını tanımam. Yani başkaldırmak.

Bundan dolayı da Allâhu Teâlâ ayet-i kerimede onları nasıl nitelendiriyor, “Onlar görürler ama kördürler. Duyarlar ama sağırdırlar. Ve dilsizdirler.” Neden? Çünkü kalp ile tasdik edip, dil ile ikrar edemiyorlar. Halbuki Allah’a inançları vardı. İşte bunların kavimleri ne; Kureyş kabilesi; Hazreti İbrahim’e kadar dayanıyordu, Hazreti İsmail tarafından kolundan gelen kol. Tevhid dini; Hanif diniydi. Tabii ne oldu bu gitgide, zamanla tahrif oldu. Yani insanlar bir günde bozulmuyor ama bir günde de olmuyor.

İşte insanların dejenere olması ya da yozlaşması neden oluyor; ibadeti terk etmekle. Çünkü Allâhu Teâlâ niçin; “Namazı gereği üzerinize kılın” diyor. Yani “Bir gün kılın, ondan sonra ertesi gün kılmayın” demiyor ki. Devamlı istiyor bizden bu ibadat-ı taatları. Zikiri ise devamlı, eğer devamlı yapılmazsa zaten nefis bir düşman. Allah’ın düşmanı kendi Rabliğini ilan edecek kadar şey çünkü kendi arzu ve hevesleri kendi ilahlığını beyan ediyor zaten e şimdi buna tezkiye olmazsa ya da devamlı biz bu İslam’ın getirmiş olduğu rükunları, ibadat-ı taatları yapmazsak ne oluyor o zaman, nefis otomatikman yani bir demirin nasıl her gün çalışmazsa pas tutacak işte; bu iman da aynı şekilde, eğer sen devamlı bu rükunları devam etmezsen, bozulmaya yüz tutacak. Bir tohumu ekiyorsun, onu ne yapıyorsun, yetiştirmek için devamlı işte su veriyorsun, işte toprağını havalandırıyorsun. Yani bir bakıma devamlı bir işlev istiyor. Yani insanın nefsi bir şeffaf madde olarak düşünelim. Bunu biz işte İslami yoldan, manevi yoldan mı boyayacağız? Yani Sıbgatullah, Allah boyasıyla mı boyayacağız, yoksa nefsin ve diğer maddi şeylerle mi boyayacağız; o bizim elimizde olan şey. İşte o idrakı imanımızla vereceğiz. Çünkü; insanlar olaylara inandığı nispette hüküm verirler ve ona göre fiiliyatlarını gerçekleştirirler. Hüküm verme konusunda insanın niyeti neyse odur.

Mesela bir soruya ‘Evet’ de diyebilir, ‘Hayır’ da diyebilir. Ama niyet aynıdır. Yani bunu şöyle değerlendirelim. Bir kişi var bir su almak için kuyunun başına geliyor. Bunun bir bineği var, işte at ya da deve. Bununla beraber geliyor su almak için. Bunun atı huysuz ya da devesi huysuz. Oradan su alacağı zaman yere bir kazık çakıyor. Hatta “Bir tane daha çakayım” diyor. “Belki gelen iki tane eşya bağlayabilir ya da atı bineği neyse. Ondan faydalansın.” Yani kazık çakıyor. O iyi niyetinden dolayı Allâhu Teâlâ ne yapıyor buna, hemen bir ecir, sevap yazıyor.

Sonra o gidiyor, ardından başka bir kişi geliyor. Onun ise binekleri uysal yani salınca herhangi bir yere kaçmayacak vaziyette. O da su almaya giderken ayağı o çakılan kazıklara takılıyor düşüyor yere. Bunu görüyor; “Ha ben bundan” diyor, “Zarar gördüm. Benden sonra gelecek olanlar da zarar görmesin” diyor. O kazıkları yerden söküyor. O da iyi niyetinden dolayı o da sevap kazanıyor. O da ecir kazanıyor. Ama bak burada ne vardı? Biri çakıyor, biri söküyor. İşte burada olaylarda nedir; niyet ve bakış açısı.

Hazreti Yusuf (a.s) kıssasında da, işte kardeşinin yanında zapt edebilmesi için ona Allâhu Teâlâ ne dedi; “Saraydan bir kase kardeşlerinin çuvalına koy” dedi ki, ona bir hikmetten dolayı, yani biz böyle Allâhu Teâlâ, “Biz böyle diledik” diyor ve “Bunu biz öğrettik” diyor Allâhu Teâlâ.

İşte bu mümin olan kişiler bu ayeti duyduğu zaman ne yapıyor? Bir hikmete binaen Allâhu Teâlâ bunu yaptırıyor ya yoksa başka türlü yanında tutamaz onu. Ama inkar eden kişi bu ayeti istediği gibi saptırtabilir. Çünkü karşıdan bakınca suç atılmış gibi bir olay oluyor burada. Suçsuz bir kişinin çuvalına saraydan bir kase koymak ama olayın sonunda bir hikmet var. İşte inkar edende bunu yani Allâhu Teâlâ kötü bir şey yaptırıyor diye gözüyle de bakar. Çünkü o zaten inkar ediyor. O gereği üzerine ne düşüyorsa onu yapacak.

Peygamber Efendimiz’den evvel gelen peygamberler zamanında da, Peygamber Efendimiz zamanında da, şimdiki zamanda da onların hali neyse, inkar edenlerin ya da imanı zayıf olanların şimdiki de aynı. Akıbet değişmiyor yani. Çünkü insanda nefis var. Nefis, heva ve hevesleri var.

Yani bir peygamber bile varken dahi işte Hz. Musa (a.s)’ın kavmi ne yaptı? Onları firavun elinden kurtardı, Kızıldeniz’den geçirdi. Destur Bismillah, Turi Sina’ya gitti 30 günlüğüne; ‘‘Biz ona 10’da ilave ettik. 40’a tamamladık’’ diyor. 40 gün sonra geldiğinde kavmini buzağı, altın buzağı yapmışlar. Samir diye bir içerinde inkar eden var. Onlara buzağıdan heykel yapıyor. İşte diyor; “Musa Allah’ını unuttu” diyor. “Dağa çıktı aramaya halbuki burada o”.

İşte böğüren bir buzağı yapıyor. Destur Bismillah. Daha yeni şeyden kurtulmuşlar firavun azabından, elim azabından. Allah’a sırt dönüyorlar. Yani insan günah işlemeye meyilli, yozlaşmaya da meyilli. Çünkü neden? Nefis var. İnsanın kendini devamlı tazelemesi lazım.

İşte Allâhu Teâlâ ne buyuruyor; “Salihlerle birlikte olun. Salihlerle olun.” Yani sana hayır getirecek dininde imanı tazeleyecek olan nedir? Sohbetlerdir, zikirdir, ibadat-ı taatları. Yani bunlardan ayrılma. Ayrıldığın zaman direkt ayağını kayması muhtemel. Yani kişi aynı sohbeti de dinlemiş olsa, aynı ayeti de okumuş olsa, aynı şeyleri de zikretmiş olsa, on ayet de okumuş olsa, ne yapacak? Aynı şeyleri de zikretmiş olsa, onların nurları çünkü sana ulaşacak. Onlar seni yani; nefsini tezki etmesinde etkili olacak formüller.

İnsanın nasıl ki bedeni ihtiyaçları var; işte yemek yemesi lazım, su içmesi lazım, arada bir temizlenmesi lazım. Yani bu cismani bedenin nasıl ihtiyaçları varsa, senin manevi yönden da ihtiyaçların var. Bu cismani bedenin eğer ihtiyaçlarını karşılayamazsak ne oluyor; ya hastalanıyor ya da ne yapıyor; zayıflıyor. İnsanın maneviyatı da aynı şekilde. Eğer sen devamlı yapmazsan, yani o maneviyatını besleyemezsen, aynı vücudun gibi sende zayıflar ve hastalıklara düçar olursun yani.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) tebliğ etmeden önce de, tebliğ ettikten sonra da ne yapıyordu? Kabe’de namaz kılıyordu. Ama Kabe’de daha henüz putlar temizlenmemişti. İçinde ve dışında birçok putlar vardı. Ama işaret  rumuz olarak neydi? Kabe’ydi. Yani Allah’a yönelme tarafı hatta kıble tarafı olarak Mescidi Aksa tarafına doğru dönüyordu. Kabe’nin güney tarafından, kuzey tarafına doğru Mescidi Aksa’ya dönecek vaziyette namazlarını icra ediyordu. Ama burada önemli olan şey neydi? İçinde putlar olduğu halde yine de namaz kılıyordu. Ama yöneliş neydi; Allâhu Teâlâ’ya yönelme yerleri olduğu için bunların kutsiyeti vardı.

Normalde insanlar işte Kabe’ye yönelip ne yapıyor; rabıta olarak Kabe’yi rabıta alıyor ve o yöne yönelip namazlarını icra ediyorlar. Ama normalde Kabe maddesel, cismani boyutta Kabe taş binadan. İnsanda ise beden. Bedende de insanı canlı tutan neydi; ruh. Yani Kabe’yi maddesel olarak düşündüğümüz zaman, insanı da maddesel olarak düşündüğümüz zaman esas yönelinen yer ne; Allâhu Teâlâ. Yani insanlar hepsi ne yapıyor? Kabe’yi yani işaret rumuz aldıklarında hepsini birbirine secde ettiği görülüyor. Esas itibariyle insanı insan yapan ruh, ruhların birbirine secde edişi. E ruhtan maksat Allâhu Teâlâ ne dedi; “Biz ruhumuzdan üfledik” dedi. Secde eden kim, secde edilen kim; Allâhu Teâlâ, ayet-i kerimede ne dedi; “Onu sen attın da sen atmadın Biz attık” buyuruyordu.

Hz. Yusuf (a.s) gömleği babasının gözlerini açması için gönderdiğinde Yakup (a.s) gözünü açan gömlek miydi, yoksa o gömleğe yüklenilen kutsiyet miydi? Onu yükleyen kim; Allâhu Teâlâ. Yani açan yine Allâhu Teâlâ olmuş oluyor. Hz. Musa (a.s) elindeki asa ise neydi, onda da bir kutsiyet vardı. Ama o kutsiyeti nereden alıyordu; Allâhu Teâlâ’dan. Yoksa normal bir asa herhangi bir denizi açamazdı. Allâhu Teâlâ’nın dilemesiyle, istemesiyle onun Rabbaniyetiyle o Kızıldeniz açıldı. Esas itibariyle yapan eden kim; Allâhu Teâlâ. İşte bakış açısı bu. Bakış açısı dar olan ise ne yapar, Kızıldeniz’in sopanın açtığına idrakına varır. Ya da işte onu da kaldıramazsa ne yapıyor sonra sihir veya da büyü inkarına başvuruyor.

Yani Cenab-ı Allâhu Teâlâ’nın ‘Bak’ dediği yerden bakılınca gerçekler görünebiliyor. Mesela bir kişi neye bakıyor? Kepçenin yemek verdiğine. Halbuki kepçe sebep. Esas onu tutan bir el var yani. İnsanda da bu böyledir. İnsan mesela birisini sever, saygı gösterir, hürmet eder. Ama esas saygı ve hürmet ettiği ona can veren ruhunadır. Yoksa bir kişi öldüğü zaman ne yapıyor onu? İşte herkes ondan elini ayağını çekiyor. Biraz daha fazla beklese korkacak, şey yapacak. Ne yapıyor onu; toprağa gömüyorlar. E sen insanın sevdiği, hürmet ettiği kişiyi toprağa gömer mi! İşte o esas saygı, sevgi, hürmet neye; ondaki canlılık veren ruha. Ruh itibariyle kime; Allâhu Teâlâ’ya.

NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.

#HzMusa #HzYusuf#HzEbuBekir #zikir #nefis

CEVAP VER

Yorumunuzu yazınız
İsminizi yazınız