Hz. İbrahim’in Ateşe Atılması
Gerçeğin tadını alan erin, bozulması mümkün değildir yeryüzünde. O çünkü yeryüzündeki Cenab-ı Hakk’ın nazargâhıdır.
Hz. İbrahim (a.s.)’e, Nemrut büyük bir ateş yakıyor. Mancınığa koyduğu vakit ateş; “Gül oldu, çiçek oldu” denilir. Bu kadar mı, bu kadar basit miydi?
Mancınığa koyulduğu vakit, bir melek geldi, İbrahim (a.s.)’a dedi ki:
“Salatu selam olsun sana, Allâhu Teâlâ bütün suları benim emrime verdi, emret saniyede bu ateşi söndüreyim.”
“İstemem!” dedi.
Bizi ateşin karşısına bağlayacaklarda, biz “İstemem” diyeceğiz. Birde, melek gelecek ayağına, tevekküle bak “İstemem!” dedi, o gitti. Arkadan ikinci bir melek geldi dedi ki:
“Ya İbrahim, Allâhu Teâlâ rüzgarları benim emrime verdi, emret hepsini uçurup yok edeyim.”
Ona da “İstemem!” dedi.
O gitti, arkadan bir melek daha geldi dedi ki:
“Ya İbrahim, Allâhu Teâlâ, toprağı benim emrime verdi, emret yarı vereyim, hepsini alayım!” dedi.
Ona da “İstemem!” dedi.
Son olarak, Cebrail (a.s.) geldi dedi ki:
“Ya İbrahim, bir isteğin yok mu?”
“Var” dedi, “Ama, senden değil.”
Cebrail gelecek ayağımıza da “Senden değil” diyeceğiz.
“İsteğin yok mu?” dedi,
“Var ama senden değil, seni beni Yaratan’dan!” dedi.
“Hasbunallahu ve ni’mel vekil, Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” dedi.
Cenab-ı Hak ateşe; “Serin ol, ya ateş, o Ben’im dostum!” dedi.
Yakan ateş değil, yakan emirdir. Biz verilen emri görmüyoruz. Adamı işte, “İp astı, ağaç astı, sehpa astı…” diyoruz ama sehpa asmaz, emirdir asan. Allah’ta ateşe emir verdi; “Serinle, ya ateş!” dedi, gül, çiçek oldu. Yani; Allah’ı vekil eden kalbe, O ne güzel vekildir.
Allah; kafidir, her mümine kafidir. O’na samimiyetle bu hale gelen insanın asla ve asla yeryüzünde sapıtması mümkün olmaz. O’nun hikmetini anlamak lazım. Hikmet gözlüğü ile bakmadıkça insan cahildir. Mutlaka hikmete ulaşacaksın. Şimdi, peygamberlerin birçoğuna, Peygamberimiz hariç, Veli’lere verilenler verilmedi. Velayet ilmi verilmedi, verilseydi Musa, Hızır’ın emrine giripte, Hızır tarafından kovulmazdı.
“Senin için bin tane olay hazırlamıştım, sen üçüne dayanamadın Ya Musa” dedi. Musa; Ulü’l Azm Peygamber. Onlar şeriat ilmini bilir. Yani içinde bulunduğumuz hal, Musa’yı kendinden uzaklaştıran Hızır’ın yoludur. O öyle bir yol, onun kıymetinin, ehemmiyetinin farkına varacağız.
Allah “Dostum” diyor onlara. Ya, Allah’a dost olmak ne demek! Peygamberler dua ederken, “Ya Rabbi, bizi Salihlerle et. Salihlerden et!” der. Salihler kimler? İşte bu bu zikir cemaatleri, sadece bu cemaatlerle sınırlı değil, ne kadar zikir cemaati varsa yeryüzünde…
Allah razı olsun. Eskiden tarikatlarda, daha güzel terbiye yolları vardı. Bugün onu uygulayamıyoruz. Adam yatarken yastığı öpüyordu, kafasını koymadan önce, kapıyı açarken, kapının kolunu öpüyordu. Neden? Her şeye Allah için bir sevgi ifade ediyordu. Sevgi Allah içindir.
Allâhu Teâlâ Mahkeme-i Kübra’da; “Ben’im için birbirini sevenler ayrılsın” der. Onlara hesap kitap yoktur. Birde, Allah’ın en hoşnut olduğu insanlar, bir Müslüman’a bir diken batsa, onun acısını hissedenlerdir. Müslüman’ın derdini, kendine dert edinen, Allah’ın en hoşnut olduğu insandır. Bunları ancak bu dünyada kazanırsın, yani öbür dünyaya doğduğumuz zaman değil.
Mümin İçin En Büyük Ödül Nedir?
Şimdi ölüm diyorlar, ölüm diye bir şey yok ki! Yeniden bir doğuş var, zahmet âleminden ayrılıyorsun, rahmet âleminde doğuyorsun. Rebiülevvel ayının 12’sinde Peygamberimiz doğdu, öbür tarafta kutlama yaptılar, doğum günü yaptılar, farkında mıyız? Değil.
Hicret’e bakın, Rebiülevvel ayının yine 12’si. Bir hikmeti yok mu, yani tesadüf mü? Ama, işte bunları görecek göz yok. Baktığımız şeyi görmemiz lazım.
“Peygamberimiz öldü” diyoruz, öteye doğdu. Ötede doğum günü yaptılar, hem de ne doğum günü… Yerler, gökler inledi, yedi kat semavat inledi.
Muhammed (s.a.v.) doğdu, âlemlere rahmet olarak doğdu, ne ölüsü! (Kendi ölümü için) Mevlana; “Benim gerdek gecem!” diyor. Bir şey bilmiyor mu da söylüyor?
Peygamber salatu selam Efendimiz; “Bir mümin, için dünyadaki en büyük ödül, bu dünyadan göç etmektir” diyor. “En büyük ödül” diyor çünkü; o herkesin korktuğu ölüm. Has bir mümin için o ölüm anı geldiği zaman, Allâhu Teâlâ’nın rızası gösterilir, Allah’ın lütufları gösterilir. O, can atmaya başlar ölmek için. Zor bir olay değil onun için.
Peygamber Efendimiz ölüm için şöyle diyor; “Hamurdan bir kıl çekmek gibi veya bir tereyağından kıl çekmek gibi.” O kadar ama işte Allah’ın sevgisinden, O’na olan aşkımızdan bir nebze kaybetmeden o ölüm dediğimiz, o muhteşem şeye ulaşmak, O’na o şekilde ulaşmak… Onun için, tuzaklar, tehlikeler var. En büyüğü; ana, babadır.
Cennetin Bileti de, Kiliti de, Kapısı da Nedir?
Bakın birçok hadiste; “Cennet, annelerin ayağı altındadır” der Efendimiz. Kafir olursa, hiç mesele değil, yine ona saygı, hürmet göstermek zorundasın ama dinlemek zorunda değilsin. Bir Peygamberin ümmetine olan duası ve bedduası ne ise, mümin olan anne babanın evladına olan duası da çok önemlidir.
Şimdi, bu dünyada birçoğumuz evlatlık edemiyoruz gerek iktisadi şartlardan gerek şu dünyanın hallerinden. Ama öyle değil, mutlaka müminse anne ve baba, Allâhu Teâlâ; “Onlar, yanınızda yaşlanırsa, onlara öf bile demeyin” diyor. Kur’ân’da ayet ve emirdir. Bunların farkında olmuyoruz, farkında olacağız. Yani; “Sen sus ya, sen ne bilirsin.” Kesinlikle öyle bir şey yok Allah’ın yasasında. “Bu dünyayı yaşarım canımın istediği gibi, ötesinde ne olur olsun!” dersen istediğini yap.
Bütün Peygamberlerin bir müşterekte birleştiği bir söz vardır; “Utanmıyorsan, ne istiyorsan yap!” derler. Hepsi aynı sözü söyler, onun için bunlar, bu dünyada kazanılır. Anne, baba mümin olmak kaydıyla diyorum bak.
İbrahim Aleyhisselam’ın babası Azer’di. Biliyorsunuz kafirdi, put yapıcısıydı. Allah; “O, senin hiçbir şeyin değil, hiçbir şeyin değil!” dedi azarladı. Ama eğer mümin olursa öyle olmaz, akan su duruyor, cennetin bileti de, kilidi de, kapısı da onlar. İstediğin kadar amelin olsun, Allâhu Teâlâ kesin emretti, Peygamberimizin bir sürü hadiste beyanı var, istediğin kadar amelin olsun; “Mümin anne, babaya tevazu kanatlarını indirin, ‘öf’ bile demeyin!” diyor.
Annesi biraz yaşlanmış; “Oğlum, bir su getir bana.” Çocuk gidip su doldurup gelene kadar annesi uyuyor.
Çocukta, Veysel Karani gibi elinde bir su bardağı ile “Annem uyanır içiririm, annem uyanır içiririm…” Sabaha kadar bekliyor. Allâhu Teâlâ hiçbir ameli olmamasına rağmen sırf bu amelinden dolayı onu cennetine alıyor.
Anne, babaya ikram böyledir. “Sen sus, sen nesin, sen kimsin…” falan filan bunlar, Kâbe yıkmak gibidir.
Bunlar, bu dünyada kazanılan ameller.
Dünya Hayatında Derin Uykudayız, Uyanalım Artık
Ömrü Uzatan Amellerden Biri – Şeytanın Tuzakları
Peygamberimize getirdiğimiz salat ve selam şuradaki defterde. Melekler kaydediyor, onun ötede doğum gününü kutladığını farkında değiliz.
Rebiülevvel ayının 12’sinde üç tane olayın geldiğinin farkında değiliz. Doğum gününün kutlandığının farkında değiliz çünkü; bu dünya ahiretin tarlasıdır, bu dünya ötesi için sermaye yeridir, biriktirme yeridir, tasarruf yeridir, kazanç yeridir.
Şimdi, Allah’ın izniyle kıldık mı namazı, çektik mi tespihi tamam… O da çok güzel, o da yeterli olabilir ama hani “Dünyada nasıl daha çok istiyoruz malımız olsun, mülkümüz olsun, şunumuz olsun, bunumuz olsun istiyor nefis…”
Ötede cennette de makamlar var, cennette de beş yüz eş verilen var, on bin eş verilen var! Cennetin en fakirine bu dünyanın kırk katı kadar yer veriliyor, beş yüzde eş veriliyor ama on bin eş verilende var. Acaba on bin eş verilene, mülk olarak ne kadar verilir? Orada da zengin var, fakir var. En fakiride, dünya fakiri gibi değil, cennette zaten öyle bir şey söz konusu değil. Biz şimdi cennette çok yer isteyelim.
Benim ömrümde hiçbir ibadetimde ne cennet ne cehennem aklıma geliyor, benim işim değil ki, bana ne! Yaradan razı olduktan sonra cehennemde cennet olur adama.
Gayemiz Allah rızası yani; bir alışveriş, ticaret değil, onu düşünmeyeceğiz ama dünya ahiretin tarlasıdır. Allah’ın rızası, Allah’ın hoşnutluğu bu dünyada kazanılır.
Kesin koyduğu kurallara, emirlerinin bir tanesine başkaldırdığın zaman bütün amel heba olur. Nasıl bir ayeti inkar ettiğin zaman direk kafir oluyorsan, Allah’ın emirlerine başkaldırdığın zamanda aynı şeydir. Ha ayeti inkar etmişsin, ha Allah’ın emrettiği bir şeye karşı gelmişsin, ikisinin arasında bir fark yok ki ama işte bizim aklımız beynimiz uykuda.
“Çok önemli değil Kur’ân’ı da inkar etmedim, hadisi de inkar etmedim, namazımı kılıyorum!” diyor. Ama hadis-i şerifte bir söz diyor; “Ağzınızdan çıkan bir söz, yaydan çıkan ok gibi sizi cehennemin dibine götürür.” Hadis-i şerifteki bir söze, tek bir söz.
“Yok ya, olur mu ya?” dediğin an Allah’ın emrine karşı gitti her şey. Onun için, mümin uyanık insandır, mümin; akıllı insandır, mümin; asla aptal değildir! Mümin, her atacağı adımı muhasebesini yapan insandır. Onun için mümin asla katı dilli olmaz, hırs asla olmaz, hırs şeytandan ve nefistendir. Ona, daima hudut çizer.
Hırslar çok türlü türlüdür; kimi insanın paraya hırsı vardır, kimi insanın kadına hırsı vardır, kimi insanın bağa, bahçeye vardır… Yani insanın zaafları… İşte bu zaaflar, benlik kadar büyük tehlikedir. Zaaflar, dünyadaki şeytanın önemli tuzaklarındandır. Kırk, elli tane tuzaklarından ilk başta gelenler sıla-ı rahimden uzak kalmak, ilk başta gelenlerden ki Allah’ın rahmetini istiyorsan, asla sıla-ı rahimden uzak kalmayacaksın. Sıla-i rahimden uzaklaştığın an Allah’ın rahmeti üzerinden eksilir. En az yirmi dört saatte bir sefer anan, baban için ister sağ ister ölü olsun bir kere elini açıp onun için dua etmiyorsan, senden iman azalır. Allah’ın nimeti, lütfu üzerinden eksilir.
Biz bunları uyguluyor muyuz kardeşim? Ondan sonra gelen, tuzaklar hırs ve benlik. Benlik ve hırs, ikiz kardeş gibidir. “Benim malım, benim telefonum, benim param, benim şuyum benim buyum…” Bırak şunu, senin değil. Sen sadece emanetçisin.
Allah, seni misafir ediyor burada, üç dakika senin tasarrufuna, üç kuruş para veriyor, kazandırıyor, ölürken niye cebinde götürmüyorsun, bir çorap götür de göreyim o zaman. Nasıl senin o zaman? Allah diyor ki:
“Ben rızkınıza kefilim, rızık için tasa etmeyin, seni olgunlaştırmak için kısarımda, seni terbiye etmek için seni zillete kadarda indiririm. Bunda da bir hikmet var. İsyan etme” diyor. Ben, senin manevi hastalığını tedavi ediyorum, sana iyilik ediyorum, niye şikayet ediyorsun ki…
Senin olan ne biliyor musun hacı abi? Verdiğin. Hemen oraya yazılıyor, “Allah için verildi” diyor. Senin olan vallahi de, billahi de o cebindeki değil, bankadaki değil, o senin değil, onun hesabı var. Miskal zerre kadar, onun hesabı sorulacak ama bir fakire mi, bir yetime mi, bir yoksula mı, bir yolcuya mı, bir dula mı verdin? İşte, senin verdiğin o…
Bir hastaya vardın ise,
Bir içim su verdin ise,
Yarın anda karşı gele,
Hak şarabı içmiş gibi, (Yunus)
Senin olan o ama biz bunun farkında değiliz. “Verdik, gitti!” diyor “Tüh, cepten gitti ya…” Tam yüzde yüz ters, çevirip tersten okuyoruz kitabı.
Tamamen yanlış, şaşı olmuşuz. Onun için Allah razı olsun, hırs ve tamah birlikte benlik. Benlikten çıkmak lazım, benlikten çıkmak zor, en azından benliği sorgulamamız lazım, sorgulamaya başlarsak benliği, hırs, tamah, şehvet gibi birçok hal yavaş yavaş ibre düşer. Zaaflara kapıldığın an nefsin seni şeytana sattı. Zaten birkaç kez gizli şirk işletti, ondan sonra uğraş dur.
————————————————-
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#Hzİbrahim #benlik #ego #annehakkı #anahakkı #anababa #anababahakkı #nefs #nefis #şirk #ego #ateş #zaaf #ateşeatılma #uzunömür #ömrüuzatanamel #sadaka #ömrüuzatan #ömüruzar #dinisohbet #cennet #cehennem #kıyamet #farz #ibadet #YunusEmre #zaaflar #mahşer #mahkeme-ikübra