Salih Amel, Hakk’ı Ve Sabrı Tavsiye Etmek
Allâhu Teâlâ’nın emir ve yasakları, insanın nefsiyle mücadelesi ve tezkiye etmesi ile alakalı olan bir şey, çünkü; iman 72 şube ve bu imanın bir ilk yarısı sabır, diğer yarısı da şükür. Allâhu Teâlâ’nın emirlerini yapıyorsak, sabırla yapacağız ve şükür edeceğiz bunu yapabildiğimiz için. Diğer yapma dedikleri içinde sabır edip, yapmayacağız ve bunu yapmadığımız içinde Allâhu Teâlâ’ya şükür edeceğiz. Allâhu Teâlâ bu insanların emir ve yasaklarına uyulmadığı takdirde, durumlarının ne olduğunu bize Vel Asr Sûresi’nde bunu belirtiyor:
“Vel asr. İnnel insane le fi husr”.
“Asra yemin olsun ki” diyor Allâhu Teâlâ, “İnsanlar hüsran içindedir. Hasar ve ziyan içindedir” diyor. Ondan sonra gelecek olan ayette ise; insanların yani bu hasar ve hüsrandan nasıl kurtulacaklarını bildiriyor. Kimlerin hasar ve hüsranda olmadıklarını belirtiyor; “İllellezine amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakkı ve tevasav bis sabr.”
“Ancak iman edip, salih amel işleyenler Hakk’ı ve sabrı tavsiye edenler müstesna”. Burada sadece iman edip, amel işleyenler demiyor. “Salih ameli”de ekliyor, salih amel olmazsa olmazlardan. Çünkü kişi mesela bir hayır yaptığı zaman ya da bir hasanet yaptığı zaman; bunu neye dayanarak yaptı, yani gösteriş olsun diye mi, buna cömert desinler diye mi? İşte salihatlık orada önemli.
Maun Sûresi’nde Allâhu Teâlâ ne diyor; “Vay ki o namaz kılanların haline. Onlar ki gösteriş ve gaflet içinde namazlarını kılarlar” diyor ya da kişi camiye gidiyor, işte patronun gözüne göreyim diye ya da başka birisinin gözüne göreyim diye, yani çıkar amaçlı, salihatta ise; saf, katışıksız yani sadece Allah için yapılan amel demek.
Namazda oturduğumuzda, Ettehiyyatü okuduğumuzda ne diyoruz orada, “Esselamu aleyna ve ala ibadillahissalihin”. Yani “Allah’ın selâmı bizim üzerimize ve salihatı yapan kulların üzerine olsun”. O okuduğumuz Tahiyyat Miraç’ta olan hadiseyi anlatıyor zaten. Oradaki olan olaylar, işte ilk önce Peygamberimiz Efendimiz; “Ettehiyyâtu lillâhi ve’s-salavâtu ve’t-tayyibâtu” Allâhu Teâlâ’yı sena ediyor salat ve selam ile. Ondan sonra, Allâhu Teâlâ sesleniyor; “Esselâmu aleyke eyyuhe’n-nebiyyu ve rahmetullâhi ve berakâtuhû”, “Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi Nebinin üzerine olsun” diyor, ondan sonra tekrar Peygamber Efendimiz söz alıyor; “Esselâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhi’s-salihîn.” “Allah’ın Selamı bizim üzerimize ve salihatı yapan kulların üzerine olsun” diyor. Ondan sonra bütün melekler, “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resulü” deniliyor. Yani işte Miraçta olan olay, yani namazda müminin miracıdır.
Ondan sonraki gelen ayet ise; “Hakk’ı ve sabrı tavsiye edenler müstesna” diyor Allâhu Teâlâ. Hakk’ı tavsiye etmek yani; Allahu Teâlâ’nın iyi güzel hoş güzel olan şeyleri yap demek. Sabrı tavsiye etmek, o da ne demek; Allah’ın men ettikleri şeyleri bildirmek, yani bu tüm mümin olanların üzerine bir görev yani bu tebliğ etmek. Allâhu Teâlâ’nın mesela halifesi dediği nedir? Allâhu Teâlâ bize neyi bildiriyor, emir ve yasaklarını. Bir mümin olan kişi de Allâhu Teâlâ’nın bu emir ve yasaklarını bildiriyorsa, bu işte halife olmuş oluyor, Allâhu Teâlâ’nın halifesi. Peygamber Efendimiz ne yapıyor? O da emir ve yasaklarını bildiriyor. O zaman ne olmuş oluyor, Peygamber Efendimizin de halifesi olmuş oluyor. Kur’ân-ı Kerim’den bildiklerimizi de öğretince ne olmuş oluruz, yine Allâhu Teâlâ’nın halifesi ve Kur’ân-ı Kerim’in halifesi ve Peygamber Efendimizin halifesi olmuş oluyoruz. Bu görevi üstlenebilmek için ne yapmamız lazım, bizim Kur’ân-ı Kerim’i okumak, anlamak, hayatımıza ikame ettirmek ve insanlara bunu paylaşmak yani bildirebilmek. Onun için yani biz bir sayfa Arapça okuduğumuz zaman, bir sayfada Türkçe mealini okumamız lazım ki ne dediğini Kur’ân-ı Kerim’in anlayabilelim. Arapça okumakta büyük sevap, onun harfini bakmak bile büyük sevap ama okuduğumuzu da anlamak ile mükellefiz biz. Şimdi “Biz Arapça okuduk, öğrendik, bir hafız olduk” diyor ama Arapça yüzünden okumuş oluyor ama anlamını bilmiyor, yani bu şey gibi olmuş oluyor; İngilizce okumayı öğrendin yani yazılışı başka, okunuşu başka. Yani biz Arapça’yı okuduk ama içindeki manayı bilmedik. O zaman bir anlamı olmuyor. İşte manasını da bileceğiz ki, öyle öğretebileceğiz millete, öğrenmeden nasıl öğreteceğiz, hayatımıza nasıl ikame ettireceğiz? Yani Kur’ân-ı Kerim’i alıp süs eşyası gibi bizi korusun diye duvara asmayacağız yani, o zaman biz ondan büyük şey mesuliyet altındayız. “Allah’ın ayetlerini anlayasınız diye size böylece öğüt veriyor” diyor Allâhu Teâlâ bir ayet-i kerimede.
Peygamber Efendimiz ise; “Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenip ve öğreteninizdir” diyor.
Hadis-i kutsi de ise, “Eğer siz Allah’tan korkarsanız, düşmanlarınızda sizden korkar” diyor, “Eğer siz Allah’tan gerektiği gibi bir korkmazsanız, bu sefer düşmanlarınızın o kalbindeki korkuyu söker alır Allâhu Teâlâ ve onları size musallat ederim.” diyor.
Peygamber Efendimiz diğer bir hadis-i şerifinde ise; “Bu dini yaşayın, yaşatın, insanlık nizamına perçinleyin ve bunları yaparken neyinizi kaybederseniz kaybedin. Canınızdan, malınızdan, kanınızdan, bunların mükafatını verecek olan Allâhu Teâlâ Azze ve Celle’dir, müşteriniz Allah’tır” diyor.
Yani insan uzun bir yolculukta, ana rahmine Berzah Alemi’nden 50.000 yıllık yoldan geliyor insan. Anne karına 120 günlükken bu can ona ulaşıyor, ondan sonra dünya hayatımız başlıyor, ondan sonra kabir hayatımız, ondan sonra tekrar Berzah Alemi’ne gidiyoruz, ondan sonra Kıyamet koptuktan sonra, Allâhu Teâlâ insanı diriltiyor kuyruk sokumundaki mercimek tanesinden biraz büyük olan tohumundan, yerden ot biter gibi bitiyor. Ondan sonra Mahşer yerinde herkes hesabını- kitabını verecek. Ve Ondan sonra da Cennet ya da Cehennem.
İşte biz bu dünyadaki bu sermayemizi. dünyadayken toplamamız lazım diğer ahiret hayatı için. İşte nasıl ki bu dünya hayatıda, dahi bir uzun yolculuğa çıkacağımız zaman hazırlığımızı yapıyoruz, bavulumuza-çantamıza işte gerekli olan erzak ya da ihtiyacımız olan şeyleri dolduruyoruz, işte bu da aynı sevapları yani bizim bu bavulumuza doldurmamız lazım Allâhu Teâlâ’nın emir ve nehiylerini yaparak, işte bu bavulu da şeriat olarak düşünelim. İşte biz hububat atıyoruz, işte her türlü yiyecekten dolduruyoruz, işte bizim yapmış olduğumuz her türlü iyilik, ibadat, iyilik, hasene ve bunların değerleri ve ecirleri farklı farklı.
Mesela; bir hacı dayı var, kahveye gidiyor. Orada bir deli geliyor, bundan illa bir ekmek parası istiyor. O da biraz eli sıkıymış, vermek istemiyormuş, işte bu bağırıyor. “İlla ver, illa ver!…” O da başından savmak için artık veriyor ona bir ekmek parası, diyor; “Hadi, git al”.
Ondan sonra aradan biraz zaman geçiyor. “Hacı dayı” diyor. “Bu ekmeği verdin, aldım ama bunun yanına işte peynirdi, zeytindi ya da bir şey yani yanına katık bir şey daha alayım”.
“Ya yapma etme, ekmek parasını ben verdim, onu da başka birisinden al”. O da “Yok, illa sen ver hacı dayı, illa sen.” O da vermiyor, kaçıyor gidiyor ondan, “Kurtulayım çenesinden!” diye.
Sonra akşam rüyasında görüyor, Cennette kendini görüyor. İşte bağlar, bahçeler, köşkler, saraylar, geziyor, geziyor, yoruluyor, acıkıyor karnı. Orada hizmetliye soruyor; “Burada yiyecek bir şey yok mu?” diyor.
“Var tabi. Orada bir ekmek var, al onu ye” diyor.
Alıyor ekmeği yiyor, diyor “E bunun yanında katık yok mu, yani peynirdi, zeytindi?”
“Sen sadece ekmek göndermişsin, öbürküleri göndermemişsin ki! Onları da gönderseydin, onları da yerdin!” diyor. Uyanıyor. Bu tabii anlıyor hatasını, hemen evinin alt katına bir aşhane kurduruyor. Ondan sonra gelene-gidene ikram ediyor. Yani esas bizim olan; bizim elimizle verdiklerimiz, onlar bizim karşımıza çıkacak.
Hani Peygamber Efendimizde kurban kesmişti, kurban etinin dağıtılmasını söylemişti. Sonra Hz. Ayşe Validemize sordu, “Ya Ayşe, bize ne kadar bıraktın, ne kadarını dağıttın?”
“İşte ya Resulullah” dedi, “Bize bir parça bize et bıraktım, geri kalan hepsini dağıttım” dedi.
Dedi, “Esas bize kalan, öbür bütün dağıttıkların.”
Yani işte bizim olan yani, bu bavula- çantamıza doldurduğumuz erzaklar, bizim oluyor. İşte bunu da ne yapmamız lazım, delmememiz lazım nedir! Delikte nedir, işlediğimiz günahlar. Herbir işlediğimiz günahlara göre ufak delik, büyük delik açıyoruz. Bunu yamamak için ne yapmamız lazım? Tövbe, istiğfar ve gözyaşı. Hani Allahu Teâlâ seriül hisap; seri hesap gören demektir.
Hani biz bu hububatı deldik çantayı, yani biz kimin hakkına girdiysek Allahu Teâlâ hemen orada, onu ona ona aktarıyor, sevap olarak. Yani biz o bavulu deldiğimiz zaman hemen onu yamamamız lazım.
Peygamber Efendimiz onun için diyor, “Bir kötülük işledikten sonra, hemen ardından bir iyilik işleyin ki o onu örtsün kapasın”. Yoksa Allah muhafaza torba bomboş öbür tarafa gittiğimiz zaman halimiz harap. Ama torba dolu olursa ne olur, Peygamber Efendimiz ne diyor, “Mümine en büyük ödül, hediye ölümüdür” diyor ama tabi çanta dolu olursa! Çanta, torba boşsa halimiz bitap yani.
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#VelAsrSuresi #AsrSuresi #MaunSuresi #Ettehiyyat #salihamel #Hakk #sabır #sabr #sabrıtaviye etmek #tasavvufsohbeti