İslam’da ‘mübarek’ diye adlandırılan zaman dilimleri vardır. Bunlardan işte bazıları nedir, gün olarak; cuma günü, gece olarak; teheccüd vakti olan zamanlar. Ayrıca bir de kutsallaştırılmış geceler var. İşte bunlar nedir? Miraç’tır, Kadir Gecesidir, Regaib Kandilidir, Peygamber Efendimiz’in doğum gündür. Bunlarla birlikte bir de zamanı uzun olan aylar var. Bunlar Recep’ti, Şaban’dı, Ramazan’dı, Muharrem’di, Zilhicce’ydi. Bunlar da Allahu Teâlâ’nın kutsiyet yüklemiş olduğu mübarek zaman dilimleri. İşte bu zaman dilimlerine mübarekliği ve kutsiyetliği yüklenmesinin manası, gayesi nedir; o günkü toplam olarak, genel olarak yönelme, manevi alana yönelme. Yoksa Allahu Teâlâ zamandan münezzehtir. Ama Allahu Teâlâ bahaneler Allah’ı olduğu için bahane arıyor yani; kullarını yükseltmek istediğinden dolayı bu gecelere böyle kutsiyet adfetmiş. Kutsiyet tecellilerini bu zaman dilimlerine serpiştirmiş yani.
Bu kutsiyet yüklenmiş olan zaman dilimlerinden kimler istifade edebilir? İşte İslamiyeti seçmiş olan kullar. Nedir bu İslamiyet? Teslimiyet. Yani Allahu Teâlâ’ya yönelen kullar, yakınlık kurmak isteyenler, hicret etmek isteyen kullar. Çünkü; Cenab-ı Allah’ın bu mükevvanatı yaratmadaki amacı neydi, gayesi? “Bilinmekliği diledim” buyurdu ya Rabbül Alemin.
İşte burada nedir? Allahu Teâlâ yoktan her şeyi var etti. Yani dilediğini yarattı. İstediklerini. Melekler, mesela onun nedir; her istediğini yapan kullarıdır. Yani Allahu Teâlâ istediğini yarattı. Bir de isteyenleri yarattı. Biz ne yapıyoruz Allahu Teâlâ’dan; istiyoruz. Çünkü Cenab-ı Allah olarak, Rab olarak O’nu biliyoruz. Aciziyetimizi de biliyoruz. Ve O’na el açıp yalvarıyoruz.
“Dua ibadetin özüdür” diyor Resulullah (s.a.v) Efendimiz. İşte insanın nefsini muhalefet edip Allahu Teâlâ’ya namaz kılıyor, oruç tutuyor, işte Kur’ân-ı Kerim okuyor, zikrediyor. Hep bunlar ne halidir; Allahu Teâlâ’nın yolunda olma biçimini göstererek, kurbiyet kurup, yakınlık kurmak ve o vuslata ermek. Çünkü Allahu Teâlâ yakınlığını o ibadat-ı taatlarının içine koymuş. Onun içindir ki bu ibadat-ı taatlarla insan Allahu Teâlâ’ya yakınlaşma özlemi onu çekiyor, yani ondan vazgeçmiyor. Çünkü Allah’a her yakınlık bulduğunda, kalbi mutmain oluyor, tatmin oluyor yani. Huzur buluyor, sevinç buluyor. Yani o cevheri yakalamadaki arzusunun nedeni bu.
Çünkü insanın en çok aç kaldığı şey nedir; sevgidir. O sevgiye olan ihtiyacıdır. O da işte ilahi sevgi olduğu için onu yakalama, ona varma hissi insanda oldukça daha çok onda artıyor. Daha çok o yolda gayrette, sarfta bulunuyor. Çünkü insanı hayatta tutan da sevgidir. Çünkü sevgi olmayınca insan hiçbir şey yapamaz ki. Yani insan hiç tanımadığı insana sevgi duyuyor. Nedir o; aradaki muhabbet neyle meydana geliyor? İşte sevgiyle meydana geliyor.
Lakin sevgi de güzel şeylerle irtibatlıdır. Çünkü biz Peygamber Efendimiz’i neden seviyoruz? Hep güzel ahlak sayesinde ne yapıyor, o güzel amellerle, fiiliyatlarla tanıyoruz onu. Güzel, güzel olduğu için, sevgi de onun içinde olduğu için işte biz onu seviyoruz. Yoksa çirkin bir şey sevilmez.
Cenab-ı Allah sevgiyi iyi güzel olan şeylerin içine koydu. Onları da, iyi güzel olan şeyleri de maneviyatın içine koydu. Yani Allah’ın sevgisine ulaşmak için maneviyattan pay, hisse ne kadar alabiliyorsak, o kadar sevgisinden de alabileceğiz Allahu Teâlâ’nın.
Çünkü Allahu Teâlâ “Habibim” diyordu. Habibim ne? Sevgili. Sevgili nasıl oldu Peygamber Efendimiz! Allah’ın yolunda yürüyerek, Allah’ın dediklerine icabet ederek. Kılavuz o. Kılavuz nasıl kılavuz, Allah-u Azimüşşan; Kur’ân-ı Kerim’i insanlara kılavuz olarak indirdi. Bir de bunu uygulatıcı olarakta peygamberleri gönderdi. Peygamberler de bizzat iyi uygulayarak bunları bize gösterdi ve aşikar etti. İşte bu yolda adım adım kimler yürüyecek; isteyenler yürüyecek. Çünkü dinde zorlama yok.
Allahu Teâlâ, bir de; “Ben’den isteyenleri yarattım” buyuruyor ya. İşte isteyen ne yapıyor? Bu yolda maneviyatını oraya göre çiziyor. Kutlu geceleri değerlendiriyor.
Nasıl ki bir yolcu istikametine nasıl devam ediyor, buradan adam falancı yere gidecekse, o istikamette devamlı devam ediyor, oraya buraya sapmıyor. İşte bu da aynı. Kim yani Allahu Teâlâ’ya vuslat olmak istiyorsa; bu kutlu geceleri, maneviyatlı olan geceleri ne yapıyor, kâr bilip, ondan kazanabileceği kadar kazanmaya gayret ediyor. İşte mümin olan kişi bu kutlu geceleri ve diğer zaman dilimlerini, Allah’a kulluk zaten onun için büyük bir mükafat. Hani Allahu Teâlâ kullarına mükafat olarak cenneti verecek ya, nasıl bir efendi, kölesini yanında çalıştırdığı zaman, sonuç olarak onun yemesinden, içmesinden yani onu bakmaktan mükellef. İşte Allahu Teâlâ’nın da vermiş olduğu ecir ve mükafat ne; cennet müminlere. Ama ve lakin mümin olan kişi zaten bu Allahu Teâlâ’ya kurmuş olduğu yakınlıktan dolayı en büyük eciri getirir zaten O’na o. Yoksa öbür türlü o iş biraz avam işi gibi oluyor. Yani; “Ben bunu bunu yaptım, onun karşılığını isterim.” Alışveriş gibi olmuş oluyor. Yani Allahu Teâlâ cenneti vermezse, ibadet-ı taat yapmayacağız mı yani? Alemlerin Rabbi olan Allah’a yakınlık kurmak en büyük mükafat değil midir bir kişiye?
Yakınlığı elde etmek isteyen kişiler ne yapıyor; hem zahiren Allah’ın dediklerini yapıyor; “La ilahe illallah.” Zahirende kişi bunu söyler ve yapar. Bir de batinen de; “La ilahe illallah”. Kur’ân’da 37 defa geçiyor. “La ilahe illahu. La ilahe illa ena. La ilahe illallah” bir Saffat Suresi’nde, bir de Peygamber Efendimizin ismi şerifi geçtiği Muhammed Suresi’nde geçiyor. “La ilahe illallah” olarak.
İşte bir zahir olarak dış alemimize yaptığımız “La ilahe illallah”, bir de iç alemimize yaptırdığımız “La ilahe illallah”. İşte insan bu zikirleri yapa yapa ne yapıyor; Allahu Teâlâ’ya yakınlık kurbiyet kuracak ki tekabül edebilsin. Zahir olan görünende işte bu bedenle yani görünen bedenle yapan ibadetler, iç alemindeki yaptığın ibadetler, zikirler, niyazlar. Bunları ancak sen bilirsin, dışarıdaki senin içinden ne geçtiğini bilmez, burada işte; içeriden Allahu Teâlâ’ya giden Kelime-i Tevhid ile zikir ile “La ilahe illallah” Allah’tan başka bir ilah olmadığını tanıklık ederek ilerlenilen yol çünkü.
Cenab-ı Allah ne buyuruyordu; “Siz Ben’i zikredin ki Ben de sizi zikredeyim, siz Ben’i anın ki Ben de sizi anayım” demek. “Siz Bana bir adım atın, Ben size on adım atarım. Siz bir sevap işleyin, Ben en az on yazdıracağım” buyuruyor Rabbil Alemin. Bak Allahu Teâlâ’nın bize yakınlaşması, bize ikramı hep daha fazla. Bak biz bir adım atıyoruz, O on adım atıyor. Bir sevap işliyoruz, on tane. Yani Allah’ın şu büyüklüğünü, ikramının karşısında kulluk yapmamak büyük nankörlük.
Hatta Allah-u Azimüşşan; “Günah işleyenin tövbe ettiği zaman bütün günahlarını siler, yok ederim. Ve o günah işlediklerini de sevaba çeviririm” diyor. Yani bunu baba oğluna yapmaz yani, daha nasıl Allah istiyoruz ki biz. Esas bizim Allah’a yakın olmamız için bütün imkanlarımızı kullanmamız lazım. Çünkü aciz olan biziz. İhtiyaç sahibi olan biziz. Ama Allahu Teâlâ tam tersi bize daha fazla fazla hep her şeyin en büyüğünü, en güzelini, en fazlasını vermekte, bize aşırı bir gayret sarf ediyor yani.
Allah kutsi hadiste öyle diyor; “Siz cömertleri seversiniz,” diyor, “Ben cömertler cömertiyim. Siz zenginleri seversiniz. Ben zenginlerin zenginiyim. En Gani olanım,” diyor. “Siz alimleri seversiniz. Ben en Alim olanım,” diyor. “Beni niye sevmezsiniz?” Yani böyle böyle bir sürü şeyler söylüyor ki. Bak o bize yani kendini davet ediyor. Yani bizden bağımsız değil. Bizimle Allahu Teâlâ devamlı irtibat halinde. E biz ne yapıyoruz, sırtımızı çeviriyoruz. İşte abidük gübidik olan şeylere meylediyoruz. Halbuki yönü döndürülecek olan yagane şey nedir; Allahu Teâlâ’dır. Yoksa Allah’ın bizim ibadetimize, taatımıza, zikrimize, duamıza ihtiyacı yok ki. Esas bizim ihtiyacımız var. Yoksa Allah’ın milyonlarca melekleri var. O’nu zikreden, ibadet eden. Onun için Allah’a yönelenler Allah’ın sevgisine tabi olanlardır yani.
Yoksa Ashab ne diyor Resulullah Efendimiz’e? “Anam babam sana feda olsun ya Resulullah, ne buyurursun? Söyle.” Hep sevgiden yani sevgi onu dedirtiyor.
Bir gün Peygamber Efendimiz, Hazreti Ömer’e sormuş idi. Dedi; “Ya Ömer, beni ne kadar seviyorsun?”
“Ya Resulullah, seni,” dedi, “Anamdan babamdan daha çok seviyorum.”
Dedi; “Ya Ömer, kendi nefsinden de daha çok sevebiliyor musun?” dedi.
O tabi yalan söylemek onlara yaraşmaz. Bir kalbine sordu, “Bu nefsimden de daha çok seviyor muyum?” diye. Sonra Peygamber Efendimiz nazar etti ona. Ondan sonra; “Ya Resulallah, şimdi seni nefsimden daha fazla seviyorum.”
“Ya Ömer,” dedi, “İmanın şimdi kemâle erdi”.
Allah sevgisi işte Peygamber sevgisinden geliyor. Çünkü; “Peygambere tabi olursanız Bana tâbi olmuş olursunuz” diyor. Peygamberi sevmek, Allah’ı sevmek gibidir. Çünkü o Allahu Teâlâ’nın neyiydi; yeryüzündeki ayaklı Kur’ân’ı. Yani bizzatihi yaşanılan. Yaşatılan. İşte bu da Allah’ın yeryüzündeki Müslümanları, müminlerin birbirlerine sevdirmesi, cem ederek sevdirmesi. Çünkü; “Müminler ancak kardeştir,” diyor, “Ve birbirini sevmedikçe imanınız kemale ermez”. Yani her işin başı sevgiden ibaret.
Sevgi kimden geliyor? Allah’tan. Her işin başı da Hu, sonu da Hu. İşte bu sevgi öyle büyük bir nimettir ki bir insanın milyarlarca dolar, lirası da olsa ya da dünyanın bütün hepsi onun da olsa sevgiyi satın alamaz. Eğer bir kişiye ilahi sevgi bahşedilmişse, işte; o Allah yolunda. Allah’ın dediklerini yapmaktan hiçbir hicab duymaz. Cenab-ı Allah’ın kimleri sevdiğine dair Kur’ân-ı Kerim’de ayetler vardır. İşte o sevgilere talip olan kişiler, o ilahi sevgiden tatmış olanlardır. İşte bu kutlu geceleri de, kutlu günleri de onları boş geçirmez.
Ne diyordu Mevlana? “Ha cumaymış ha cumartesiymiş ne farkı var? Gerçeğin tadını alanı er” öyle diye devam ediyor. Yani sevgiyi alan kişi her gecesini Kadir, her gündüzünü de bayram bilir. Yani kişiye iman sevgisi verilmiş ise ona çok büyük şeyler verilmiştir. Yoksa adam dünyanın te öbür ucundan Mekke, Medine’ye gidiyor. Onu oraya götürttüren ne? Yoksa yanında iki adımlık yer var gidecek olduğu ama oraya gitmiyor. Te buradan Fizan kadar daha uzak yerlere gidebiliyor. Sevgi götürüyor onu. İman sevgisi. Bunun kadir kıymetini bilmek lazım ve çokça da şükür etmek lazım. Ne kadar şükür etsek yine yerine getiremeyiz de. Ama dili yine de şükür ile olması lazım tabi.
Mümin olan kişi o kişidir ki neye değer verdiğini ve neyi sevdiğini bilen kişidir. Ve yönünü de, o istikamette kullanabilen kişidir. Çünkü bize yönümüzü bildiren Cenab-ı Allah, Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Kur’ân-ı Kerim ve Üstad Efendilerimiz. İşte bizde bu kutlu yolda daim yürüyeceğiz, inşaallahü’r-rahman.
NOT: Sohbetlerde işittiklerinizi veya okuduklarınızı kendi kendinize yapıp, vird haline getirmeyin, tasavvuf ehli iseniz Mürşid veya vekile danışmadan günlük zikir dersine ekleme ya da çıkarma da yapmayın. Ama arasıra yapılmasında da mahzur olmadığını da belirtmek isteriz.
#Recepayı #Kelimeitevhid #lailaheillalah #SaffatSuresi #MuhammedSuresi #peygambersevgisi #Allahsevgisi #mümin #tasavvuf #nafileibadetler #ibadet #sevapgünah #RegaipKandili